Paylaş
28 Eylül-1 Ekim tarihleri arasında İstanbul Kongre Merkezi’nde düzenlenecek fuarın adı TVCON.
Ekran önü ile ekran arkasını buluşturacak bu fuar.
Kanal D, Star, Show TV, atv, TRT gibi ulusal kanalların yanı sıra Netflix, Youtube gibi dijital platformlarda olacak fuarda...
Bunun dışında yapımcılar, oyuncu ajansları da...
Yeni yayın dönemi başlarken, kanallar bütün yeni yapımlarını burada tanıtacak.
Oyuncularla söyleşiler, paneller yapılacak.
Ziyaretçiler ajanslara kayıt olmak, ünlülerle tanışmak, yeni sezonun işlerini görmek, hatta sevdikleri dizilerin üç boyutlu sanal stüdyolarında küçük sahneler çekme fırsatı bulacak.
Bir de format yarışması olacak burada. “Benim müthiş bir yarışma formatım, senaryom var” diye bana da arada ulaşıyorsunuz ya, işte buna gerek kalmayacak artık, TVCON’a göndereceksiniz formatınızı.
Kanal yöneticilerinin jüri olduğu bir yarışmada en iyi format seçilip hayata geçirilecek.
TVCON’un yaratıcıları Selim Sefada, Serkan Altıner ve Rabia Güreli’yle buluştuk geçen akşam. Bu projeyi onlardan dinledim.
Rabia Güreli, Contemporary İstanbul’un yaratıcılarından biri.
“Contemporary için ilk yola çıktığımızda da böyleydik. Her yıl üstüne koyarak devam etti ve bugün geldiği noktaya bakın.
TVCON’da da aynı potansiyeli görüyoruz, 3-5 yıl sonra çok etkili bir fuar haline gelecek” dedi.
Neler olacağı üzerine epey fikir alışverişinde bulunduk.
Açıkçası ben projeyi, fikri çok sevdim.
Oyuncular, yapımcılar, ajanslar ve kanallar bu işe biraz destek verirse önümüzdeki yıllarda özellikle yurtdışından çok fazla ziyaretçi çekebilecek devasa bir etkinliğe dönüşebilir bu.
Türkiye dizi sektörünü yarattı artık, dünyada Amerika’dan sonra dizi ihracatında ikinci sıradayız.
Şimdi bunu paketlemeye, büyütmeye, daha da yükseltmeye ihtiyaç var.
TVCON gibi fikirler bunu sağlayacaktır.
İzmir’in dağlarından Hakkari’nin dağlarına
Anlatmaktan dilimizde tüy bitti...
Şortluya da saygılı olun, başörtülüye de...
“Evet”e de saygılı olun, “hayır”a da...
İzmir Marşı’na da saygılı olun, Dombra’ya da diye...
Yok adam diline hakim olamıyor, illa ya Atatürk’e dil uzatacak, ya Cumhuriyet’in değerlerine.
Ya da çıkıp İzmir Marşı’na küfür edecek...
Kaldı ki o İzmir Marşı’nı referandum öncesinde hayırcılar için yapmadığını açıkladı Haluk Levent.
“Bu marş herkesindir, tüm Türkiye’nindir, bu marşı herkes sahiplenir” dedi.
Yok, adam duramıyor, illa küfredecek.
“İzmir’in dağlarının ...” diyor.
Neden be adam?
O İzmir’in dağları senin ülkenin toprağı değil mi, neden hadsizleşiyorsun?
O İzmir’i düşman işgalinden kurtarıp Cumhuriyet’i kuranlar, bu uğurda şehit düşenler senin önünde saygıyla eğildiğin ataların değil mi?
Üstelik küfür eden bu kişi, iyi-kötü birkaç filmde, dizide oynamış “oyuncu” dediğimiz biri.
Bir partiye oy verebilirsin...
Bir lidere sonuna kadar inanabilirsin...
Bir davaya katıksız bağlı olabilirsin...
Bunların hiçbiri karşı tarafa küfür etmeyi, senden olmayanı yok etmeyi gerektirmez.
Çünkü hepimizin ortak tek paydası var... Bu vatan.
İzmir’in dağlarından Hakkari’nin dağlarına kadar...
Bunun farkına varıp oyuncuyu diziden hemen gönderen TRT yönetimi ve “Payitaht Abdülhamid” yapımcılarını tebrik ediyorum.
İki kız kardeşin başarısı
Bizden dünya çapında modacılar çıkmıyor, markalar çıkmıyor, tasarımcılarımız tanınmıyor diye dert yanıp duruyoruz ya...
Olanı da biz alkışlamıyoruz. Meğer 5 yıllık markaymış ama ben yeni öğrendim.
Geçenlerde model Bella Hadid’in bir fotoğrafında giydiği bikininin Türk markası olduğunu okuyunca araştırdım.
Damla ve Yağmur Zırh kardeşler, Burcu Togay’la birlikte 2012’de kurmuş Moeva’yı.
Yıllar önce Zeki’nin yaptığının daha iyisini ikinci bir Türk markası olarak kısa sürede yapmışlar.
Dünya plajlarında fırtınalar estiriyorlarmış da bizim haberimiz yokmuş.
Hollywood’un starları, dünyanın en ünlü modelleri giyiyor bu markayı.
Dünyanın dört bir yanında moda dergilerine konu oluyorlar.
Zırh kardeşleri de Burcu Hanım’ı da hiç tanımıyorum.
Ama Türk markalarının dünya çapında başarılarını destekleyen biri olarak, onları alkışlıyorum.
Özrünü bekliyorum Hıncal Abi
Geçenlerde “Sinemamız, tiyatromuz var olmasına var da... Modern sanatlar...
Opera... Bale... Klasik müzik... Dans... Hem üretim, hem eğitim, hem seyirci anlamında zorlanan o kadar çok sanat dalımız var ki” diye yazdığım için Hıncal Uluç eleştirdi beni.
İşte haberlere yansıdı;
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü büyük bir ekonomik kriz içine girdi.
Bu yüzden yılsonuna kadar yeni eser konulamayacak, turne yapılamayacak, festivallerden oyunlar çekilecek.
Bir de bunun üzerine KHK ile ihraç edilen şefleri, genç kuşak sanatçılar yetiştirmekte yaşanan zorlukları ekleyin.
Ben bunları kastederken Hıncal Abi olayı sadece seyirci tarafından aldı.
“Sen hayatında hiç opera, bale, klasik müzik, modern dans gösterisine gittin mi? Gitsen salonların nasıl dolu olduğunu görürdün” diye yazdı. Senin kadar sıkı takip etmesem de, Londra, Moskova da dahil olmak üzere çok gittim Hıncal Abi.
Yine de bu eleştirine saygı duyuyorum.
Saygı duymadığım ise bundan sonra yazdıkların.
Aynı yazıda benim ve Ertuğrul Özkök’ün beleş davetlerle dünyayı dolaştığımızı, davet karşılığı yazı yazdığımızı öne sürdün.
Sonra da ekledin;
“Siz ikiniz, 2017’de kaç yurtdışı ve yurtiçi geziye gittiniz? Sadece sayı olarak yazma cesaretiniz var mı” dedin. Var!
Kendi adıma yanıt veriyorum: 0
Yazıyla da yazayım; SIFIR.
10 ayrı davet almama rağmen 2017’de bir tek yurtdışı gezisine gittim, Barcelona’ya. O da eşimle tatile, kendi paramla.
Sordun, cevap verdim!
Şimdi meslek hayatı boyunca beleş gezilerle dünyayı üç kez turlamış senden bir özür bekliyorum Hıncal Abi.
Bakalım senin cesaretin var mı?
YARIN
Ebru Yaşar anlatıyor...
◊ Çok konuşulan beştaşının sırrı...
◊ “İkiz değil, üçüz doğurdum” dediği yeni albümü “Haddinden Fazla”da en sevdiği şarkılar hangisi...
◊ Eşi Necat Bey’le nasıl tanıştı, nasıl evlenme teklifi aldı?
◊ Ebru Yaşar’ı ilk kez evinin kapılarını açmaya nasıl ikna ettim?
◊ “Aidatı ben ödüyorum” sözünü neden söyledi?
◊ Hepsi ve daha fazlası yarın Pazar Kelebek’te...
Paylaş