Paylaş
Umarım “bir musibet (bir değil ya neyse) bin nasihatten iyidir” durumu gerçekleşir de bu işin üzerine ciddiyetle gidilir.
Bir yandan da ya bu iş Afrikalı turistlerin başına gelseydi diye düşünüyorum...
Ne yazık ki dönüp kimse bakmazdı. Çoktan unutulurdu olay.
Rusya hem en fazla turist gönderen ülkelerden olduğu için...
Hem de kadın rehberlerin fotoğrafları genişçe kullanıldığı için... Medyanın gündeminde hâlâ geniş yer işgal ediyor olay.
O ya da bu nedenle... İyi de oluyor.
Sonunda şerden hayır doğsa bari... Peki Afrikalılar’ın başına gelseydi kimse ilgilenmezdi de diğer ülke vatandaşları ölseydi ne olurdu:
İngilizler zehirlenseydi: Medya olayı bir ulusal kampanyaya dönüştürürdü. The Sun, “Türkiye’ye gitmeyin” manşetleri atardı. Gazeteciler Antalya’ya gelip otellerde kaçak içki arardı.
Almanlar zehirlenseydi: “Türkiye’de bira için” kampanyası başlatırlardı. Merkel olaya dahil olur, Başbakan Erdoğan duramaz yanıt verir, olay bir siyasi krize dönüşürdü.
Fransızlar zehirlenseydi: İş eninde sonunda gelip Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne alınmamasının ne kadar doğru karar olduğuna bağlanırdı. Sarkozy, “Ben söylemiştim” derdi.
Türkler zehirlenseydi: Çoktan unutmuştuk. 74 milyon tane olduğumuz için bizde en ucuz şey insan hayatıdır çünkü...
Bu arada sahte içkiden insanların öldüğü ülkeler neresi biliyor musunuz; Uganda, İran, Endonezya, Pakistan, Hindistan, Türkiye...
Birkaç iyi adam...
Angelina Jolie... Ne biz gazeteciler ne sanatçılar topraklarımıza sığınan 8500 Suriyeli mülteci için kolları sıvarken, o Amerika’dan kalkıp bugün Hatay’a gidiyor. Geçen ay Kuzey Afrika’daydı. Seviyorum bu kadını...
Mahmut Özgener... Koltuk sevdasının en büyük aşk olduğu ülkede 4 yıl daha aynı koltukta oturabilecekken eş, çocuk, aile gibi kavramların çok daha önemli olduğunu hatırlattı bize. Kulüp başkanlarına güzel bir ayar verip ceketini alıp gitti...
Tarkan... Küvette fotoğraf çektirdi dayak yedi, ödül törenlerine katıldı başına gelmedik kalmadı. Tarkan mı kendini izole ediyor yoksa biz mi onu kendi dünyasında hapsolmaya zorluyoruz... Uzak ya da yakın, iyi ki hayatımızda var.
Zülfü Livaneli... 40 yıllık sanat hayatının 30 yılına dinleyicisi olarak şahidim. Bugün New York’ta, Central Park’ta sahneye çıkıyor.
Manga da var konserde. Önceden haberim olsa sırf “New York’ta Livaneli şarkıları söylemek” için atlar giderdim.
(Yazının başlığı Rob Reiner’in A Few Good Men filminden ödünç...)
5-3-2 taktiği
Bir ürünün reklamını yaparken rakip bir markayı ya da ürünü karalayıcı, küçük düşürücü, rencide edici yazılı, sözlü ve görsel malzeme kullanamazsınız...
Reklamcılığın kurallarından bu.
Bu kural en çok, amansız bir rekabete girişmiş olan GSM şirketlerinin reklamlarında çiğneniyor.
Birbirleri hakkında, daha çok da sektörün lideri hakkında yapılan göndermelere, faullü hareketlere, topa sert girmelere tanık oluyoruz.
Fatih Terim ne diyor?
Mesela Avea’nın Ata Demirer’li son reklamı...
Komik, eğlenceli ve başarılı...
Yıllarca taklidini yaptığı Fatih Terim’i oynuyor Ata... (Bu işe Fatih Hoca ne diyor merak ediyorum, telif ödendi mi kendisine ya da izin alındı mı?)
0532’ye gönderme
İşte o “Fatih Terim”, soyunma odasında futbolculara konuşurken gelen cep telefonu faturası üzerine “Zaten dünya futbolunda 5-3-2’ye yer yok. Bu sistemi değiştirelim, 5-3-2 olmuyor” diyor.
Yani, doğrudan bir gönderme...
Nereye, 0532’ye...
“Turkcell olmuyor, değiştirelim” diyor reklam.
Rekabet Kurulu ne der bilmiyorum ama bana göre “Fatih Terim”in verdiği taktik açık bir fauldür.
Paylaş