Paylaş
Dünyaca ünlü müzik adamı...
Atlantic Records’un kurucusu, Eric Clapton’dan Ray Charles’a pek çok ünlü müzisyenin kariyerinde önemli yere sahip...
Şimdi Üsküdar’daki Özbekler Tekkesi’nde yatıyor Ahmet Ertegün...
En son Tarkan’ın elinden tutacaktı, onu da yarı yolda bıraktı.
Ertegün’ün Türkiye ve Türk sanatçılara tek bir hayrının dokunmaması konusunda Hıncal Uluç’a hak veriyorum artık.
Ölümünden sonra da bu tavrını eşi Mica Ertegün sürdürdü.
Oxford’un 900 yıllık tarihinde en büyük bağışı Mica Ertegün yaptı...
40 milyonun üzerinde para bağışladı üniversiteye Mica Ertegün...
Bu parayla, “Mica ve Ahmet Ertegün Beşeri Bilimler Lisansüstü Eğitim Burs Programı” başlayacak üniversitede.
Dünyanın her yerinden öğrenciler tek kuruş para vermeden, burslu olarak edebiyat, tarih, müzik, sanat tarihi dallarında lisansüstü eğitim görecekler.
Mica Ertegün’ün eğitime bağış yapması harika...
Ancak Oxford’un bu paraya ihtiyacı var mı? Ya da şöyle sorayım; Oxford’un mu daha çok var, Türk eğitiminin mi?
Hadi tamamıyla değil, bu paranın bir kısmıyla Türkiye’de müzik ve çeşitli alanlarda eğitim verilemez miydi?
Ertegün’ün adı böyle bir eğitim sistemiyle bu topraklarda da ölümsüz kılınamaz mıydı?
Ancak Ertegün yaşarken Türkiye’nin bir yarasına derman olmadı, öldükten sonra eşi mi olacak?
Dün rekor bağış haberlerini gazetelerde okurken, “Hıncal Uluç, yıllarca Ertegün’ü eleştirmekte haklıymış” dedim...
Kırmızı: “Kotla ödül almaya çıkılır mı” tartışmasının yaşanmadığı tek tören
Bu Kırmızı Reklam Ödül Töreni’ni seviyorum ben.
En önemlisi kasmıyor, eğlenceli...
“Kotla ödül almaya çıkılır mı?” tartışmasının yaşanmadığı tek ödül töreni bu. İsteyen kotla, isteyen botla çıkıyor ödül almaya.
Ama herkesin üzerinde kırmızı bir şeyler var. Olmayana da girişte kırmızı atkı veriyorlar. ‘Cool’ reklam dünyasını bir araya getirdiği için ‘formal’ bir tören değil.
Bu yüzden de sempatik.
Herkes rahat kıyafetlerle, eğlenmeye geliyor.
Önceki akşam Hilton’da 9’uncusu yapılan tören de böyleydi.
Ve dışarıda buz gibi soğuğa rağmen katılım geçtiğimiz yıldan çok daha fazlaydı. Demek ki benim gibi kasmayan törenleri seven çok sayıda kişi var.
Tarihi ağaçlar
Geçenlerde yazdığım Dolmabahçe’deki ağaçların kesileceği haberi, dün de Milliyet’te birinci sayfadaydı.
Benim dediğim gibi doku zehirlenmesine uğramış ağaçlar, ancak çoğu değil 40 tanesi kesilecekmiş.
Benim anlamadığım; Paris’te, Londra’da, Roma’daki ağaçlara egzoz gazından bir şey olmuyor da, neden bizim ağaçlar yoğun trafik yüzünden doku zehirlenmesine uğruyor?
Geçen gün yazdığım ağaçları dört metrelik kütüğe çeviren aşırı budamanın ve yanlış bakımların bunda etkisi var mı acaba?
İstanbul ve sanat
Van Gogh, Salvador Dali, Rembrandt ve Çağdaşları...
İstanbul tam bir sanat cenneti oldu.
Dünya resminin büyük ustalarının sergileri peş peşe açılıyor şehirde...
Ve daha da sevindirici olan, hepsi müthiş ilgi görüyor.
Çocuğunu, sevgilisini, eşini kapan bu sergilere koşuyor.
Hafta sonu 150 metrelik kuyruklar oluştu sergilerin önünde.
“İstanbul, tam anlamıyla sanatta büyük bir patlama yaşıyor.”
Bunu ben demiyorum, New Yok Times diyor.
Bakın geçen hafta sonu ekinde ne yazdı gazete:
“Eski Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul’da sanat büyük yükselişte.
Şehirde son yıllarda pek çok yeni sanat mekanı açılıyor.
İstanbul adeta yeniden doğuyor.
New York sanatta en iyi yıllarını geride bıraktığı hissini verirken, İstanbul en iyi yıllarının henüz gelmediğini müjdeliyor.
İstanbul dünyada sanat alanında şu an için en gözde şehir...”
Bu satırlar New York Times’tan.
Alkışlar da hem bu sanat olaylarını İstanbul’a taşıyan şirketlere/ailelere ve müzelere hem de İstanbullu sanatseverlere...
Paylaş