Paylaş
43 yıldır Türkiye’nin popüler kültürünü değerlendiren ve hepimizin elinde kalan son ödül törenini baltalamakla eleştirmiştim Oktay’ı.
Dün sabah aradı...
Altın Kelebek’i çok önemsediğini ve asla baltalamak gibi bir niyeti olmadığını söyledikten sonra, “Ödül törenine mutlaka geleceğim, orada hazır olacağım ve her zaman yanınızdayım” dedi.
“Öyleyse neden çekiliyorsun adaylıktan?” diye sordum.
“Çünkü bu işte bir karışıklık var” dedikten sonra devam etti;
“Türkiye’de popüler olmakla oyuncu olmak karıştırılıyor.
Bir diziyle popüler olan herkese oyuncu muamelesi yapılmasına itirazım var.
Gerçek oyuncularla popüler olanların oylanarak yarıştırılmasına da karşıyım. Bu yüzden adaylıktan çekildim.”
Altın Kelebek’in popüler kültürü değerlendirdiğini, sonuçta dizilerin de üst düzey oyunculukların arenası olmadığını anlatmaya çalıştım Oktay’a...
“Bu genç arkadaşlar fanları, hayranı oldukları isimleri dünyanın en önemli oyuncusu olarak görüyorlar. Buna da itirazım yok, görsünler. Ama hayranların internet üzerinden organize olup oy yağdıracakları bir yarışta, ben oyuncu olarak yer almak istemiyorum.”
Oktay arkadaşımdır, açıkça sordum;
“Genç oyuncularla yarışıp kaybetmekten mi korkuyorsun?”
“Asla... Çekilmesem belki de Altın Kelebek’i alırım. Hatta bu yıl kesin alırım diyorum. Çünkü biliyorsun, bizim dizinin izlenme oranı öyle böyle değil, çok yüksek. Gerçek izleyicinin de bunu görüp oyuncuyla popüler olanı ayırt edeceğine inandığım için ödülü alırım diyorum” yanıtını verdi...
Bu yıl Pantene Altın Kelebek En İyi Erkek Oyuncu dalında Oktay’ın rakipleri İlker Kaleli (32), Birkan Sokullu (30), Engin Altan Düzyatan (37) ve Burak Özçivit (31)...
Engin Altan dışında hepsi 30’ların başında, Engin Altan da daha 37.
Oktay Kaynarca 51 yaşında ve oyunculuk olarak kuşkusuz çok daha deneyimli bir isim.
Yine açıkça sordum;
“Öyleyse sen genç rakiplerini oyuncu olarak görmüyorsun?”
Oktay şu yanıtı verdi:
“Genç arkadaşlarım için böyle bir şey demem. Dersem, onlara haksızlık yapmış olurum. Diğer adaylar üzerinden tartışmıyorum meseleyi.
Ben prensip olarak oyunculuk değerlendirmesinin böyle yapılmasına itiraz ediyorum.
Belki En İyi Karakter Oyuncusu gibi bir kategori olsa, belki bu arkadaşların karşısına bizim diziden genç bir isim aday olsa daha iyi olabilirdi.
Ben genç oyuncularla internet üzerinden böyle bir yarışa girmek istemiyorum.
Oyunculuğumu böyle bir sınavdan geçirmem.”
“Genç oyuncuların arasından deneyimli bir isim sıyrılıp ödül alır belki de, bu oyunculuk adına güzel olmaz mı?” desem de ikna edemedim Oktay’ı...
“Altın Kelebek gecesine gelip ödül alan arkadaşımı alkışlayacağım” dedi...
ONUR TAN: Amacım töreni baltalamak değil
“Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz”ın yönetmeni Onur Tan da, Oktay Kaynarca’nın ardından adaylıktan çekildiğini açıklamıştı.
Oktay’dan daha çok üzüldüm desem yalan olmaz...
Çünkü geçmiş yıllarda Altın Kelebek’te En İyi Yönetmen kategorisi yoktu.
Dizi yönetmeni arkadaşlarımızdan gelen baskılar sonunda bu kategoriyi son iki-üç yıldır koyuyoruz, gerçekten de onların emeğini ödüllendirmek için.
Biz bunu yaparken Onur Tan, en iyi yönetmen adaylığından çekildiğini açıkladı.
Üzüldük...
Ama dün çok samimi bir mail aldım kendisinden.
Şöyle diyor:
“Sürekli dizi çekiyorum ve bunu da açıkça sanat olarak görmüyorum.
Verilen ödüller magazin ağırlıklı olduğundan ve popüler sanatçılara sunulduğundan, ben hem popüler hem de magazinsel bir hayata sahip olmadığımdan dolayı affımı rica etmek istedim.
Bir terbiyesizlik yapmak ya da ‘ödül adaylığını reddetti de böyle popüler olmaya çalışıyor’ dedirtmek değildi amacım... Ama Aydın’da 25 gündür yoğun bakım önünde babamın gözlerini açmasını beklerken, açıkçası kendimi hiç de iyi hissetmediğim bir zamanda bu kararı aldım ve üzülerek de olsa arkasındayım.
Amacım gerçekten kazanamayacağımı düşündüğüm için bu şekilde artistik bir manevra ile ön plana çıkmak ve bu ödül törenini baltalamak değildi. Bir gerekçe göstermeme sebebim kimseyi meşgul etmemek ve haber değeri taşımamaktı.
Bu kadar büyüyebileceğini ve önemsenebileceğini düşünememiş olmak benim kabahatim...
Bu durumda kalmayı hiç istemezdim. Lütfen bu hususta da affımı kabul edin.”
Yönetmen Onur Tan’dan gelen bu samimi mail’in içimize su serptiğini söylemeliyim...
İnşallah yoğun bakımdaki babası iyileşir, yeniden babasının boynuna sarılır da en büyük ödülü alır Onur Tan...
TOMA çağırsaydın
Murat Başoğlu, Kenan Doğulu-Beren Saat çiftini Bodrum’daki evine yemeğe davet etmiş.
Muhabirler de evin önüne gidince Başoğlu, telefon açıp jandarmayı çağırmış. Gazetecileri uzaklaştırsınlar diye...
Jandarma bölgesi olduğu için jandarmayı araması normal de, bu iş için jandarmayı meşgul etmesi anormal.
Murat Başoğlu jandarmanın ne yapmasını bekliyordu acaba? Gelip dipçiklerle gazetecileri dağıtmasını mı? Jandarma sokağın kamuya açık alan olduğunu söyleyip gitmiş...
Yediğiniz akşam yemeği dünyanın en önemli olayı ya, bir dahaki sefere TOMA çağır Murat.
Gelip evinin önünü gazetecilerden temizlesin.
Biraz da seni ve davetlilerini ıslatır, Bodrum sıcağında serinlersiniz...
Bu şehirde gürültü yasağı yok mu Sayın Vali?
Tophane sahilinde Salı Pazarı Rıhtım İnşaatı sürüyor, dev kruvaziyerler için Galataport projesi kapsamında liman inşa ediliyor.
1250 metrelik rıhtım inşa edilecek.
Bunun için 1464 adet çelik boru kazık çakılacak ve deniz doldurulacak.
50 bin metreküpten fazla beton dökülecek sahile...
Eskiden nargilecilerin olduğu Tophane sahilindeki inşaat çalışması bu kadarla da bitmiyor, İstanbul Modern’in de bulunduğu bölgede Mimar Sinan Üniversitesi’nin Resim ve Heykel Müzesi inşaatı da devam ediyor.
Sahilin hemen üzerinde oturan Cihangir, Tophane ve bölge sakinleri için tam bir kabusa dönmüş durumda bu inşaatlar.
Çünkü 24 saat çalışıyorlar.
Gece gündüz demeden 1464 adet çelik boru kazığı denize çakıyorlar...
Tak... Tak... Tak...
Kafamıza kafamıza vuruyorlar.
Gece 01.00’lere, 02.00’lere kadar devam ediyor kazık çakma çalışmaları.
Sadece 5-6 saat ara verip sabah erken saatlerde yeniden başlıyorlar.
Olacak iş değil...
Dünyanın bütün büyük metropollerinde inşaatlar yapılıyor, gökdelenler dikiliyor, limanlar yapılıyor ama gece yarıları şehrin sakinlerinin uykusuz bırakılmasına kimse göz yummuyor, yummaz.
Zürih gibi şehirler gece 24.00’le 05.00 arasında havaalanlarını kapatıyor, sırf gürültü olmasın, insanlar rahatsız olmasın diye...
Gece 21.00’den sonra duş almak ve sifon çekmek bile yasaktır.
Bizde gece 02.00’ye kadar şehrin tam göbeğinde haftalardır denize demir kazıklar çakılıyor.
Sayın Vali Vasip Şahin, bu şehirde gürültü yasağı yok mu?
Sayın Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki, denetçileriniz ellerinde aletlerle Boğaz’daki gece kulüplerinin müzik sesini denetlerken Tophane sahilinden Anadolu yakasında Salacak’a, diğer tarafta Eminönü’ne kadar uzanan ve gece boyu süren inşaat gürültüsünü duymuyorlar mı?
Bu şehir bu kadar sahipsiz mi?
Şehrin tam orta yerinde on binlerce insanın her gece kafasına kazık çakılmasına daha ne kadar seyirci kalacaksınız?
Paylaş