Paylaş
Buyrun size NY Times’tan bir örnek hem de bizim tanıdığımız bir ismin başına gelmiş bir olay...
Ece Vahapoğlu kitabını bastırmak için New York’ta çeşitli temaslar kuruyor.
Bir arkadaşının yakını, çok zengin, 70’ini devirmiş ama itibarından bir şey kaybetmemiş bir adamla tanışıyor.
Bir akşam çok lüks restorana da yemeğe çıkıyorlar.
Yan masalarda ünlü şirketlerin CEO’ları falan, bizim yaşlı amcayla herkes selamlaşıyor, durum tam bir kalburüstü vaziyet yani...
Bir gün sonra NY Times’ın şehir dedikoduları bölümünde ne yazıyor dersiniz;
“70’lik delikanlı genç sarışın sevgilisiyle beraber yemekteydi...
Yan masalarda ünlü CEO’lar vardı, kimi zaman onlara laf attı kimi zaman genç sevgilisiyle şakalaştı”...
Yani olmuş mu bizim Ece, yaşlı amcanın genç-sarışın sevgilisi...
“Okuyunca gözlerime inanamadım, demek magazin New York Times’ta da aynı şekilde yapılıyor” dedi Ece...
Clinton’a sorular verildi mi
Okan Bayülgen, dört kadına çıkan Hillary Clinton’a önceden soruların verildiğini iddia ediyor.
Çiğdem Anad da “Vermedik” diyor.
Paris Hilton bile ‘round table’ olarak tabir edilen, 4-5 gazetecinin aynı anda katıldığı röportajlarda bile önceden soruları istemişti, Hillary Clinton mu istemeyecek?
Hollywood’un en sıradan oyuncusu bile ne konuşulacağını sormadan, kırmızı çizgileri belirlemeden gazeteciyle masaya oturmuyor.
O sohbet sırasında kırmızı çizgilerle ilgili soru sormak, ‘istenmeyen soruları’ da yöneltebilmek, konuğun ağzından laf alabilmek de gazetecinin başarısına kalmış.
Hillary’ye, “Monica olayını nasıl atlattınız” diye doğrudan soramazsınız ama Müjde Ar’ın yaptığı gibi, “acı deneyimleri nasıl aştınız” diyerek kenarından geçersiniz.
Çiğdem Anad’ın dediği gibi bu ana hatlar önceden mutlaka verilmiştir Clinton’a...
Bunda da herhangi bir sakınca yoktur...
Bu arada magazinle siyasi programın yansımalarının ne kadar farklı olduğunu gördünüz mü?
Clinton sadece dört kadına değil, Mehmet Ali Birand’a da konuk oldu ama hep dört kadındaki performansı konuşuluyor.
Bunun böyle olması da doğal...
Hatta Clinton röportajından önce Mehmet Ali Birand’la konuşuyorduk, “Tabii ki onların yaptığı röportaj çok daha fazla gündemde kalacak” demişti.
Yani bu gerçeği program yayınlanmadan biliyordu Birand ve haklı çıktı, bakın hâlâ dört kadındaki Hillary’yi konuşuyoruz.
İşimde üçüncü günüm...
Ağırkanlı Avrupalı’ların kaplumbağa hızında iş yapması gerçekten çıldırtıcı. Dün Venedik’ten Hamburg’a uçacağım Galatasaray maçına...
En yakın uçuş Hanovar’a var, TUI Air’le... Uçağın kalkmasına 40 dakika var ve bilet almaya çalışıyorum.
Karşımda sarışın genç bir Alman... Şaka gibi ama tam 25 dakika boyunca bir bileti kesemedi bana...
Bilgisayar’ı açamıyor, kredi kartı numarasını giremiyor... Tamam zor ama soyadımı kodlamak da 5 dakika sürmemeli değil mi... Sonunda halime acıyan check-in yapan kız yanıma geldi, “Boşuna uğraşmayın uçağı kaçırdınız” dedi...
Oradan çıktım bir Lufthansa uçağı buldum Münih aktarmalı, Hamburg’a gitmeye çalışıyorum şu anda...
Karşımda Venedik’in sulieti, benim aklımda akşamki Hamburg-Galatasaray maçına yetişmek var...
Geçici müzeler...
Milano’nun en büyük meydanı Piazza Duoma’ya portatif bir müzecik kurmuşlar... “Rock ‘n’ Music Planet” adında. şehrin göbeğinde olduğu için görmemek, gezmemek imkansız. 1950’lerden 90’lara kadar rock müzik tarihini bir araya toplayan bir sergi bu. Elvis Presley’den Rolling Stones’a, Beatles’tan Jim Morrison’a, Jimi Hendrix’ten David Bowie ve Madonna’ya kadar. Sanatçıların özel eşyaları, şarkı sözlerini yazdığı kağıtlar, mektupları, fotoğrafları... Çok fazla şey yok ama hepsi toplu halde kısa bir rock tarihi turuydu...
Bunu yapan da Virgin Radio...
Paylaş