Dünya reklam tarihinde bir örneği daha var mıdır bilmiyorum, firma reklamında oynaması için bir ünlüye milyon dolarlar döküyor ama o ünlü reklamda tek kare gözükmüyor.
Cem Yılmaz’ın Telekom’a çektiği son reklam filminden söz ediyorum.
Telekom’un ilk reklamlarında sahnede kısa şovlar yapan Cem Yılmaz son iki reklam filminde tek kare bile gözükmedi.
Bir tanesinde babası tek başına oynadı.
Hatta Cem Yılmaz bu reklamda şirketin "Tatlıya bağlayalım" sloganını bile, babasına "Tahtaya bağlayalım" diye yazdırarak deforme etti.
Bu da yetmedi son reklamda bir adım daha ileri gitti Cem Yılmaz.
Kendi yine görünmediği gibi bu kez babasıyla birlikte abisi ve dayısını da sahneye çıkardı.
Cem Yılmaz’ın seyirci üzerinde yarattığı etki gücünün en somut örneğidir bu.
Büyük bir pazarlama başarısıdır...
Telekom, reklamında oynasın diye Cem Yılmaz’a milyon dolarlar döktü ama Cem Yılmaz reklamlarda gözükmüyor bile...
Kendi yerine markayla hiçbir ilgisi olmayan babasını, dayısını, abisini oynatıyor filmde.
Ama diğer taraftan hepimiz biliyoruz ki Cem Yılmaz’ın reklam filmidir o...
Bu özelliğiyle iyi cerrahlara benzetiyorum ben Cem Yılmaz’ı.
Bazı kendini bilmezler, "Adam 15 dakika ameliyata giriyor, milyarları götürüyor" diye tanımlar cerrahları.
Ama bilmezler ki, ameliyata girip o en önemli neşteri atmanın arkasında müthiş bir birikim yatmaktadır.
Cem Yılmaz da bu müthiş cerrahlar gibi işte...
Tek bir dokunuşu yetiyor, sonra görünmese bile oluyor.
Bu yüzden Cem Yılmaz’ın görünmediği Telekom reklamlarını, Cem Yılmaz’ın en yaratıcı reklam filmleri olarak görüyorum ben...
Avşar düzeltti
Okurlar, Hülya Avşar’ın "Yurt dışında ödül alan tek oyuncu olmadığını" kanıtlamaya devam ediyorlar...
Yıldız Kenter’in Hanım’la 1989 Bastia Akdeniz Kültürleri Film Şenliği’nde, Fatma Girik’in de Kızgın Toprak’la 1973 Taşkent Film Festivali’nde ödül aldığını belirtti okurlar.
Bu kadarı yeter, daha fazla göndermeyin.
Zaten Hülya Avşar da bana bir mesaj gönderdi, "Düzeltiyorum, uluslararası ödüle sahip oyunculardan biriyim" dedi.
Bulvar televizyonculuğu
Bulvar gazeteciliği dünya basınında önemli bir ekoldür.
Daha light haberlere yer veren, dedikoduları, güzelleri sayfalarına taşıyan, haberleri sansasyonel yanıyla veren gazetelerdir.
The Sun, Daily Mirror gibi tabloid gazeteler bu ekolün dünyadaki en çarpıcı örnekleri olurken, bizde tabloid gazete tutmadığından Bulvar, Güneş, Star gibi gazeteler bu tarzın temsilcileri olmuştu.
Geçmişte Tan, bugün Şok ise en uçtaki örneklerdir.
Son yıllarda bulvar gazeteciliği, televizyonda da hüküm sürüyor.
Sansasyon, şok, dedikodu, kolay tüketilen, düzmece içerikler pek çok programda kullanılıyor.
Bulvar gazeteciliği tiraj aldığı gibi, bulvar televizyonculuğu da rating almaktadır.
Bu yüzden bulvar televizyonculuğu yapan program sayısı her geçen gün artıyor ekranda.
Sadece bizde değil, dünyada da böyle.
Peki bulvar televizyonculuğu kötü müdür?
Onu dengeleyen iyi unsurlar varsa ekranda, kötü değildir.