Paylaş
En son Zuhal Olcay haberlerini izlerken magazin haberciliğinden utandım.
Arkadaşlara sorsan “gazetecilik yapıyoruz” derler ama aslında yapılan, kadını aşağılamak...
Ayrımcılık...
Hakaretten başka bir şey değil.
Tamam, dünyanın her yerinde ünlü birinin bikinili yakalanması haberdir.
Kilo alması, selülitleri de haber olur...
Ancak bu görüntüleri alıp dalga geçmek, üzerine kafa bulan metinler yazmak, gazetecilik değildir.
“Selülit torbası” dediler Zuhal Olcay için...
Artık yaşlandığını söylediler.
Ayıp... Çirkin...
Terbiyesizce...
Siz kimsiniz de Zuhal
Olcay’a “selülit torbası”
deme hakkını kendinizi buluyorsunuz?
Zuhal Olcay’ın selülitli görüntüsünü yakalamış yayınlamışsın zaten, haberini yapmışsın.
Bir de üzerine haddin olmadan hakaret etmek ne demek oluyor?
Bu kadını aşağılayan tavır magazinde alışkanlık oldu...
Ünlü kadınların en ufak bir ‘defosu’ bile büyük bir kusur olarak sunuluyor.
Diğer taraftan şişman, kel ünlü erkekler için hiçbir şey yazılmıyor.
Neden onlar yerin dibine sokulmuyor?
Çünkü moda ve kozmetik dünyası “kusursuz kadın” diye bir şey çaktı hepimizin kafasına.
Magazinciler de işi elde mezura 90-60-90 aramaya döktüler.
Gerisi, hepsi çirkin...
Hepsi selülit torbası...
Radikal’e de Günay’a da tebrikler
Ertuğrul Günay, Kültür Bakanlığı’nda ikinci dönemine iyi bir icraatla başladı.
3. Selim’in tahtını lojmanına taşıttığı için hakkında soruşturma başlattığı Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü Yusuf Benli’yi görevden aldı.
Benli ilk geldiği günden bu yana Topkapı Sarayı’nda huzursuzluğun kaynağı olarak gösterilmişti.
Taht taşıma işi, tuz biber ekti. Olayın medyaya yansımasının ardından;
Duruma hemen el koyduğu...
Yanlışa sahip çıkmadığı...
İşi hızla sonuçlandırdığı için...
Ertuğrul Günay büyük bir alkışı hak etti.
Tabii bir büyük alkış da Radikal’e...
Tahtın taşınma anını da fotoğraflayarak bu çarpıcı haberi patlattığı için...
Eskisi gibi “Bakan deviren” haberler olmasa da, “müze müdürü deviren” haberlerin çıkması meslek adına sevindirici.
Zabıta, uyuma!
Bir işin kuralı-kitabı varsa herkesin o kurala uymasını beklersin değil mi...
Zabıtanın kafası öyle çalışmıyor.
Hakkında şikayet olanlar kurala-kitaba uyduruluyor.
Şikayet olmayanlara göz yumuluyor.
Bir örnek...
Adam arabasını park etmek için kapısının önüne kazık çakıyor.
Sanki yol babasının malı, sadece kendi arabası park edebiliyor.
Bizim Cihangir de dahil olmak üzere İstanbul’un yoğun semtleri kapı önlerinde kazıktan geçilmiyor.
Geçen gün bizim sokağa zabıtalar geldi, bir evin önünde yola çakılmış kazıkları söküyorlar.
“Bravo” dedim, “Bakın sokağın başında da var, onu da söker misiniz?”
“Hayır, sökemeyiz” dedi zabıta müdürü.
- Neden?
- Orasıyla ilgili şikayet yok.
- Peki bunu neden söküyorsunuz?
- Burasıyla ilgili şikayet var.
- Orayı da ben şikayet ediyorum o zaman şimdi.
- Olmaz, belediyeyi arayıp şikayet başvurusu yapmanız gerekiyor.
Aynı sokakta 100 metre arayla bulunan kazıkların birini söküp diğerini sökmeden gitti zabıtalar.
Şimdi ben Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan’a soruyorum:
Bu nasıl bir uygulamadır?
Kapı önüne kazık çakarak yolu işgal etmek yasak mıdır, değil midir?
Zabıtalar gelip kafelere kaldırımı işgal etmesin diye beyaz nokta koymayı çok iyi biliyor.
Kapı önüne kazık çakmak işgal değil mi?
Zabıta müdürünün dediği gibi eğer bu iş sadece şikayetle oluyorsa, Beyoğlu yollarına çakılmış bütün kazıkları şikayet ediyorum.
Paylaş