Kötü bir olasılık hesabı: Ailenizin hepsi mi ölsün yarısı mı?

Bir kız bir erkek çocuğunuzun bulunduğu dört kişilik bir aileniz olduğunu düşünün.

Nasıl uçak seyahati yaparsınız?

1- Aynı uçağa binip olası bir kazada hep birlikte ölmeyi göze alırsınız...
2- Baba-kız, anne-oğul diye iki gruba bölünüp ayrı uçaklara binerek olası bir kazada ailenin yüzde 50’sini kurtarırsınız.

İyi düşünün, hangisini tercih edersiniz?

Atlantik’te düşen Air France uçağından şu ana kadar çıkan en dramatik hikaye bu.

Ailenin tamamı yok olmasın diye baba-kız bir önceki uçakla uçuyorlar, anne-oğulun bindiği bir sonraki uçaksa okyanusa düşüyor.
şimdi ailenin yüzde 50’si yok.

Babanın verdiği bu karar doğru mu?

Belki böyle bir karar vermese ve hep birlikte ilk uçakla gitseler bütün aile kurtulacak.

Tabii ikinci uçağa binme olasılıkları da var, o zaman da bütün aile yok olacak.

Baba ise verdiği bu kararla ailenin yüzde 50’sini kurtarıyor...

Ama bu karar aynı zamanda riski de artırıyor, aileye tek uçuş yerine iki uçuş yaptırıyor.

Bir de geride kalan iki kişinin vicdan azabı var...

Ömür boyu peşini bırakmayacak sorular:

Keşke hep birlikte ilk uçağa binseydik. Onların biletlerini neden ikinci uçağa aldım.

Bizim yerimize onlar uçsaydı şimdi hayatta olacaklardı.

Dört kişilik bir ailem olsa ne yapardım bilmiyorum, babanın verdiği kararı mı verirdim, ne olacaksa olsun diyerek hep birlikte mi uçağa binerdim emin değilim.

Galiba ilk seçeneği tercih edenler akılcılar, ikinciler kaderciler oluyor, ne dersiniz... Ama şundan eminim, çocuklarını evde bırakıp seyahate çıkan anne-babalar ayrı uçmalı, en azından çocukların başına eve birinin döneceği kesindir. Allah kimseye böyle acılar vermesin.

Dalmaçyalı

Hırvatistan’da ve meşhur Dalmaçya kıyılarında daha bir tane Dalmaçyalı köpek görebilmiş değilim.

Oysa 1800’lü yıllardan sonra ıngiltere’de yetiş-tirilmeye başlanan, 101 Dalmaçyalı filmiyle şöhretin zirvesine çıkan beyaz üzerine siyah benekli bu köpeklerin Dalmaçya kökenli olduğu söylenir. Dalmaçya kıyılarına yukarıdan baktığınızda irili ufaklı adacıklar görürsünüz.

Dalmaçyalı köpeklerin üzerindeki lekeler de işte bu adacıkları andırır, bu yüzden de Dalmaçyalı olarak anılırlar. Bir tane Dalmaçyalı görememem bir tarafa, Hırvatlar’ın bu sevimli hayvanı simge olarak kullanıp neden sahiplenmediklerini de anlamış değilim.

Kriz Hırvatistan’ı teğet geçmemiş

Bir kez daha Hırvatistan’dayım...

Geçen yıl kıyıdan arabayla yaptığım seyahati bu kez tekneyle yaptık. Hükümetin çivi çaktırmadığı adalar, birbirinden güzel koylar bu kez krizin etkisinde...

Geçen yıl Haziran’da geldiğimde dört tarafı surlarla çevrili tarihi şehirde adım atacak yer yoktu, her taraf turist kaynıyordu. Bu sefer gittiğimde ağzım açık kaldı.
Etrafta in-cin top oynuyor, turist sayısı neredeyse dörtte bir oranında azalmış.

Koylardaki lüks tekneler yok denecek kadar az.

Dubrovnik’in en iyi oteli olan Rixos’ta ise tam tersi bir izlenim edindim.

Geçen yıl Rixos çok yeni olduğu için, şehir dolu otel boştu. Bu yıl ise tem tersi Dubrovnik boş, Rixos dolu.

Zaten uluslararası alanda en iyi Türk otel zinciri olma yolunda hızla ilerliyorlar.

Gökhan Sarper (yurtdışı otellerden sorumlu) ve Volkan Yorulmaz (Dubrovnik Gn.Md.Yrd.), Dubai’den Kazakistan’a açılacak yeni otellerle grubun yurtdışı yatırımlarının 10’u geçeceğini söyledi.

Dubrovnik Rixos’un resmi açılışı ise 10 Temmuz’da olacak, çok renkli geçen Dubrovnik Festivali’nin de başlangıç tarihi bu. 10 Temmuz’da Türkiye’den sanatçılar ve önemli konukların katılımıyla otelin açılışı yapılacak.

En başta Gökhan ve Volkan olmak üzere çok genç ve iş bitirici bir kadrosu var buranın. Biri yeme içmeden, diğeri ön bürodan geliyor...

En alt kademeden başlayıp buralara kadar gelmişler, bu yüzden bir otelde neyin nasıl olması gerektiğini A’dan Z’ye biliyorlar.
şef Özgür Dönertaş ise her şeye sıfırdan başlamış.

Onunki insanın kendini geliştirmesi üzerine tam bir başarı hikayesi.

Onu ayrıca yazacağım...
Yazarın Tüm Yazıları