Paylaş
Hafta sonu bu büyük gecenin jüri oylarını vermek için Maçka’daki St. Regis Otel’de buluştuk...
Kimsenin aklına herhangi bir soru işareti gelmesin diye biliyorsunuz son 3-4 yıldır jüriye dışarıdan çok kıymetli isimler davet ediyoruz.
Bu sene oyuncu olarak iki dev isim, Nebahat Çehre ve Ediz Hun, müzisyen olarak ise yine iki dev isim, Nilüfer ve Selami Şahin bizimle birlikteydi.
Sağ olsunlar bizi kırmadılar ve pazar günlerini 37 kategoride oy vermek için bize ayırdılar.
Jüri başkanımız Ertuğrul Özkök’tü...
Hürriyet’ten de Magazin Müdürümüz Selim Akçin, Ömür Gedik, Kanat Atkaya, Onur Baştürk ve ben vardık jüride...
5 saati aşan oylamada her kategoriyi tek tek değerlendirdik.
Kimi kategorileri uzun uzun tartıştık, kimi kategorileri oy birliğiyle çok hızlı şekilde geçtik...
Daha önce açıklamıştık, halk oylamasının etki oranı yüzde 70, jürininki ise yüzde 30 olacak diye...
Şöyle şeyler yaşandı oylama sırasında:
Halk oylamasında ilk sıradaki isim o kadar çok oy almış ki, 10 jüri üyesinin 7’si ikinci sıradaki isme oy vermesine rağmen yüzde 70-30 oranından dolayı sıralamayı değiştiremedi, halkın seçtiği birinci oldu...
Bazen de yakın oy olan kategorilerde jürinin 10 oyundan 8’ini alan üçüncü, birinci sıraya çıkabildi...
Ama bir kategori vardı ki, halk oylamasında aradaki fark sadece 32 olarak önümüze geldi.
Adaylardan ikisi de 50 binin üzerinde oy almıştı ve sadece 32 oyla biri diğerini geçmişti...
Jüri olarak da 5-4 bölündük mü?
Videolarını tekrar tekrar izledik, Nilüfer ve Nebahat Çehre birine bastırdı, Ediz Abi diğerine...
Sonunda birinden birini seçmek büyük haksızlık olacak dedik ve tek bir kategoride ödülün iki kişiye gitmesine karar verdik.
4 saat boyunca açık oy, açık sayım olarak yapılan tüm oylamalar bu dört kıymetli ismin önünde yaşandı...
Bu kadro kazananları biliyor ama 12 gün boyunca sır tutacağımıza söz vererek bitirdik jüri toplantısını...
Pantene Altın Kelebek’te kimlerin kazandığını öğrenmek için 9 Aralık’taki büyük geceyi bekleyin.
Her şey dahil dünyaya yayılıyor
Zaman zaman otellerimizdeki “her şey dahil” sistemini eleştiriyoruz ama Türk turizmciler sayesinde bu sistem giderek dünyaya yayılıyor.
Abu Dabi’ye Rixos’un davetlisi olarak gittik.
Hem Saadiyat Island’da yeni açtıkları oteli görmek, hem de Formula 1 ve Guns’n Roses konseri için...
Grubun bölgedeki 4’üncü oteli bu...
Geçtiğimiz yıl grubun yüzde 50’sini dünyaca ünlü otel zinciri Accor’a satan Fettah Tamince’ye “Tamamını satacak mısınız?” diye sordum...
“Niye Accor’u alacak mısınız sorusu kimsenin aklına gelmiyor? Türk işadamları dünyada çok büyük işler yapıyor artık” dedikten sonra asla Rixos’un tamamını satmayacağını söyledi. 2019’da Accor’la beraber Rixos markası altında özellikle Çin’de ve Uzakdoğu’da büyüyeceklermiş.
Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki her şey dahil ilk otel unvanına sahip Saadiyat Island...
Şimdi de Uzakdoğu’yu “her şey dahil”le tanıştırmaya hazırlanıyorlar.
Fettah Bey, hakkındaki davaların düşmesiyle de epey rahatlamış görünüyordu.
Yurtdışı yatırımları grubun yüzde 30-35’lik bölümüne ulaşmış, “Türkiye’nin gücünü ve imajını göstermek, tanıtımını yapmak açısından Türk işadamlarının dünyadaki yatırımları önemli” dedi...
Gerçekten de otelde yaptıkları İstanbul gecesinde simitten lokuma, dönerden sütlaca her şey bizdendi.
Bu geceleri Dubai’deki otellerinde her ay yapıyorlarmış ve kişi başı 100 dolara satıyorlarmış...
Prens Selman’la aynı anda aynı şehirde olmak
Suudi Prens Selman (yabancı basının kısaltmasıyla MBS, Muhammed bin Selman) Kaşıkçı cinayetinden sonra ilk yurtdışı gezisini Abu Dabi’ye yaptı...
Bunun iki nedeni var: Birincisi BAE Prensi Zayed, Selman’ın kankası...
Hafta sonu silikonlu güzellerle yat partilerinden fotoğrafları sosyal medyaya düştü zaten...
İkincisi Abu Dabi’de hafta sonu yapılan Formula 1 yarışı...
F1’i izlediğine dair fotoğraf görmedim ama en azından “after party”lere katıldığını silikonlu güzellerin sosyal medya paylaşımlarından biliyoruz...
Tesadüfe bakın ki aynı gün biz de Abu Dabi’deydik...
Ziyarete geleceği için şehrin her tarafına MBS’in dev fotoğrafları asılmıştı.
Biz Abu Dabi’yi geziyoruz, Selman her köşeden bize bakıyor.
Şehrin her tarafı yüz tanıma kameralarıyla dolu zaten. Kare olanlar devlete ait güvenlik kameraları, yuvarlak olanlar şirketlerin, mekanların...
Havalimanında yüz tanıma, göz tarama sistemlerine kendinizi okutmadan ülkeye girip çıkamıyorsunuz...
Şehir desen dümdüz arazi üzerine kurulu... Yani kendimi hiç bu kadar izleniyormuş gibi hissetmemiştim.
Tam “big brother is watching you” hesabı...
Benim böyle hissetmemde yakın zamanda yaşadığımız Kaşıkçı cinayetinin, Selman’la aynı anda aynı şehirde olmanın etkisi var elbette...
Paylaş