Paylaş
Kendini jiletleyenler, haplanıp gelenler konserlerini doldurduğu için medya da, pop dünyası da, müzisyenler de yıllarca cüzzamlı gibi yaklaştı Müslüm Baba’ya...
Seyirci kitlesi hakir görüldü...
Müziğine burun kıvrıldı...
2000’lere kadar Müslüm Gürses’i arabanın penceresini kapatarak dinlerdi sevenleri...
O derece küçük düşürücü bir şeydi...
Arkadaşım olduğu için söylemiyorum ama Müslüm Gürses’i geniş kitlelerle barıştıran, Beyaz Türkler’e entellere sevdiren Pasaj Müzik’in sahibi Murat Doğan’dan başkası değildir...
Hiç unutmuyorum 2000’lerin başında bize gelip “Müslüm Gürses’e Teoman’ın Paramparça’sını söyleteceğim, nasıl olur” dediğinde “Deli misin sen, kalkışma bu işe” demiştik...
İyi ki bizi dinlememiş...
Müslüm Gürses müziğinin ilk makas değiştirme anı odur...
İkinci kırılma anı da 2004 yılında Faithless’ın alt grubu olarak Rockİstanbul konserinde sahneye çıkmasıdır.
“Ne işi var arabeskçinin rock konserinde” diye az eleştirilmemişti organizatörler...
Ama baktık ki rock’çılar da Müslüm Gürses’in şarkılarını söylüyor, Müslüm tişörtleri giyip gelmişlerdi konsere...
Bundan sonrası Müslüm Baba’nın ikinci doğuşuydu.
Bülent Ortaçgil’in Sensiz Olmaz’ını seslendirdi...
Gizlice Müslüm Gürses şarkıları dinleyen arabaların pencereleri sonuna kadar açılmıştı artık.
Pasaj Müzik’in, Murathan Mungan’la Müslüm Gürses’i “Aşk Tesadüfleri Sever” projesinde bir araya getirmesi Müslüm Baba’nın entelektüel camiaya fethetmesiydi.
David Bowie, Garbage, Leonard Cohen, Jane Birkin şarkılarına Mungan’ın yazdığı sözleri seslendirdi Müslüm Baba...
Ardından “Sandık” albümü geldi ve popçulara da kendini kabul ettirdi...
Ajda Pekkan, Kenan Doğulu, Sezen Aksu ve kendi unutulmaz şarkılarını söyledi.
Sonra reklamlar geldi, konserler geldi...
Müslüm Gürses için jilet atan seyircisi kendini ihanete uğramış, Baba’larını popçulara kaptırmış gibi hissetseler de Müslüm Baba onlara hiç sırtını dönmedi.
Seyircisini de değiştirdi, geliştirdi...
Müziği arabeskin en alt tabakası görülmesine rağmen son 10 yılda arabeskin popa, popun arabeske yaklaşmasını sağlayan en önemli isimdi.
Jiletçisini de, popçusunu da, entelini de, ezilmişini de, Beyaz Türk’ünü de Siyah Türk’ünü de taktı peşine sürükledi...
Bize yaşattığın güzellikler için teşekkürler Müslüm Baba...
Mekanın cennet olsun...
Hangi Müslüm Baba? Nusret’e neden gitmem... Kimi ararsanız Etiler’deki Nusret’te... Eskiden de popülerdi ama Doğuş Grubu’na ve Nispetiye Caddesi’ndeki yeni yerine geçtikten sonra zirve yaptı. Bense adımımı atmadım daha yeni yerine. Gitmeye de niyetim yok! Oysa Nusret daha yolun başındayken ve haklı şöhrete ulaşmışken giderdim. Yeni Nusret’e neden gitmediğimi söyleyeyim; * İster popülerite başını döndürdü deyin, ister şımarıklık, daha fiyatlarından şikayet etmeyen bir Allah’ın kulunu görmedim... * Üstelik Nusret’e gidip de kazıklanma hissi yaşayanlar bizim gibi ‘faniler’ de değil, sanatçılardan, iş adamlarından, oyunculardan duyuyorum ne fahiş fiyatlara sahip olduğunu... * Bu kadar fazla müşteriye aynı anda hizmet ettiği için etlerin eski lezzetinde olmadığı da söyleniyor ama yeni yerinde test etmediğim için bunu bilemem... * Geçenlerde bir arkadaşım menüye bakmadan şarap sipariş etmek gafletinde bulunmuş, tam 700 liralık şarap açmışlar... Galiba yeni Nusret’te en haz etmediğim şey de bu... ‘Yakaladık fırsatı kaçırmayalım’ mantığı... * Bir başka arkadaşlarım dört kişi gitmişler ve içkisiz bir yemeğe 1100 lira hesap ödemişler. Bu nasıl bir et ki adam başı neredeyse 300 lira ödeniyor. 300 liraya koyun kesiyorlar memlekette... * Bunlar ünlülerden duyduklarım bir de okurlardan gelenler var, “Bizi adam yerine koymadılar, itiraz edince garsonlar siz etten ne anlarsınız muamelesi çektiler” diyen... * Velhasıl Nusret’e gidip de daha bir tane güzel söz söyleyene, kazıklanmış hissi yaşamayana ben rastlamadım. Doğuş Grubu, 10 ay önce kurduğu D.ream’le çok önemli bir şey yapıyor, İstanbul’un yeme-içme sektörüne standart ve kurumsal bir yapı kazandırıyor. Ama işin başındaki sevgili Levent Veziroğlu ve Nusret’e söylemek isterim... Lütfen fiyatlarınızı da, garsonların müşteriye üstten bakan tavrını da, politikanızı da gözden geçirin. Kapıdaki kuyruk başınızı döndürmesin...
Ben Müslüm Gürses’in jiletli konserlerini de izledim, Faithless’lı konserlerini de...
80’lerin sonunda daha yeni muhabirken Gülhane konserini takip etmeye, haber yapmaya gitmiştim...
Jilet atma meselesinin canlı şahidiyim yani...
2000’lerde rock’çılarla yaptığı konserleri de izledim.
Yeni seyirci kitlesiyle tanışmanın tedirginliğini yaşıyordu...
Peki hangi Müslüm Baba’yı daha çok sevdim?
İkisini de...
İkisi de çok sahiciydi çünkü...
Şarkıcısı orada, futbolcusu orada, işadamı orada, oyuncusu orada...
Paylaş