Avrupa Futbol Şampiyonası nedeniyle bu sezon hem dizi yapımcıları hem de oyuncular çok mutlu, çünkü erken tatile çıkacaklar.
Geçtiğimiz yıllarda haziran sonunu bulan sezon finalleri, bu yıl mayıs sonundan itibaren tek tek yayınlanmaya başlayacak.
Bazıları da ekrana veda edecek...
Haziran başı gibi bitmesi planlanan dizilerden biri de Binbir Gece.
Ancak Binbir Gece, finaliyle Türk televizyon tarihinde bir ilke imza atacak ve 11 kamerayla canlı olarak çekilecek.
Böyle bir uygulama daha önce hiç yapılmadı.
Diziler çekilip montajlandıktan sonra yayına verilir.
Bir dizi filmin canlı çekilmesi imkansıza yakın bir şey.
İşte Binbir Gece bu imkansızı gerçekleştirecek ve finali canlı olarak yayınlayacak.
Nasıl yapacaklarını çok merak ediyorum.
Engin Günaydın’ın şöhret mevzusuna bakışı
Engin Günaydın’la Cihangir’den komşu sayılırız, aramızda bir sokak var. Çeşitli yerlerde karşılaşır, ayaküstü laflarız ama hiç oturup uzun uzun konuşmamıştık.
Geçen gün mahallenin kafelerinden birinde oturup lafladık.
Engin’in içe dönük, kendi hayatını yaşayan tavrının dışında, şu ’show business’ denilen hayatta çok doğru bir duruşu olduğunu da bu vesileyle öğrendim. İşte Engin’in söyledikleri:
* Televizyonlara çıkmayı, polemiklere girmeyi doğru bulmuyorum. Sürekli ekranda olan insanlar var, kendilerini gerçekten büyük star zannedip, kontrolü kaybediyorlar. Oysa hepimiz küçük bir mahallede küçük işler yapıyoruz, abartılacak bir yanı yok yaptığımız işlerin.
* Televizyon şöhretinin gelip geçici olduğunu bilip ona göre davranmak gerekmiyor mu? Geçen yıl çok güldüklerimiz, çok beğendiklerimiz nerede şimdi? Ortada yoklar! Burhan Altıntop da ortada olmayacak onun bana getirdiği şöhret de. Ben Burhan’ın gazına gelip televizyon televizyon koşturmam. Sonra Anadolu’daki adam der ki; "Yeter be yine mi sen çıktın karşıma!"
* Sinema benim için ’anı’dır. Günün birinde çocuklarım olursa onlara gösterebileceğim bir anı. O yüzden bu anıları çok dikkatli biriktirmek istiyorum. Sağlığım el veririse ömrüm boyunca 15-20 film çekebilirim. Avrupa Yakası bittikten sonra en fazla bir tekrarı daha olur, sonra unutulur gider. Oysa bugün hálá 1970’lerin filmlerini izliyoruz...
* Bugün 1970’lere baktığımız gibi, 2015’te de dönüp 1990’lara bakacağız. O zaman kimin ne yaptığını çok daha iyi göreceğiz.
Ekranın en şöhretli oyuncusunun özellikle şöhret işini kafasında bu kadar net çözmesine bayıldım ben...
’Ekranın büyük starları’ bu sözlerden ders çıkarmalı.
Park polisi kurulsun
Her önüne gelenin taksi şoförü olabilmesi korkunç bir şey.
Bırakın genel kültürü, tek bir trafik eğitimi bile olmayanlar, şehir hayatından bihaber olanlar direksiyon başına geçip bütün gün ortalıkta dolanıyor.
Sonra da olur olmaz her yere park ediyorlar.
Taksim’de yolun ortasına park edip bütün trafiği mahveden taksicilere en iyi cezayı, Fenerbahçe’nin siyahi basketbolcusu Solomon park etmiş taksinin üzerine işeyerek vermişti.
Gerçekten de böyle çıldırtıyorlar insanı.
Çünkü trafik polisi hiçbir şey yapmıyor, sadece seyrediyor.
Tek işi yanlış yere park eden araçlara ceza kesmek olan park polisleri olmalı İstanbul’da.
Tıpkı Kaliforniya’da olduğu gibi.
Eyalette görev yapan bu polisler yanlış yere park edenlere göz açtırmıyor, anında ceza kesiyorlar.
Peki işlerini nasıl bu kadar iyi yapıyorlar?
Çünkü kestikleri her cezadan belli bir yüzde alıyorlar.
İster ’resmi rüşvet’ deyin ister prim...
Park yerinde de süreniz 10 dakika geçsin, kendisi size keseceği cezadan para kazanacağı için hemen yapıştırır camınıza ’bileti’...
Bu yüzden kimse yanlış yere park edemez.
Bizde ise polis değil, siyahi basketbolcu işeyerek ceza keser.