Milliyet dün, "ADSL'deki hız limiti yükseldi" başlığını atmış. Evet, doğru.
Dünyanın Ferrari hızıyla bağlandığı internete 256K ile bağlanmak bisikletle gezmek gibiydi.
Telekom en düşük bağlantı hızını 512K'ya çıkararak doğruyu yaptı.
Buraya kadar her şey nefis!
Peki Milliyet devamla ne diyor; "Bugünden geçerli olacak tarifelerdeki fiyatlar değişmedi."
İşte bu doğru değil.
Bir haftadır mail kutum internet kullanıcılarının Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ı protesto eden mailleriyle dolu.
Haksız değiller.
Bugüne kadar en düşük tarifeden internete limitsiz bağlananlar 49 YTL ödüyordu.
Bugünden sonra en düşük tarifeden internete limitsiz bağlananlar ise 99 YTL ödeyecek.
Evet hız iki katına çıktı ama fiyat da hızla birlikte ikiye katlandı.
Oysa Binali Yıldırım daha önce "256K aboneleri aynı fiyata 512 K'ya geçecek" demişti.
İşte gürültü de buradan koptu.
Ben bugüne kadar evdeki ADSL bağlantım için zaten 99 YTL ödüyordum.
Yani benim durumumda olanlar için herhangi bir artış yok.
Ancak 'sınırsız 256K' özellikle öğrenciler için çok önemliydi.
Şimdi bu kesim ya limitli bağlanıp aynı parayı ödeyecek (yani bisiklete binmeye devam edecek) ya da en düşük limitsiz 512K'ya geçerek yüzde yüz zamdan etkilenecek.
Yani Telekom iyi bir uygulamasını zamla harmanlayarak bir çuval inciri berbat etti.
Bu nedenle Telekom 'sınırsız 512K'yı 49 YTL'ye indirmelidir.
Bu Türkiye'nin gençlerinin, öğretmenlerinin, bilgiye aç insanlarının dünyaya bağlanması ve eğitimi için çok önemlidir.
Hadi gülümse...
Reklamcılıkta 'bina giydirme' denilen yöntemin ilk kez böyle kullanıldığına tanık oldum.
Conrad Otel, Cumhuriyet Bayramı ve yaklaşan 10 Kasım'ı fırsat bilerek kocaman bir Atatürk resmini binanın üzerine giydirmiş.
Beşiktaş'tan Yıldız'a çıkarken sağ tarafta, yakasında bir beyaz çiçek, gökyüzüne bakarak tebessüm ediyor Atatürk.
Her sabah çıkıyor karşıma.
Fark ettim ki her seferinde ben de ona gülümsüyorum.
Güne iyi başlamak için harika bir neden.
Show TV ekim ayında kaç lira kaybetti?
Show TV son yılların en kötü yayıncılığını ekim ayında yaptı.
Kanal D ile ay birinciliği için amansız bir yarışa giren Show TV, birinci olabilmek için bütün yayıncılık kurallarını çiğnedi, işi tam bir mahalle kavgasına döktü.
Mesela haftada üç gün Emret Komutanım'ın neden yayınlandığını, neden Cennet Mahallesi'nin yayın gününün belli olmadığını merak ettiniz mi?
İşte Show TV 'kirli savaşını' ay boyunca bu diziler üzerinden yürüttü.
Elbette dizileri tekrar yayınlayan kanal sadece Show TV değil.
Ancak gün birinciliği almak için bırakın gazetelerin yayın akışlarını, ay boyunca reklam ajanslarına bile bildirmeden apar topar dizi koydular.
Reklamsız yarım saatlik diziler yayınladılar.
Kesintisiz Emret Komutanım da, dört kuşak reklamlı yayınlanan diziler karşısında gün birincisi çıktı.
Pazar günü Maraton krizi de bu yüzden patladı işte.
Ay birincisi olmak için reklam kuşaklarını kaldıran Show TV, 17 share alıp 5'inci olan Maraton'u bile gözden çıkardı.
Sonuç olarak 31 Ekim Pazartesi son ana kadar süren ay birinciliği yarışı prime time'da Show TV 15.91, Kanal D 15.73 olarak sonuçlandı.
İki kanal arasında fark 0.18!
Tam bir foto finiş yani...
Peki bu 0.18'likle gelen birincilik Show TV'ye kaça maloldu?
Kaç reklam kuşağını kaldırıp, kaç liralık zarar etti?
Tabii her kanalın kendi stratejisi bu!
Denebilir ki, "Biz burun farkıyla birinci olmak için bile milyon dolarları gözden çıkarmaya razıyız..."
İyi de, daha fazla reklam almak için birinci olunmaz mı?
Birinci olmak için reklamdan feragat ediliyorsa bu işte bir yanlışlık var demektir.
Belki işin para yönü kanalı ilgilendiriyor ama 'korsan yayın akışlarının' da izleyici olarak bizi yakından ilgilendirdiğini hatırlatırım.
Feraye bilmecesi
Bugüne kadar ilişkisi üzerine tek bir açıklama yapmayan Feraye Tanyolaç, neden ayrılık haberleri üzerine birden gazetelere konuşmaya başladı?
Kadın psikolojisi mi?
Erkeğine sahip çıkma refleksi mi?
Tırnaklarını gösterme mi?
Bence d şıkkı; hepsi!
İlişkisi üzerine tek bir şey söylemeyen birinin ayrılık haberleri üzerine birden konuşmaya başlaması başka nasıl açıklanabilir ki...