Güzel şeyler
.
GÜZEL BRİ SPOR
Bir iki düştüm, sonra çok sevdim
SUP; İngilizce “Stand Up Paddle”ın kısaltması... Yani “ayakta kürek” demek... Paddle Board da deniyor, Türkçe’ye Kürek Sörfü olarak geçmiş bir spor dalı...
Son yıllarda Hollywood ünlülerinin, Miami’den Hawaii’den ellerinde küreklerle bu sporu yaparken sıkça fotoğraflarını görüyoruz...
İlk kez bu hafta Bodrum’da denedim, müthiş bir spor...
Bağımlısı oldum...
Bir arkadaşımla beraber Turgutreis’teki mağazadan Paddle Board alarak başladık işe...
Sonra YouTube’dan tekniklerini öğrendik..
Şimdi sabah-akşam 1’er saate yakın Paddle Board’un üzerinden inmiyorum...
Sörf tahtası gibi uzunca bir board’da kısa bir süre dizlerinizin üzerinde kullanmaya başlıyorsunuz, dengeyi sağladığınızda ayağa kalkıyorsunuz...
Boyu ayarlanabilen özel küreğiyle başlıyorsunuz deniz üzerinde yolculuğa...
Nasıl zevkli anlatamam...
Ama dalgalı ve rüzgarlı denizde kullanmayacaksınız, zor oluyor ve bolca denizin dibini boyluyorsunuz...
Yüzme bilen ve denizle, suyla arası iyi olan herkesin seveceği bir açık hava sporu bu...
Nedenlerini sıralayayım...
1- Çok kolay öğreniyorsunuz.
Üzerine çıktıktan 5 dakika sonra kullanmaya başlıyorsunuz...
Dönüşlerde ve dalgalı denizde benim gibi birkaç kez düştükten sonra dengeyi kuruyorsunuz ve keyif almaya başlıyorsunuz...
2- Kaç yaşında olursanız olun SUP yapabiliyorsunuz...
Ayakta dikilmeden benim 5 yaşındaki kızım da biniyor üstüne, 65 yaşındaki arkadaşım da...
3- Öncelikle kol ve karın kasları olmak üzere bacak ve popoyu da fena halde çalıştırıyor...
4- Yorulduğunuz zaman board’un üzerine uzanarak dinlenip güneşleniyorsunuz...
5- Fotoğrafta gördüğünüz üzere benim gibi birkaç kez düştükten sonra üzerinde spor yapmaya başlıyorsunuz... Yoga yapanlar bile var üzerinde...
6- Board ayak bileğinize bağlı olduğu için düşseniz de sizden uzaklaşmıyor, çekip yeniden üzerine biniyorsunuz...
7- Bu board’ların fiber ve şişme olmak üzere iki çeşidi buluyor...
Fiyatları 950-1000 dolar civarında... Şişmeyi alırsanız arabanıza atıp istediğiniz yere yanınızda kolayca götürebiliyorsunuz... Şişme deyip geçmeyip, onlar da fiber kadar sağlam ve sert...
8- Ben bu sporu çok sevdim...
GÜZEL BİR DENEYİM
Mavi şarabı tattım, işte puanım...
“Bu yazın içkisi mavi şarap olacak” diye yazmıştım bayramda...
Bizde henüz satışta olmasa da iyi bir pazarlama örneği olarak Avrupa’da yükseliyor...
O yazımı okuyan bir arkadaşım İspanya’dan bayram tatili dönüşü iki şişe mavi şarap atmış bavula...
Test ettim, denedim...
◊ Herkese “Bu adam şarap kadehinde ne içiyor” diye baktırıyor... Zaten sosyal medya paylaşımları düşünülerek mavi renkte yapılmış şarap...
◊ Rose’den bir parça daha tatlı bir tadı var...
◊ Rose sevmeyen, beyaz şarap neredeyse hiç içmeyen, kırmızıdan vazgeçmeyen biri olarak mavi şarap içer miyim? Hayır...
◊ Bu yüzden puanım 10 üzerinden 5... O da pazarlama harikası olduğu için...
GÜZEL BİR KİTAP
Bu yazın tartışmasız en iyi kitabı: Âşık Bir Adam...
Tatilde iki günde okudum... Henüz tanışmadıysanız tanıştırayım; Karl Ove Knausgaard, Norveç-Oslo’da doğmuş bir yazar...
Kavgam adında 6 kitaplık bir seri yazarak dünyada fenomen haline gelmiş bir yazar üstelik...
“Kalp için hayat basittir: Atabildiği kadar atar. Sonra durur...” dediği Kavgam adlı ilk kitabı geçen yıl Türkçe’ye çevrilmişti...
Serinin son dört kitabı çevrilmedi henüz...
Ama serinin ikinci kitabı Âşık Bir Adam bu yıl çevrildi ve bu yazın tartışmasız en iyi kitabı dediğim de bu işte...
Karl Ove Knausgaard, yine bir yazar olan karısı Linda’yla tanışmasını ve iki çocuk sahibi olmasını otobiyografik bir eser olarak anlatıyor (Şu anda 4 çocuğu var çiftin ve İsveç’te yaşıyorlar)...
Kitabı bir solukta okuyorsunuz...
Günlüğün sıradanlığını hafif bulanlardansanız, fena halde yanılıyorsunuz çünkü bu kitapta dünyanın çıkmazları üzerine harika yaklaşımlar var...
Âşık Bir Adam bir seri kitabı ama ikinciyi anlamak için birinci kitap Kavgam’ı okumak gerekmiyor, bağımsız da okunabiliyor Âşık Bir Adam...
Her iki Norveçli’den birinin okuduğu, Karl Ove Knausgaard’ı dünyanın en popüler yazarlarından biri yapan bu kitabı özellikle erkeklere öneririm... Müşterek hayat yüzünden evdeki kanepeye bile uzanamayacak duruma gelen erkeklere...
Not: Adına aldanıp “Aa bu aşk kitabı değilmiş” diye bana kızacak dizi aşkı müptelalarına uyarımdır...
Aşk değil, okuyacağınız hayatla meşgul bir kitaptır...
GÜZEL BRİ ÖNERİ
Tatilde yapılacak en güzel 8 şey...
◊ Gölgeye uzanıp sosyal medyada manasızca sörf yapmak...
◊ Hamakta uyumak...
◊ Sabah kalktığında ilk iş denize girmek...
◊ Akşam deniz kenarında yiyip içmek...
◊ Dedikodu yapmak...
◊ Yalınayak yürümek...
◊ Denizde sırtüstü hareketsiz yatmak...
◊ Paddle Board yapmak...
GÜZEL BİR FİLM
Babaannem olmuş...
Yapımcılara hep söylüyorum; doğru PR yapmak istiyorsanız, köşe yazarlarına, sanatçılara, blogger’lara filminizin DVD’sini gönderin diye...
Bu kadar çok filmin üretildiği yerde hiçbir yazarın bütün filmleri sinemada izleyip yazma şansı yok çünkü...
Şimdi bir adım daha öteye gidiyorum; DVD de göndermeyin, Vimeo’ya yükleyin filminizi, kişiye özel şifreyi gönderin, indirmeyi engelleyin (bunların hepsini yapabiliyorsunuz) ve köşe yazarlarını filminizi Vimeo’dan izlemeye davet edin...
Dünyanın bütün profesyonel sinemacılarının kullandığı son derece güvenilir bir platform Vimeo...
Yazarların sinemaya gidip filminizi izlemesini niye bekliyorsunuz bu teknoloji çağında...
Şifre gönderin yeter...
Sayım Çınar rol aldığı Babaannem filminin Vimeo’dan şifresini gönderdi...
Sonra da tutturdu izle izle diye...
Sonunda dayanamadım, hamağa uzanmışken izledim...
İyi ki de izlemişim...
Hem dokunaklı ve iyi işlenmiş bir babaanne hikayesi hem de 25 yıldır tanıdığımdan çok farklı bir Sayım izledim...
Oyunculukta geleceği var bu arkadaşın...
Tabii Serkan Özarslan’ın yönettiği filmde asıl yükü Meral Çetinkaya’nın çektiğini söyleyeyim de, 40 yıllık oyuncuyu Sayım’a kurban etmeyelim...
Gördünüz mü Vimeo’nun gücünü; hamakta izlemem imkansız bir filmi izlettirdi bana...
