Paylaş
Filmde uzun süre Mahsun’un bu rolü gerçekten özürlü bir çocuğa oynattığını düşünüyorsunuz.
Hiç sırıtmıyor, hiç batmıyor ve rolünün hakkını tam anlamıyla veriyor Tuğse Gökhan.
Bu tür rolleri oynamak zordur, hem tek bir repliği yok (koskaca film boyunca sadece bir yerde anne diye bağırıyor) hem de bakışı, duruşu, hareketleriyle sürekli anormal bir portre çiziyor...
Üstelik bunu bir yetişkinin değil, çocuğun oynaması daha da zor.
Tuğse bu rolün altından inanılmaz başarılı bir şekilde kalkmış, beni ikinci kez şaşırtan bugünkü Kelebek’te yayınlanan röportajı oldu.
Röportajı okuduktan sonra bizim Sinem Vural’a sordum, “Bu cümleler Tuğse’ye mi ait, sen mi düzelttin” diye...
“Tek bir cümlesine dokunmadım” dedi Sinem, sonra getirip kaseti dinletti bana...
Hani büyümüş de küçülmüş derler ya öyle bir çocuk Tuğse, nasıl bilmiş konuşuyor anlatamam.
Bugün Sinem’in röportajını okuyun ne dediğimi daha iyi anlayacaksınız, sonra da gidin hâlâ görmediyseniz Güneşi Gördüm’de Tuğse’nin performansını görün...
Peki ya film?
Mahsun çok iyi bir iş çıkarmış, ellerine sağlık...
Evet Türk sinemasının kronik hastalığı kurgu ve didaktik olma, görsellikle değil sözle anlatmayı tercih etme Mahsun’un filminde de fazlasıyla var.
Bizim senarist ve yönetmenler ne yazık ki seyircinin zekasını küçük görüyor ve sinema gibi görsel bir sanatta olayları sözle anlatıp göze sokmayı çok seviyorlar.
Bu dizilerden kalma bir alışkanlık.
Ne zaman ki Türk sineması, aynı hikayeyi haftalarca anlatan yerli dizilerin etkisinden kurtulacak o zaman kurguyu ve sözle değil görüntüyle anlatmayı öğreneceğiz.
Bu eksiklerine rağmen Mahsun, Beyaz Melek’ten çok daha üst seviyede bir iş çıkarmış.
Fotoğraflar, çok çarpıcı sahneler, dokunaklı oyunculuklarla filmi kurtarmış.
Keşke ikinci yarının üzerinde daha fazla çalışsaydı, harika başlayan film giderek savruldu.
Belki bu filmiyle de çok istediği sinema ödüllerine boğulmayacak Mahsun ama iyi bir sinemacı olma yolunda ikinci sınavını da geçmiş olacak.
Bir sıkıcı tekzip
Dün Hürriyet’in ekonomi sayfasında bugüne kadar gördüğüm en garip tekziplerden biri yayınlandı.
Neredeyse bir sayfaya yakındı. Bu tekzip işlerine mutlaka bir standart koymalı mahkemeler, belli bir vuruş sayısını da geçmemeli.
Yani şimdi isteyen üç gazete sayfası tekzip yazıp yayınlatma hakkına sahip mi?
Dünkü Hürriyet’teki manzara onu gösteriyordu.
Son olarak tekzip yayınlatanlara bir gazeteci tavsiyesi vereyim:
Arkadaşlar “Ne kadar uzun tekzip yazarsam o kadar iyi” mantığından vazgeçin.
Tam aksine kısa olun, derdinizi derli toplu anlatın.
Yayınlattığınız o sayfalar dolusu yazıları kimse okumuyor.
Mehmet Ali muhalefeti
Yıllar önce İDO’nun deniz otobüslerinde sürekli STV ve muhafazakar kanalların açık olduğunu yazmıştım, epey bir tartışılmıştı bu mezvu ve sonunda İDO yönetimi seyircilerin o kanalları kendilerinin açtığını söylemişti. Mehmet Ali Erbil de, “Deniz otobüslerinde sürekli haber kanalı 24 açık” deyince yıllar sonra benzer tartışma yeniden çıktı. Erbil’in muhalefet tarzını sevdim ben. Giderek dozu da artıryor, işi Nazım
Hikmet’ten şiirler okumaya kadar vardırdı.
Çarkıfelek’e bir-iki puan daha rating getirecektir bu...
Muhalefet lideri acaba bu akşam ne diyor diye Çarkıfelek’i açacağız artık.
Her odadan 1 euro
Geçen gün otel odasına girdim yatağın üzerinde bir kart; “Afrika’daki çocuklar için 1 euro bağışlamak ister misiniz” yazıyor. Evet’i işaretleyip masanın üzerine koydum kartı.
Otelden ayrılırken faturaya baktım 1 euroyu eklemişler.
Her odadan topladıkları 1’er euroyu böyle bir yardım işine harcıyor Baglioni ailesi. Ortaya çıkan para az bir şey değil.
Adamların Floransa’da Roma’da 5,5 yıldız tarihi otelleri, Fransa’da şato otelleri, Londra’dan Budapeşte’ye uzanan butik otel zincirleri var.
Toplam oda sayıları binlerce...
Müşterilerini böyle bir hayır işine yönlendiriyorlar.
Bizdeki şirketlerin sosyal sorumluluk projeleri son yıllarda arttı ancak bu yöntem de işe yarar.
“Güneydoğu’daki çocuklar için 1 lira verir misiniz” diye soran çıksa hangimiz ‘hayır’ deriz.
Paylaş