Paylaş
Ama her zaman işin magazin yönüne bakmayın, ustaların hakkını da teslim etmemiz gerekiyor.
Gülriz Hanım 50 yıllık eşi, hayat arkadaşı, yoldaşı Engin Cezzar’ı 28 Ocak 2017’de kaybetmişti.
Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu’nun adını yaşatmak için o günden beri kafasında bir şeyler yapma fikri vardı Gülriz Hanım’ın...
Sonunda ekim ayında hayata geçirdi bu düşüncesini...
Bağımsız tiyatro topluluklarına, “Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatro Teşvik Ödülü” vermeye karar verdi...
Ekim ayında da bu ödülün ilk sahipleri belli oldu.
“Altkat Sanat Tiyatrosu” ve “Altıdan Sonra Tiyatro/Kumbaracı50” toplulukları teşvik ödülü olan 100 bin lirayı paylaştı...
Aldıkları 50’şer bin lirayı 2019’da hazırlayacakları yeni oyunlar için kullanacaklar...
Bu 100 bin lira ödülün nasıl verildiğini merak ettim ve Gülriz Hanım’ın tiyatrodan kazandığını nasıl tiyatroya harcadığını öğrendim.
Gülriz Sururi bu teşvik ödülünü vermeyi düşününce İKSV’ye gitmiş...
Mal varlığını İKSV’ye bağışlayacağını söylemiş, kendisinden sonra da her yıl gençlere bu ödülün verilmesini istemiş...
İKSV de Gülriz Sururi başkanlığında Mert Fırat, Selçuk Yöntem, Seçkin Selvi, Tilbe Saran ve Leman Yılmaz’dan oluşan bir Seçici Kurul oluşturmuş.
Bu kurul oyunları izlemiş, yukarıda adını verdiğim grupları 100 bin lira teşviğe layık görmüş...
Bunun için ilk olarak 500 bin dolar değerindeki evini satmış ve parayı İKSV’ye teslim etmiş Gülriz Sururi...
İşte bu yıl ilki verilen 100 bin lira teşvik de o evin satışından elde edilen gelirden sağlandı...
“Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatro Teşvik Ödülü” yıllarca bağımsız tiyatro toplulukları için hayat öpücüğü olacak...
Tiyatrodan kazandığını tiyatroya yatıran, bu ülkenin aydınlık yarınları için 89 yaşında geleceğe yatırım yapan Gülriz Sururi, önünde saygıyla eğilinmesini fazlasıyla hak eden bir büyük usta olduğunu bir kez daha gösterdi.
Babam olsa tanımam!
Cumartesi günü bu köşeye “Merak ediyorum, Ahmet Kural’ı yerden yere vuran Ayşe Özyılmazel, babası Neco için ne diyecek acaba” diye bir not düşmüştüm...
Sonra “Bir çocuğu babası için bir şeye zorlamak doğru değil” diyerek çıkardım o notu...
Baktım dün Ayşe Özyılmazel, en güzel yanıtı vermiş...
“Ahmet, Mehmet, Neco fark etmez... Her kim kadına şiddet uygularsa, benim gözümde aynı çukura aittir. Cezasını çekmeli, bedelini ödemelidir” demiş...
Tebrikler Ayşe’ye, açık yüreklilikle “Babam olsa tanımam” duruşunu gösterdiği için...
Logomanya
Logomanya meselesini Demet Akalın’ın üzerindeki kazaktan yola çıkarak bu pazar tartıştı bizim Moda Konseyi...
Kıyafet, ayakkabı ve aksesuvarların üzerinde markaların abartılı şekilde yer almasına deniyor Logomanya...
Yani tam Demet Akalın’lık bir moda... Yıllardır böyle giyinmeye bayılıyor sonuçta...
İşin kötüsü 90’ların başında ortaya çıkan bu akım, çok daha büyük logolar olarak geri döndü...
Markanın gözükmesinin görgüsüzlük olarak algılandığı yıllar gerilerde kaldı.
Çok daha büyük, çok daha kocaman, daha çok gözümüze girsin...
Markayı göstermemek görgüsüzlük sayılacak neredeyse...
Umarım “5 yıl etkisini sürdürebilir” diyen Başak Dizer Tatlıtuğ’un bu sözü gerçek olmaz...
Taksici kazası
Cuma günü tam Etiler Da Mario’nun köşesinde, bir taksi geldi ve benim arabaya yandan çarptı...
Soldaki yokuştan aşağı hızla geliyordu, duramadı, göz göre göre çarptı.
“Neden durmadın?” dedim...
Hafif yağmur çiseliyordu, “Lastikler tutmuyor abi” dedi...
“Ya bir yayaya çarpsaydın” dedim, yanıt yok...
Zaten taksinin sağı solu dökülüyor.
Taksici desen, cebinden iki parça kırılmış bir eski ehliyet çıkardı.
Allahlık Ali Bey yani...
Taksiciye çıkıştım “Sonra neden Uber’i destekliyorsunuz diyorsunuz, bu yüzden destekliyoruz işte” diye...
Kelle koltukta giden bu taksiciyi destekleyecek halimiz yok...
Paylaş