Fotoroman okunur mu?

Arda Uskan, gazetecilik ve yazarlık kariyerinden önce 70’li yıllarda senaryosunu yazdığı ve yönettiği fotoromanlarla adını duyurmuştu.

Fotoroman kitaplarının peynir ekmek gibi sattığı, gazetelerin tam sayfa fotoromanlar yayınladığı o yıllarda, fotoroman işinin en gözde ismiydi Arda Uskan.

Sonrasında Yeşilçam’a 20’nin üzerinde senaryo yazdı, üç-dört filmde de yönetmenlik yaptı.

Televizyon için de İbrahim Erkal’ın Canısı ve son olarak Karaoğlan dizilerini kaleme almıştı.

Lal Kitap’ın yıllar sonra yeniden yayınlamaya başladığı fotoroman serisinde yönetmen olarak yine Arda Uskan’ın imzasını gördüm.

Aylık çıkacak fotoraman serisinin ilk kitapçığı "Sen Benim Kaderimsin" adını taşıyor ve adından anlaşılacağı üzere bir aşk hikáyesini anlatıyor.

Fotoğraflar pırıl pırıl, oyuncular güzel ve yakışıklı, kaliteli kağıda basılmış, yani ucuz bir iş değil.

Resmen fotoroman için pahalı sayılabilecek bir prodüksiyon yapılmış...

Hani iki kamera koysalar, ekranda izlediğimiz ucuz dizilerden çok daha iyi bir sonuç çıkarmış ortaya.

Çerçeve reklam, kutu reklam gibi uygulamaları bile var.

Mesela kadın oyuncunun yüz plan gözüktüğü fotoğrafın çerçevesine makyaj malzemesi reklamı almışlar.

Hikáye, çekim her şey iyi hoş da, bu saatten sonra fotoroman okunur mu onu merak ediyorum.

İki yıl önce Kelebek’i yeni çıkarmaya başladığımızda, fotoroman işi yeniden canlanır mı diyerek biz de bu işe kalkışmıştık.

Fena da olmayan bir prodüksiyon yaptık.

Hakan Denker kalkıp Antalya’lara gitti, çekim yaptı ama okuyucu fazla ilgi göstermedi.

Yanılmıyorsam bir ayda iki hikáye falan yayınladık, tutmayınca da Kelebek’te fotoroman defterini kapadık.

Televizyon, sinema, DVD, İnternet’in başını alıp gittiği, izleyicinin her akşam yerli dizilerde her türlü aşkı izlediği bir çağda fotoroman nostaljiden öteye gidebilir mi?

Geçen gün bir radyoda, radyo oyununa denk geldim.

Başarılı dublaj sanatçıların seslendirdiği, efektleri yerinde bir oyundu.

Buna rağmen biraz dinledikten sonra geçtim.

Radyo tiyatrosu da fotoroman gibi, artık nostalji dışında ikinci bir etki yaratmıyor.

Umarım o nostaljik ilgi de bu alanlardaki çalışmaları ayakta tutmaya yeter.

Seksi hostesler

THY her geçen gün daha muhafazakar çizgiye geldikçe rakiplerine gün doğuyor.

Yeni havayolu şirketi İz Air de "Güzel İzmir’den en güzel air" sloganıyla yola çıktı.

Dünkü gazetelere verdiği tam sayfa ilanlarda da, İzmir’in en büyük özelliğini kullanmışlar: Güzel kızlarını...

THY’de içki servisi yapmayan görevlilerin ve hosteslerin kıyafetlerinin tartışıldığı dönemde İz Air, bakışıyla duruşuyla hosteslerinin güzeliğini öne çıkarmış.

Zaten ilanda da, "Hosteslerin şaşırtıcı şıklığı, zerafeti bir başka güzel" diyor.

İlan "İz Air’in hostesleri, İzmir’in kızları kadar güzel" imajını vermeye çalışıyor.

THY muhafazakar olurken, özel havayolları ilanlarında her geçen gün cinselliği daha çok kullanıyor.

Şehirde meydan kalmasın!

Taksim’e cami, Göztepe’ye camiden sonra, son olarak Karaköy meydanına cami yapılması gündeme geldi...

1958 yılında dönemin başbakanı Adnan Menderes tarafından yol genişletme çalışması nedeniyle yıktırılan Karaköy Cami, aynı yerine yeniden inşa edilecekmiş.

Duyan da bizi tarihi değerlere sahip çıkan bir millet zannedecek.

Benim merak ettiğim, trafikteki araç sayısı 1958’den daha mı az ki Menderes’in genişlettiği yolu biz 50 yıl sonra daraltmaya kalkıyoruz...

En iyisi meydan fakiri İstanbul’da her gördüğümüz meydana cami yapalım.

Yapalım ki şehirde hiç meydan kalmasın!
Yazarın Tüm Yazıları