Paylaş
Son eziyetleri çektiğimiz Ali Sami Yen’i ise değerlendirmeye bile almıyorum.
Şükrü Saraçoğlu’nda defalarca maç izledim, mimarisini çok beğenmesem de standartları yüksek, modern bir stadyum olduğu gerçek.
Tabii Fenerbahçeli’yseniz...
Eğer Şükrü Saraçoğlu’na misafir takımın taraftarı olarak giderseniz, bırakın yükseğini, en düşük standartı bile bulamazsınız...
Benim birader sıkı Beşiktaşlı’dır, Fenerbahçe deplasmanına da gitti tabii ki...
Bakın Cem Semercioğlu ne diyor:
“İnsanlık dışı bir uygulamayla karşılaştık.
2 bin 500 Beşiktaş taraftarı, demir bariyerlerle daraltılmış 5 metrelik koridordan stada girip çıkmak zorunda kaldık.
Özellikle maç çıkışında izdiham yaşandı, çocuklar ezilme tehlikesi yaşadı.
Birileri ölmediyse, 5-10 taraftarın sağduyulu davranması yüzündendir.
Bırakın yiyeceği, su satışı bile yoktu Beşiktaşlılar’ın olduğu bölümde. Saatlerce susuzluğa mahkum edildik...”
Sadece Fenerbahçe yapmıyor bunu...
Bu iş, “Derbilerde rakip taraftara ne kadar fazla eziyet edersek, o kadar iyi” şekline dönüştü.
Şimdi benzer uygulamayı ikinci yarıda İnönü Stadı’nda Fenerbahçe taraftarına yapacaktır Beşiktaş yönetimi.
Rakip taraftar maça gelmesin diye her seferinde daha fazla zorluk çıkarılıyor artık...
Tabii bir de madalyonun diğer yüzü var.
Deplasmana giden taraftar stadın koltuklarını kırıyor, tuvaletlerine zarar veriyor.
Bu yüzden ev sahibi takımlar çeşitli önlemler alıyorlar.
Ama iş giderek zulme dönüşmeye başladı.
Bilginer üzerine en iyi yazıyı Nil yazdı
Haluk Bilginer’in tiyatrocular hakkında söyledikleri üzerine -ben de dahil olmak üzere- dün medyada yazı yazmayan yoktu...
Hepimiz bir şeyler söyledik.
Ama içimizden biri, daha doğrusu ‘dışarıdan’ biri söylenmesi gerekeni en iyi şekilde söyledi.
Nil Karaibrahimgil bu haftayı “Kelimelere dikkat etme haftası” ilan etti.
Ve ağzımızdan çıkan kelimeler üzerine dünkü Kelebek’te nefis bir yazı yazdı.
Bu yazıyı Haluk Bilginer’in ‘yavşak’, ‘salak’, ‘kıç’ gibi tabirlerle dolu son açıklamaları üzerine mi yazdı, yoksa önceden yazdı da gündeme mi denk düştü bilmiyorum.
Nil yazılarında polemiğe girmez, bu yüzden açıp sormadım da...
Ama ben yazısını Haluk Bilginer’e yazılmış gibi okumayı tercih ettim.
Çünkü Haluk Bilginer, doğruları yanlış kelimelerle ifade etti.
Seçtiğimiz kelimelerin önemi üzerine de Nil’in yazısı çok iyiydi.
Bulup okuyun derim...
Tesadüfe bak
Tam Osman Sınav’ı eleştirmeye oturdum, tam kendisini homofobik olmakla suçlayacaktım ki telefonum çaldı...
Tesadüfün böylesi, arayan Osman Sınav...
Hemen, “Neden ‘eşcinsellik sahnesiyle ilgili ahlaksızlıkları gösteriyoruz’ açıklaması yaptın” diye sordum.
“Türkiye’de her şey yüzeysel tartışılıyor. Duyduklarını yazma. Derinlikli bir iş Kılıç Günü, dur sana CD’yi göndereyim ve üzerine sohbet edelim” dedi...
Bir yazı böyle askıya alındı...
Pazar turu
Pazar günü dama taşı gibiydim. İşte sabah kahvaltıyla başlayıp gece yarısına kadar uzanan şehir turu...
11.00 Oda Kahvaltı Kafe: Cihangir’e katılan son mekan. İtalyan Hastanesi’nden inerken solda, Tophane-i Amire’nin üstünde müstakil bir bina. Manzarası muhteşem, işletme zayıf...
20.00 Yüzevler Kebap: Galatasaray maçını izlemeye gittik ama maç izlenecek yer değil. Ses açılmıyor... Yemekler her zamanki gibi iyi ama kebapçılara az gitme kararımı değiştirecek kadar değil...
23.00 Maybe Salomanje: Bir Nişantaşı klasiği. Erol Kaynar ufak dokunuşlarla çehresini değiştirmiş. Kapanan Funfatale’den de Didem Özgen’i almış işletmenin başına. Bir de Mustafa Sarıgül o caddeyi trafiğe kapasa...
01.00 Eelence: Özgür Aras’ın Pera Palas’ın karşısında hafta sonu açılan mekanı. Damardan Türkçe pop, ‘gay friendly’ bir işletme, sabaha kadar bitmeyen ‘eelence’...
Paylaş