"Bırakın şu oyunculuk işine fazladan değer atfetmeyi, şov bazen devam etmez" dediğimde tiyatrocular çok kızmıştı.
Annesi, babası öldüğünde bile insani şekilde acısını yaşamak yerine sahneye çıkanları hálá anlamıyorum... Önceki gece Engin Günaydın, İzmir Urla’da sergilediği stand-up gösterisini yarıda kesip sahneden indi.
Herkesin parası iade edilmesine rağmen seyirciler kızıp protesto etmişler Engin Günaydın’ı...
Organizatörler "Şekeri yükseldiği için oyuna devam edemedi" açıklaması yapmasına rağmen bu çok inandırıcı gözükmüyor, zira Sina Koloğlu aynı gece bir kulüpte Engin Günaydın’ı eğlenirken gördüğünü yazdı Milliyet’te.
Seyircilerin bazısı "Salondan iyi elektrik almadığı için oyunu bıraktığı" görüşünde... Eğer böyleyse ben yerden göğe kadar hak veririm Engin Günaydın’a... Keşke şeker bahanesinin ardına sığınmayıp, dobra dobra bunu söyleyebilseydi.
"Şov bazen devam etmez" diyorum ya, bırakın hastalığı ölümü, "seyirciden iyi elektrik almamak" bile geçerli sebep benim için... Tabii bunu kalabalık kadrolu oyunlar için söylemiyorum, her akşam bir oyuncunun çıkıp "elektrik alamadım" deme hakkı doğar o zaman. Sözünü ettiğim seyirciyle kurulan göz temasının bile oyunun performansını etkilediği tek kişilik gösteriler. Engin Günaydın’ın gösterisi de öyle, seyircilere hikayeler anlatıyor. Bu oyunu kapı-duvar bir seyirciye oynaması kadar zor bir şey yoktur, aynı şey diğer stand-up’çılar için de geçerli. O gece sahnede kötü bir performans sergilemekten ve seyirciye "Bu ne biçim oyun" dedirtmektense sahneye çıkmamayı tercih edebilir.
Buna karşılık oyuncunun yüzlerce kişinin zamanını almaya, gecesini mahvetmeye hakkı var mı diye bir soru gerebilir. Bir oyuncu, "Seyirciye saygısı olmayan adam" damgasını bile yemeyi göze aldıysa yapacak bir şeyi kalmamıştır diye düşünüyorum... Ayrıca unutmayın, seyircinin da salonu terk etme hakkı her zaman vardır.
Ötenazi hakkı
Uçakta gazeteleri karıştırırken Cumhuriyet’te bir ilan çarptı gözüme... İlanı yırtıp sakladım, verilen numarayı aramak üzere. Omurilik felçlisi tamamen yatağa bağlı bir hasta, Türkiye’deki sigorta sistemi iyi çalışmadığı gerekçesiyle yavaş yavaş ölüme terk edildiğini söylüyor ve bu yüzden kendisine ötenazi hakkı verilmesini istiyordu. Verilen telefonu aradım, Tuğrul Cankurt 49 yaşında bir öğretmen emeklisi. 3,5 yıl önce geçirdiği trafik kazası sonrasında boynunda aşağısı işlemez şekilde yatağa mahkum olmuş.
"Yavaş yavaş ölüme mahkum edildim. Ben bunun bir an önce olmasını istiyorum" dedi.
Kullanması gereken yatak, tuvalet iskemlesi, fizyoterapi tedavisi sigorta tarafından karşılanmadığı için bu kararı almış. "Ya insanca bir yaşam ya onurlu bir ölüm" diye bitirmiş gazete ilanını...
"Ötenazi hakkı verseler gerçekten uygular mısınız" diye sordum...
"Daha acısız bir ölüm için köpekleri uyutuyoruz, atları vuruyoruz, insanları neden uyutmayalım" dedi.
Ötenazi uygulayan doktorların en ünlüsü olan ve defalarca yargılanan Jack Kevorkian’ın da bu tür sözleri var. "Tıp mesleğinde kalıplaşmış engellerin yıkılması gerektiğini" savundu yıllarca Kevorkian... "Tedaviyi reddetmek hastanın en temel haklarından biriyse, hayatına son vermek neden olmasın" diyor ötenazi savunucuları... Bu hakkın etik olmadığını savunanlar ise çoğunlukta, bu yüzden Hollanda dışında ötenazi uygulayan bir ülke yok. 49 yaşında ötenazi isteyen bizdeki öğretmenin isyanı ise sağlık sistemi yüzünden... "Bu ülke sağlık sistemi benim gibileri sırtında kambur olarak görüyor ya insanca bir yaşam ya da ötenazi hakkı vermeliler" diyor Tuğrul Cankurt.
Hasta yatağından verdiği çaba ötenazi hakkını yeniden tartışmaya açar mı bilemem ama omurilik felçlilerinin ve özürlülerin durumunu tartışmaya açsa iyi olur.