Paylaş
Reytingler, yayından kalkan diziler, tutmayan programlar tartışılıyor, herkes birbirine “Nereye gidiyoruz?” diye soruyor... Tam da bunların tartışıldığı bir dönemde “2014 nasıl geçti, 2015’te beklentiler ne?” diyerek Doğan TV’nin CEO’su İrfan Şahin’in kapısını çaldım. Açıkçası ben umutsuz, depresif bir tablo beklerken, İrfan Şahin “Bugünkü şartlar bizim yaratıcılığımızı zorlayacak. İş yapış yöntemlerimizi değiştirmeyi öğrenip yeni bir sıçrayış yapacağız” dedi. Sektörün lideri Kanal D’nin en tepe ismi olarak umut dolu bir tablo çizdi.
* Reklam pastası aynı dururken, sürekli sayısı artan bir televizyon yayıncılığı var Türkiye’de. Bu işte bir yanlışlık yok mu?
- Büyümeyen hatta küçülen bir reklam pastası var. 2014 yılı tahmini olarak toplam televizyon reklam pastası 3 milyar lira olacak. Yani 1.4 milyar dolar bile değil. Buna karşın 500 civarında televizyon kanalı, bunlardan 9’u ise, TRT dahil, büyük havuzun oyuncuları. Büyük kanallar arasındaki rekabet eskiden dört kanal arasındaydı. 9 kanal arasındaki rekabet arz fazlasına yol açtı, pasta büyümezken yemek isteyenlerin sayısı arttı, sonuçta kimse karnını doyuramıyor. Bu resim bize sektörün zararda olduğunu gösteriyor.
* Dünyada benzer durumda ülke var mı?
- Bugün gelişmiş ülkelerde ana kanal sayısı bir elin parmaklarından azken (örneğin Amerika’da 4 kanal, Almanya ve İtalya’da 2 büyük grup) Türkiye’de bu kadar kanal sayısının ve girişimcisinin olmasını anlamak çok zor. 20 küsur yıldır bu işi yapıyorum hâlâ anlayamadım, bir gün anlayacağım diye bekliyorum.
* Üretim de durmadan devam ediyor, özellikle de dizi üretimi...
- Rekabet çok sert. Bu rekabet içinde seyircinin de işi çok zor. Şu anda televizyon kanallarında her hafta sadece geceleri 45 dizi yayınlanıyor. Bu rakama gündüz yayınlanan diziler dahil değil. Seyircinin bir yerde toplanması da toplayabilmek de çok zor. Düşünün dünyanın en büyük dizi endüstrisi Amerika, orada da yılda 100 civarında dizi yapılıyor, neredeyse onlara yaklaştık. Ama orada üretilen dizilerin önemli bir kısmı kablo, pay TV gibi paralı kanallarda yayınlanıyor, dünyaya satılıyor. Bizde ise sadece free TV’ler için dizi üretiliyor.
* Üstelik reklam pastası Amerika’da çok daha büyük...
- Amerika’nın reklam pastasının büyüklüğünü bizimle karşılaştıramazsınız. Diğer taraftan orada dizi endüstrisinin faydalandığı yan pazarlar var. Örneğin sponsorluk, dijital medya satışları, ürün yerleştirme ve her şeyden önemlisi daha diziyi yayınlamadan önce garanti gelir kaynaklarının oluşturulması. Biz bu konularda neredeyse sıfır noktasındayız. Sonuçta kısır bir pazarda mucize yaratmaya çalışıyoruz.
* Yaratılıyor gibi de... Dünyaya dizi pazarlar hale gelmemiz önemli değil mi?
- Çok önemli... Sektörün çözüm noktalarından biri de yurtdışı dizi satışları. Özellikle son beş yıldır çok önemli bir yol kat ettik ve dünyada önemli oyunculardan biri haline geldik. Bu noktada şunu belirtmem lazım, Kanal D bu konuda sektöre liderlik etti ve uzun vadeli uygulamaya koyduğumuz stratejik plan başarılı oldu. Bugün 100’den fazla ülkeye dizi satar hale geldik. Adetsel olarak iyiyiz ama toplam ciroya baktığımızda hâlâ çok küçüğüz.
DİZİLERİN YURTDIŞI SATIŞ GELİRİ 100 MİLYON USD ALTINDA
* Televizyon sektörünün dizi ihracatından geliri ne kadar?
- Bizim tahminlerimize göre yıllık sektörün satışı 100 milyon USD’nin altında. Dolayısıyla bu rakamlar iç piyasadaki ekonomik problemlerimizi çözmekten çok uzakta. Ama diğer taraftan global ülke ekonomisine katkısı çok çok büyük. Turizmden ülke tanıtımına, bölgesel siyasi güç olmaya, endirekt ihracata katkısı tartışılamayacak kadar büyük. Bugün Güney Amerika’da Türk dizileri yayınlanıyor. Bunun makro düzeyde Türkiye’ye katkısı hayallerimizin ötesinde... Ama bu gücün devamı için önce ülkemizde dizilerin başarılı olması lazım. İç piyasada başarılı olamayan bir diziyi yurtdışına satmak zordur. Amerika’da iç piyasada başarılı olmayanların dışarıya satışı kolay değil. Yurtdışına satış politikası kesinlikle bir devlet politikası olarak ele alınmalı, özellikle maliyet düşürücü önlemlerle, ihracat teşvikleriyle desteklenmelidir.
* Ekranda müthiş bir dizi sirkülasyonu var. Bu kadar çok dizinin yayına girip bu kadar çok dizinin yayından kalkması doğru mu?
- Bir diziyi, programı yayından kaldırmak yöneticiler için en zor ve acı karardır. Neden mi? Düşünün, her sezona hazırlanırken önünüze yüzlerce program önerisi geliyor. Pek çok insan bunun üzerinde sıkıntılı bir süreç geçirerek çalışıyor ve sonuçta hangi programları yapacağınıza karar veriyorsunuz. Sonra daha zor bir sürece giriyorsunuz, binlerce detayla uğraşıyorsunuz ve yaptığınız her işle duygusal bağ kuruyorsunuz. Çünkü başarılı olacağına inanıyorsunuz. Bu programlar sizin yarattığınız evlatlarınız oluyor. Seyirci ekranda bir programı ilk yayınlandığı gün görüyor, ben ise onlarla neredeyse bir yıla yakın süre yaşıyorum. Ama sonuçta seyircinin dediği olur. Bazı programları seyirci beğenmiyor, geleceğe yönelik umut vermiyor ve yayından kaldırılıyor.
DİZİLERİ YAYINDAN KALDIRMAK EN ÇOK BİZİ ÜZÜYOR
* Hangi kıstaslara göre kaldırıyorsunuz bir programı, diziyi? Tek kıstas reyting midir?
- Temel kıstas; patron seyircidir. Peki detay kıstaslar ne? İlk kural şu; medyanın özgür olabilmesi için zarar etmemesi, özkaynaklar dışındaki fonlara muhtaç kalmaması gerekir. Aksi halde özgürlük ve yaratıcılığınızı kaybedersiniz. Kanal D bir sahnedir, önemli olan sahneyi güçlü bir marka olarak sürdürebilmek, bu sayede oyuncuların sahnede kalabilmesini sağlamaktır. Seyircinin sahnedeki işi beğenip beğenmediğini reytingler söylüyor. Ama biz sadece reytinge bakmayız. Bir programın marka değerine katkısı çok önemli. Diğer önemli bir kıstas, reklam geliri. Mevcut ortamda programlar için uzun vadeli reklam anlaşmaları yok. Reklam veren, tamamen program reytinglerine göre para ödüyor. Dünyanın pek çok ülkesinde böyledir diyebilirim ama bizdeki kadar köşeli değil. Diğer bir konu ise maliyet. Günün sonunda tüm bu kıstaslar birlikte değerlendirilerek, programın devamına karar veriliyor. Programı kaldırmak bir televizyon kanalı için en büyük zarar kalemi, çünkü ön yatırım maliyeti yüksek. Hemen yerine bir program koymak kolay değil. Büyük bir zaman kaybı... Yeni koyduğunuz program için en başa dönüyorsunuz, tanıtım vs. her şeyi yeniden yapmak zorunda kalıyorsunuz. Evlatlarınızdan birini öldürüp, yerine yeni bir evlat yetiştirmeye çalışıyorsunuz. Aslında bakarsanız bu şizofrenik bir kısırdöngü.
* Kanalların zarar ettiğini, sektör için zor bir yıl olduğunu söyleyebilir miyiz?
- Evet, zor bir yıldı... Öncelikle şunu kabul etmemiz lazım, Türkiye hızla değişiyor, ekonomik, sosyal anlamda. Genç bir nüfusumuz var, bu nüfusumuzun algısı çok yüksek. Her şeye hızla ulaşılıyor, hızlı tüketiliyor ve ilgi alanı genişliyor. Eskiden 5-6 reyting alan dizi yayından kalkardı, şimdi 5-6 reyting başarı oldu. Ama toplam izleyici değişmedi, Türkiye’de herkes en az eskisi kadar TV izliyor. Sadece seyirci eskiden birkaç programda toplanırken şimdi her gece 10’a yakın programa dağılıyor. Bu yeni bir dünya; biz TV yöneticilerinin, yapımcıların, oyuncuların, reklam verenin alışması gereken bir dünya. Benzerleri dünyada da çok. Bizim tek şanssızlığımız, reklam pastasının küçüklüğü ve rekabet dolayısıyla arz fazlalığı.
* 2015 nasıl olacak? Bu kaotik ortam aşılabilecek mi?
- Herkes yeni koşullara adapte olmak zorunda. Reklam pastası büyümeli ama o güne kadar maliyetler aşağıya çekilmek zorunda. Ama her bir çözüm yeni bir problem de doğurur. Örneğin maliyetleri aşağıya çektiğinizde yurtdışına hâlâ güçlü satış yapabilecek miyiz? Bunun çözümünü yeni prodüksiyon yöntemleri bularak gerçekleştireceğiz.
İSPANYOLLAR BİZİM MALİYETE ŞAŞTI
Yapım maliyetlerini düşürmek mi kastınız?
- Bir örnek vermek istiyorum. Biz “Ben Bilmem Eşim Bilir”in format haklarını İspanya’nın en büyük kanalı TVE’ye sattık. Onların prodüksiyon için ayırdıkları bütçe bizim çok çok altımızda. “Neden böyle yapıyorsunuz?” diye sorduğumuzda “Sizin paranız fazla, bizde o kadar yok” dediler. Sonuçta konuştuğumuz ülke İspanya, kanal da TVE. Onlar bu noktaya nasıl geldi; yaşadıkları ekonomik kriz yeni çözümler üretmelerine neden oldu. Ben her sektörde iniş ve çıkışlar olduğuna, olması gerektiğine inanan birisiyim. Bugünkü şartlarımızın bizim yaratıcılığımızı olumlu anlamda zorlayacağına ve tekrar başarı hikayeleri yaratacağımıza inanıyorum. Çözüm inovasyon ve yaratıcılıkta yatıyor. Ben umutsuz değilim, tam tersi bu değişimin bizler için pek çok fırsat barındırdığına inanıyorum.
Yeni ve güçlü başlangıçlar yapmak için kaosları yaşamanız gerekir.
* İleriye dönük umutlusunuz öyleyse...
- Çok çok umutlu ve heyecanlıyım. Sanırım 8 yıl önceydi, yine Hürriyet’te bir söyleşi yapmıştık, orada “Kişisel televizyonculuk yeni gelecek” demiştim. Neredeyse tahminimden önce o noktaya geldik. Bugün insanlar sadece evlerinde TV karşısında programlarımızı seyretmiyorlar. 24 saat ve her yerde çeşitli araçlar vasıtasıyla (bilgisayar, telefon vs.) programlarımızı seyrediyorlar. İçerik, yani programlar her gün daha da önem kazanıyor. Burada iyi haber şu; üretilen programlar insanların tüketebileceğinden hâlâ çok ama çok az. Tüm dünya sizin üreteceklerinizi almak için bekliyor. İnsanların ilgisini çekebilen bir şey yaratan ve üretebilen bugünden daha çok zengin ve meşhur olacak. Bunu yaparken artık sadece ülkemiz piyasasını değil dünyayı hedef almalıyız. Global kültürü, çalışma anlayışını, yeni pazarlara girmeyi içselleştirmeliyiz. Başarının püf noktası yaratıcılık. Türkiye altyapı olarak buna sahip, hatta dünyanın iyilerinden biri.
ARTIK YABANCILAR BİZİM PEŞİMİZDE KOŞUYOR
* Dünya pazarının Türkiye’ye bakışı nasıl?
- 20 yıldan fazla zamandır bu piyasada çalışıyorum, ömrüm yabancıların peşinden koşmakla geçti. Ama bugün onlar benim peşimden koşuyor. Sürekli yabancı yatırım firmalarından, hayal bile edemediğimiz dev prodüksiyon şirketlerinden, TV kanallarından ortak işler yapmak için teklifler alıyoruz. 15 gün önce dünyanın en büyük prodüksiyon şirketlerinden birinin drama departmanı yöneticisiyle görüştüm. Ziyaret amaçları, ürettiğimiz dizilerin Amerikan adaptasyonlarını yapma olanaklarını araştırmaktı. Bu benim için 10 yıl önce hayal etmesi dahi zor bir konuydu. Ben bu mesleğe ilk başladığım günden daha heyecanlıyım, umutluyum ve gelecekteki fırsatların geçmiştekilerden çok daha fazla olduğuna inanıyorum.
* Kanal D özelinde durum nasıl? Geleceğini nasıl görüyorsunuz?
- Kanal D, Türkiye’nin en sevilen 10 markasından biri... Bizim için öncelik, Kanal D markasının değerini ve saygınlığını korumaktır. Araştırmalarda görüyoruz ki Kanal D Türkiye’nin her bölgesinden, her yaş grubundan, her sosyoekonomik düzeyden, her inanç grubundan ve her siyasi görüşten dengeli izleyici kitlesine sahip. Bu genişlikteki bir seyirci kitlesinin teveccühüne sahip olmak ve bunu sürdürebilmek zor ama bizi mutlu eden ve sorumluluğunu sürekli hissettiren bir görev. Tüm bu kitlelere dokunmaya devam etmek amacımızdır.
ÇOK PARA HARCANAN DEĞİL İZLENEN İŞ BÜYÜK İŞTİR
* Bu reyting evreninde artık büyük iş yapmak mümkün mü? Büyük işin tanımı nedir?
- Bana göre büyük kelimesi göreceli bir kavram... Seyircinin izlediği, toplumda çok konuşulan iş büyük iştir. Çok para harcanan işlerin büyük olduğu fikrine katılmıyorum. Büyük işle çok para arasında bir korelasyon yok. Tam tersi az bütçeli işlerin dünyada daha başarılı olduğuna inanıyorum. Önemli olan fikir, yaratıcılık ve uygulamadır. Amerika’da bir sürü fikir garajdan çıkmış. Steve Jobs önce fikri sonra parayı bulmuş. Para fikri doğurmamış. Reyting evreni bir veri, bunu tartışarak bugün sadece zaman kaybederiz. Seyirciye doğru hikayeyi, doğru prodüksiyonla anlatmayı başarırsanız bu reyting sisteminde de büyük iş yaratabilirsiniz.
YÖNETMEN SETE GİRMEDEN ÖNCE NE ÇEKECEĞİNİ BİLECEK
* Prodüksiyon maliyetlerinin düşmesinden söz ettiniz. Dizi sektöründe bütçeler küçülürse yurtdışı satışları bundan etkilenmeyecek mi peki?
- Dizi üretiminde yeni yollar bulmalıyız. Bu yapıldığı takdirde etkilenmez. Nedir bunlar; yüzlerce yapılacak iş sayabilirim. Örneğin, sete girmeden önce yönetmen ne çekeceğini bilecek. Amerikalı story board’la çalışıyor, biz ise bazen 15 saniyelik bir sahne için saatlerce çekim yapıyoruz; alttan, üstten, geniş dar vs... Neyi yayınlayacağını bilirsen, ne çekeceğini de bilirsin.
* Böyle maliyet düşürücü başka öneriler var mı?
- Diğer bir örnek oyuncu sayısının, mekan sayısının optimum kullanımıdır. Bazı dizilere bakıyorum, bir bölümde 40 oyuncunun, 30 mekanın kullanıldığını görüyorum. Bu sayıların fazlalığı yurtdışına satışı etkileyen kavramlar değil. Yabancı dizilerde bu kadar mekan ve oyuncu kullanımı yok. Sektörün en büyük eksikliği proje dizaynı yapılamamasıdır. Esas olan hikayedir, hikayeye uygun mekan, cast, prodüksiyon yaptığınız zaman bütçe düşer, yurtdışına satış da artar. Bu sene bazı dizilerin birinci bölümlerinin çekimlerinin 35-40 gün sürdüğüne hepimiz şahit olduk. Aynı sürede neredeyse sinema filmi çekiliyor. Özetle şunu ifade etmek istiyorum, bugünkü şartlarda verilen bütçelerin de rasyonel kullanılmadığını görüyorum.
* Bu durumda dizi, program fiyatları düşer. 2001-2002 krizindeki fiyatlara mı inecek sektör?
- İner mi çıkar mı bilemem. Fiyatları serbest ekonomideki rekabet şartları belirler. Sektörün tüm tarafları var olan koşulları değerlendirerek yeni bir pozisyon almak zorunda.
* Bu durumdan oyuncular da etkilenir. Oyunculara ödenen paralar düşecek mi?
- Mesele sadece oyunculara ödenen paralar mı? Bu dar bir bakış açısı olur. Bir programı oluşturan yüzlerce kalem var. Öncelikle iş yapış yöntemlerimizi değiştirmemiz gerekiyor. Her bir maliyet kaleminin optimum faydaya dönüşmesi lazım. Dolayısıyla toplam bütçeye bakıp bu bütçenin makul seviyeye çekilmesi lazım. Sadece oyunculara yapılan ödemelere yoğunlaşarak efektif bütçeleri yaratamayız.
“YALAN DÜNYA” BİZİM GURUR KAYNAĞIMIZDI
* Kanal D’de “Yalan Dünya”, “Benim Adım Gültepe” gibi dizilerin bitmesi çok konuşuldu... Ne diyorsunuz bu konuda?
- “Yalan Dünya” 90. bölümde final yapıyor. 90 bölüm bir dizinin yayınlanması müthiş bir başarı. Türk toplumu genç ve dinamik, çabuk tüketiyor, her şey bir gün tükenecektir. “Yalan Dünya” gurur kaynağı işlerimizden biri. “Öyle Bir Geçer Zaman ki” adlı bir dizi
yaptık, üç yıl reyting rekorları kırdı, neredeyse aynı ekiple “Benim Adım Gültepe”yi yaptık ama olmadı. İki işi de yapan ekip aynı, her iş aynı reytingi alacak diye bir kural yok. Diziyi bir kesim çok sevdi ve kaldırdık diye tepki de gösterdi, ama sonuçta oldukça pahalı bir işti ve mevcut seyirci sayısı diziyi devam ettirmemize yetmedi.
Paylaş