Medyada herkes birbirini yerden yere vurmaya hazırdır.
Ama aynı cömertliği övgüde göstermeyiz.
Anchorman’liğe başladığında Mehmet Ali Birand için denilmedik laf bırakılmadı.
Medya, Kenan Işık’a gösterdiği tahammülün onda birini, 40 yılın habercisi Birand’a göstermedi.
Ancak bugün geldiğimiz noktada Birand’ın hakkını teslim etmek gerekiyor.
İşte Danıştay cinayeti haberleri...
Tüm haber bültenlerini önümüze koyup, bakalım.
Birand ve ekibinin nasıl bir performans sergilediğini göreceksiniz.
Cinayeti işleyen Alpaslan Aslan’ın aynı zamanda Cumhuriyet gazetesine bomba atan isim olduğunu ilk duyuran Kanal D Haber oldu.
Danıştay saldırısının kilit ismi Yüzbaşı Muzaffer Tekin’in, Susurlukçu İbrahim Şahin’le olan yakınlığını fotoğraflarla ilk onlar ekrana getirdiler.
Saldırının hemen ardından Kanal D Haber kameraları oradaydı.
Soruşturma sürdüğü için görüntüleri iki-üç gün bekleterek yayınladılar.
Birand ve ekibi Danıştay saldırısında iyi bir sınav verdi.
Altı ay öncesine göre Birand’ın ana haber bülteni masasına daha çok yakıştığı da bir gerçek.
Bültenin ratingleri de altı ay öncesiyle aynı değil.
Kanal D Haber’in birinciliği yakaladığı günlerin sayısı artıyor.
Demek ki neymiş?
Kaliteli habercilik konusunda ısrarcı olunursa, meyveleri bir süre sonra toplanıyormuş.
Ama buna rağmen bizim sektörde dedikodu bitmez.
Bu hafta Birand’ı ekranda göremeyenler, "Haberi bırakıyor" dedikodusunu çıkardılar.
Oysa Birand haber bülteninde kendi söylemişti, Dünya Bankası Konferansı için Amerika’ya gideceğini ve haber bültenini bu hafta sunamayacağını...
Birand, Dünya Bankası Konferansı’nda konuşuyor, peki hala Birand haberciliğini sorgulayanlar?
Onlar da boş konuşuyor!
Atatürk resimleri yerine içecek reklamı
Beşiktaş Belediyesi’nin Ortaköy’den başlayıp Dolmabahçe’de biten açıkhavadaki Atatürk resim sergisi, son dönemde yenilendi daha da dikkat çekici hale geldi.
Dolmabahçe’den girip önce Saray’ı (her ne kadar önü lağım kokuyorsa da), sonra Beşiktaş Meydanı’nı, ardından Çırağan’ı geçip Otaköy’e varan güzergah, benim için şehrin en güzel yoludur.
Bu yol üzerindeki duvarı, Atatürk’ün doğumundan ölümüne hayatını anlatan fotoğraflar uzun süredir süslüyor.
Geçen hafta bu resimlerin bir bölümünün bulunduğu Ortaköy’deki duvar, bir içecek firmasına reklam amaçlı kiralandı.
Duvarda boydan boya içecek firmasının reklamı var.
Brandayla gerilmiş bu reklamın çeşitli yerlerine de kola makineleri yerleştirilmiş.
İki gün sonra tekrar geçtiğimde, reklam brandasının pek çok yeri bıçakla kesilmiş, parçalanmıştı.
Ortaköy’de hem Atatürk resimlerinden olduk, hem de çirkin bir manzarayla karşı karşıyayız şimdi.
Harvard Cafe açılalı 10 yıl olmuş
Bugün şehirdeki modern ve şık döşenmiş, Avrupa standartlarındaki kafelerin ilk temsilcilerinden biriydi Harvard Cafe.
10 yıl olmuş açılalı...
Özellikle ilk yıllarında ne çok giderdik.
Uzun bir aradan sonra geçen ay yeniden yolum düşmüştü.
Kalitesinden hiçbir şey kaybetmemiş, henüz bahçesi açılmamıştı ama sıcak atmosferi ve lezzetli mutfağıyla bana, "Neden uzun süredir buraya gelmiyorum" dedirtti.
Dün geceki partisine 700’ü aşkın davetli çağırmışlar, Rapsodi grubu canlı müzik yapacakmış...
Bahçesi de açılmış demek ki, bu yaz gidilecek mekanlar listesinde üst sıralara almalı Harvard Cafe’yi...
Taksi şoförlerinin korna çalma hastalığı
Geçen gün korna çaldığı için dövülen şoförün haberini okuyunca, "Benim gibi bu işe takık insanlar var demek ki" diye düşündüm.
Korna çalmak konusunda özellikle taksi ve minibüs şoförleri hiçbir adap bilmiyorlar.
Yolcu almak için olur olmaz yerde kornaya basarlar, trafik lambası kırmızıdan yeşile daha dönmeden düt’lemeye başlarlar, kornaya uzun uzun bastıklarında kilit olan trafiğin açılacağını zannederler.
Dikkat edin tüm taksicilerin direksiyon simidindeki korna bölümü çalmaktan aşınmıştır.
Minibüs şoförleri de aynen öyle!
Al birini vur ötekine.
Hasta mı var, hastane mi var, gürültü kirliliği mi yapıyorum hiçbir taksicinin umurunda değil.
Babamın da yıllar önce taksileri vardı ve şoförlerine ilk tavsiyesi şu olurdu;
"Ne kadar az korna çalarsan o kadar iyi şoförsündür".