Paylaş
Eylül ayından bu yana vizyona giren filmler içinde hiçbiri beklenen rakamlara ulaşmazken, “Dağ 2” dış kulvardan gelip bütün iddialı filmleri geride bıraktı.
Film, üçüncü hafta sonunda 1 milyon 500 bin seyirci barajını aştı.
2009 yılında “Nefes: Vatan Sağolsun”un yarattığı etkinin bir benzerini yakaladı film.
Oysa 2012 yılında çekilen ilk “Dağ” filmi 305 bin 874 kişiye ulaşmıştı.
İlk film teröristlerin pususuna düşen iki askerin kahramanlık mücadelesini anlatıyordu.
Şimdiden 1,5 milyonu geçen ikinci filmde ise bu kez kahraman iki asker, IŞİD tarafından kaçırılan gazeteciyi kurtarmaya çalışıyor.
Kuşkusuz konjonktürler, ülkede yaşananlar filmlerin gişelerini doğrudan etkiliyor.
“Dağ 2” de doğru zamanda doğru bir hikayeyi anlatan film olarak vizyona girdi.
Ama izleyen herkes filmin çok iyi çekildiğini söylüyor.
“Nefes”in 2 milyon 436 binlik başarısını yakalar mı bilmem ama “Dağ 2” şimdiden sezonun en büyük sürprizi oldu.
Vallahi çok merak ettim,
bugün yarın hemen izleyip yazacağım bu filmi.
Bu da benim Fidel’im...
Neyse ki dünya gözüyle Fidel hayattayken Küba’yı görme fırsatım oldu.
Hatta geçen ay ikinci kez gitmeye niyetlendim ama gidemedim.
Herkesin kendine göre bir Fidel Castro’su var.
Kimine göre diktatör, kimine göre devrimci...
Kimine göre halkını yoksulluğa ve yalnızlığa mahkum etti... Kimine göre sağlık ve eğitimde ülkesini dünyanın en iyisi yaptı...
Hiçbir lider sadece günahlarıyla ve sevaplarıyla anılamaz.
Ama benim gördüğün Fidel’in Küba’sı çok güzeldi.
Bakmayın siz karşı kıyı Miami’de kutlama yapanlara. Küba bundan sonra güzel olur mu, işte orası muamma...
2017’de TV’ler çok hareketli
Televizyon sektöründe son dönemde ciddi bir hareketlilik var.
Hem kurulan yeni platformlar, hem açılan ikinci kanallar önümüzdeki dönemde piyasayı daha da şenlendirecek.
Doğan Grubu’nun Blu TV’si sektöre iddialı bir şekilde geçen yıl girmişti.
Blu TV’yi takip ediyorum, zengin bir içeriği var. Şimdi benzeri bir platformu Doğuş Grubu, Puhu adıyla kuruyor.
Bunlar Netflix tarzı platformlar.
Hem yerli ve yabancı eski-yeni yapımları/filmleri gösteriyorlar, hem de kendilerine özel diziler hazırlayacaklar.
Blu TV, “Behzat Ç”nin yeni bölümlerini çekecek.
Puhu ise Serenay Sarıkaya’yla “Fi”, “Çi”, “Pi” üçlemesini yapmaya hazırlanıyor.
Netflix’in Escobar’ı varsa Blu’nun Behzat Ç.’si, Puhu’nun Fi-Çi-Pi’si olacak...
Diğer yandan büyük kanallar, yanlarına ikinci kanalları da eklemeye başladı.
Kanal D’nin Teve2’si ve Show TV’nin Showmax’i uzun süredir vardı.
Şimdi atv, a2 kanalını açtı. Star cephesinin de Star2 kanalının hazırlığında olduğunu duydum.
Televizyonda 2017 çok daha eğlenceli geçecek gözüküyor.
Nermin Bezmen’in kızı ilaç lobisine dayanamadı
Nermin Bezmen, merakla beklenen Shura hikayesinin devamını yazdı.
Kurt Seyit’in büyük aşkının 1924-26 yılları arasındaki Paris’teki hayatını anlatıyor bu kez.
Kelebek Pazar için yaptığımız röportaj sırasında Nermin Hanım’dan kızıyla ilgili ilginç bir bilgi öğrendim.
New Jersey’de yaşayan kızı Pamira Bezmen, büyük bir ilaç şirketinde yönetici pozisyonunda çalışıyormuş.
İki çocuk sahibi olduktan sonra ilaç şirketlerinin dünya çapında çevirdikleri korkunç oyunlara dayanamayarak görevinden istifa etmiş.
Çocuklarına aşı yaptırmıyormuş...
Grip aşısı, ilaç, antibiyotik gibi şeyleri asla kullanmıyormuş.
İlaç şirketinden ayrıldıktan sonra da fotoğrafçılık yapmaya başlamış. Şimdi çocuk fotoğrafları çekiyormuş.
Ben bir süredir bu ilaç meselesine taktığım için iki çocuk annesi Pamira Bezmen’in isyanını o kadar iyi anladım ki...
Mesela “Kanseri bilim dünyası bilerek bitirmiyor” deniyor ya, inanmamak mümkün mü?
Erhan Yazıcıoğlu hep anlatır, kanserle savaşının kendisine 1 milyon dolar ve 9 daireye mâl olduğunu...
Sadece Yazıcıoğlu’nun harcadığı bu. Dünyada kanser üzerinden dönen ekonomiyi düşünün artık.
Silah ve ilaç lobisi... Dünyanın en büyük güçleri...
Peki biz zavallılar ne yapacağız?
Çocuklarınız için hemen ilaç yazmayacak doktorlar bulmaya çalışın, ben öyle yaptım.
Erkin Baba’yı anlıyor insan
Tuba Büyüküstün ve Onur Saylak’ın ikizleri can alıcı soruyu sormuşlar: “Niye karanlıkta gidiyoruz?”
Onur Saylak da “Gel de cevapla” diyerek, ikizlerin sabahın köründe okul yolundan fotoğraflarını paylaşmış.
Çocuğu okula giden her anne-baba gibi biz de aynı dertten muzdaribiz.
Neredeyse ‘gecenin karanlığında’ yollara düşüyor çocuklar.
Bizimki sabah 07.15’te servise biniyor, evden çıktıktan 1 saat sonra hava aydınlanıyor.
Kış saati uygulamasına geçilip saatler bir saat geri alınsa böyle olmayacaktı.
Bunun daha ocak ayı, şubatı var... Karı, dondurucu soğuğu var. Bakalım o zaman neler yaşayacak çocuklar...
Bunları gördükçe,
yıllar önce kızını okula göndermeyip evde eğitim aldıran Erkin Koray’ı vallahi daha iyi anlıyor insan...
Paylaş