Cem Yılmaz’ın İzmir’deki gösterisinde yaptığı "Son filmimin adı o... çocuğu olacak" esprisi günlerce bitmeyecek bir tartışmayı başlatacaktır eminim.
Yılmaz’ın Hokkabaz’la ilgili iddiaları kastederek "Filmim öyle bir isim koyacağım ki... Bakalım o zaman kim sahiplenecek" dediği söyleniyor.
Cem Yılmaz böyle bir espriyi gerçekten yapmış.
Ama bu tonda değil tabii... Zaten Cem Yılmaz’ın da en büyük sıkıntısı bu.
Sahnede bambaşka bir atmosferde söylediği ve iki bin kişinin o anda kahkahalarla güldüğü bir espri kağıda dökülünce tamamen farklı bir hale dönüşüyor. Bugüne kadar bunun sıkıntısını defalarca yaşadı, eminim bu sefer de yaşayacaktır.
Kameralar Savaş Ay’a gidecek, aylar sonra eski bir dosya yeniden açılacak, Hokkabaz’ın çalıntı tartışması yeniden başlayacaktır.
Oysa Cem Yılmaz’ın sahnede yaptığı bambaşka bir şey; bir illüzyon...
O sözleri gerçek hayata taşıdığınızda ve oturup üzerine ciddi teoriler kurduğunuzda olay kimsenin kontrol edemediği bir saçmalığa dönüşüyor.
Son giydiği entari üzerine kurulan ciddi teoriler de o yüzden saçmalığa dönüştü.
Yapacağı Fas gezisi öncesi kapısının önünde çekilen görüntüler sonrasında neredeyse tarikat üyesi ilan edildi...
Şimdi bu "O... çocuğu" hikayesi de aynen olacaktır.
Dün internette haberin altındaki okur yorumlarına baktım, gerçekten Cem Yılmaz’ın yerinde olmak istemezdim.
Çoğunluğu kırıcı ve acımasız şeyler...
Oysa esprileri üzerine alınıp Yılmaz’a yanıt yetiştireceklerin de, gazetecilerin de artık şunu bilmesi gerekiyor.
Sahnede yapılan işin tonu farklıdır.
Adamı espri yaptığına bin pişman etmenin de anlamı yoktur.
Emre’nin hareketi Mehmet Demirkol’a
Milli takımın hem Malta hem de İnönü’deki maçını tribünde izledim.
Fatih Terim’e gösterilen tepkinin abartılı olduğunu, Fatih Hoca’nın "Ders almam, veririm" sözünün haklılığını da dün Macaristan maçı öncesinde yazmıştım.
Erken eleştirilerin takımı nasıl gerdiğini sahada Emre’nin yaptığı haraketle gördük.
İkinci yarıda sahaya çıkıp takımı ateşleyen Belözoğlu kalitesini dosta düşmana gösterdi.
İlk golü attırdıktan sonra da basın tribününe dönüp kol hareketi yaptı.
Bu hareketi kime yaptığının anlaşılmadığını yazıyor gazeteler.
Oysa o kadar belliydi ki hareketin adresi; Başta Milliyet yazarı Mehmet Demirkol olmak üzere tüm spor basınıydı.
Çünkü Mehmet Demirkol, Emre için maçtan bir gün önce; "Güvenilmez bir oyuncu, gün geçtikçe sıradan bir futbolcu oluyor" diye yazmış, milli takımın Emre’siz kurulması gerektiğini söylemişti.
Şimdi spor basını Emre’nin hareketini abartılı buluyor.
Ben de en çok buna şaşıyorum; Eleştiriyi abartanların Emre’nin hareketini abartılı bulmasına...
Kamerasız hayat imkansız
Roma dışına uzanan, fahişelerin 24 saat hazır beklediği bir cadde var.
Polis buraya kameralar koymaya kalkınca solcular "özel hayata müdahale" diye ayağa kalkmışlar.
Mobese sistemi kurulurken bizde de benzer çatlak sesler çıkmıştı. Ne yazık ki bu dünyanın vazgeçilmez bir kuralı artık bu; Kameralar gözetiminde yaşamak.
Caddede, sokakta, alışveriş merkezinde, mağazada, her yerde biri bizi gözetliyor.
Sevimsiz ama gerçek! Hatırlayın o kameralar sayesinde Hrant Dink’in katili anında yakalandı.
O kameralardan Ankara’daki otoparkta olsa, bomba yüklü minibüsü oraya kimin koyduğu anında öğrenilecekti. O yüzden İtalyan solcuları halt etmiş.