Paylaş
Köydeki çocukların neredeyse tamamı bir yakınını madende kaybetmiş durumda. Kimi babasını, kimi amcasını, kimi dayısını, kimi abisini, kimi uzak bir akrabasını toprağa vermiş. Köydeki çocuk sayısı da diğer köylere göre bir hayli fazla...
Ama oynayacak oyuncakları, ayaklarına giyecek doğru düzgün terlikleri, ayakkabıları bile yok. Bizi Elmadere Köyü’ne götüren yetkililerden birini hemen tanıdı çocuklar...
Son bir haftada iki-üç kez gitmiş köye...
Çocuklar hemen etrafını sardı: “Hani bize ayıcık getirecektin, hani bize bebek getirecektin” diye...
O zaman anladık bir büyük hata yaptığımızı. Çocukları düşünmemiş, elimiz boş gelmiştik. “Söz biz göndereceğiz”
dedik çocuklara. İnanmadılar...
“Hep öyle diyorsunuz ama getirmiyorsunuz” dediler.
Yutkunduk...
Sustuk...
Biz çocuklara verdiğimiz sözü tutacağız, bugün köye bir çuval oyuncak gönderiyoruz.
Ama yetmez...
Ayakkabı da lazım, terlik de lazım, üst baş da lazım, daha çok oyuncak da lazım...
O köye buzdolabı da lazım, televizyon da lazım...
Lütfen şu gözleri parlayan çocuklara bakın...
Onları unutmayın.
Biz sizi unutmayız da siz bizi unutursunuz...
Çocuklarla el ele köyün sokaklarını gezdik.
Gençlerle dertleşerek yürüdük.
Hiç de sandığınız gibi değil; ünlü isimlere kimse tepki göstermiyor.
Tam aksine binlerce kez teşekkür ediyorlar.
“Buralara kadar geldiniz, Allah sizden razı olsun” diye...
“Dertlerimizi anlatın, sesimiz olun” diye ricada bulunuyorlar.
Hava kararırken Elmadere Köyü’nden ayrıldık.
Gonca bir çocuğa sarıldı, öptü öptü...
“Bizi unutmayın tamam mı?” dedi...
Çocuklardan biri boyundan büyük öyle bir laf etti ki, sadece bize değil tüm Türkiye’ye haykırır gibiydi:
“Biz size unutmayız da, siz bizi unutursunuz...”
Ünlüler lütfen Soma’ya gidin...
Acaba ne derler diye düşünmeyin...
Reklam mı olur diye aklınızdan geçirmeyin...
Tepki gösteren olur mu diye dertlenmeyin...
Hiç öyle bir şey yok.
İnsanlar acılarının paylaşıldığını görünce mutlu oluyor.
Madenci yakınlarına yardım eli uzatın...
Cenaze evlerine taziye ziyaretinde bulunun.
Çekinmeyin, herkes size kucak açacaktır.
Gözümüzle gördük, çatısı olmayan evde bile, size bir şeyler ikram edeceklerdir.
Bugün Kardeş Türküler kalabalık bir grupla köy ziyaretleri yapacaklar.
Aylin Aslım, Harun Tekin bir ekip oluşturup birkaç gün içinde gelecekler.
Popçular, rock’çılar, oyuncular hepiniz buralara gelmelisiniz...
Bu yaz Çeşme’ye, Bodrum’a bir hafta sonu ara verip Soma’ya uğrayın lütfen...
Çeşme, Bodrum bir yere kaçmıyor.
Soma ve etrafındaki köylerde ise hayatlar durmuş, akmıyor...
Reklam diyenin karşısına dikilirim
Edip Akbayram, Onur Akın, Halil Sezai, Öykü Gürman, Yavuz Bingöl, Gonca Vuslateri, Pelin Batu ve Mehmet Gümüş vardı giden ekip arasında...
Zara, Volkan Konak, Nurgül Yeşilçay, Mehmet Erdem ve Hüsnü Şenlendirici son anda işleri çıktığı için katılamadılar.
Keşke gelebilselerdi...
Çünkü hepimiz günün sonunda “İyi ki gelmişiz” dedik...
Ve bu taziye ziyaretine giden insanlara kim “reklam yapıyor” derse karşılarına ben dikileceğim.
Çünkü öyle olmadığını gördüm.
Acılı annelerle nasıl gözyaşı döktüklerini...
Nasıl kameralardan kaçtıklarını...
Aman yanlış anlaşılmayalım diye nasıl titizlendiklerini...
Mikrofonlara konuşmaktan imtina ettiklerini...
Ve sıradan insanlar gibi sadece taziye ziyaretinde bulunduklarını...
“Peki gazeteci olarak sen neden gittin öyleyse?” diyeceklere de yanıtım var.
Yavuz’a “Gelmek istiyorum” diye ben ricada bulundum.
Ekiptekiler once bir tereddüt ettiler, sonra “Gazeteci değil, arkadaşımız olarak gelirsen olur” dediler.
Bu yüzden ziyaretimiz boyunca yaşananları, neler yapıldığını “reklama girer” diye yazmam bile...
Bu yazdıklarımı da giden sanatçılar için değil, Soma halkı için yazdım...
Diğer ünlülerin de Soma’ya gitmelerini teşvik etmek için...
Köseler’e gidemedik...
Soma ziyareti organizasyonunu Yavuz Bingöl yaptı.
Önce Bayat Köyü’ne, ölen ikiz madencilerin ailesine taziye ziyaretine gittik.
Ardından Soma’ya Madenciler Şehitliği’ne...
Sonra Kınık ve Elmadere Köyü’ne geçtik...
Hava karardığı için programımızda olmasına rağmen Köseler Köyü’ne uğrayamadık.
Gece 23.30’da İzmir’e döndük.
“Keşke bu programı iki güne yaysaydık” dedik...
Madenin ateşi!
Ölen madencilerin eşleri, anneleri-babaları, daha önce madende çalışmış olanlar, madenden kurtulanların söylediği tek bir şey var:
Son dönemde maden çok sıcaktı...
Ölen madenciler son dönemde ailelerine hep bundan şikayetçi olmuşlar.
Son haftalarda hep, “Bugün maden çok sıcaktı” diye evlerine dönmüşler.
Belli ki madende facia geliyorum diye bas bas bağırmış.
Olağanın dışında bir ısı yükselmesi olmuş...
Bunu ölen madencilerin aileleri bile duyarken madeni işletenlerin bilmemesi mümkün mü?
Belli ki ısıyı düşürmek için önlem alınmamış...
Belli ki soğutma çalışmaları için üretime ara verilmemiş...
Sonra? Takdir-i ilahi...
Bu işin fıtratında ölüm var...
O madenin ateşi hepimizi yakacak...
İkizlerin mezarında
Madende birbirlerine sarılmış şekilde bulunan ikiz madenciler İsmail ve Süleyman Çata’nın mezarına karanfil bırakıyor Gonca, Onur ve Öykü...
Aslında Süleyman kurtulmuş, dışarıya çıkmayı da başarmış ama “kardeşim içeride” diyerek yeniden madene dönmüş.
Onu kurtarmaya çalışırken de birlikte ölmüşler.
Şimdi babaannelerinin yanında Bayat Köyü Mezarlığı’nda yan yana yatıyorlar.
İkiz çocukları her şeyden habersiz...
Geride bıraktıkları yüklü bir kredi borçları var.
110’ar bin liraya birer daire almışlar, 40’ar bin lirasını ödemişler.
70’er bin lira borçları varmış hâlâ...
Anne-baba perişen, acılı eşler Mürşide ve Fatma gözyaşları içinde...
“Hadi yarın yine geliriz. Her gün geliriz. Bırakmayız biz onları” diye mezarlıktan gelinlerini zorla çıkarıyor baba Ahmet Çata...
Soma’da yaşananlara yürek dayanmıyor...
Paylaş