Bir mikser olarak Erol Köse

Son 10 yılın magazin ve müzik dünyasına bakın, hangi kirli taşı kaldırsanız altından Erol Köse çıkar.

Çünkü ’doktor erol bey’in asıl mesleği mikserliktir, prodüktörlüğü ondan sonra gelir.

Cem Uzan döneminin en güçlü prodüktörü, Kral TV’yi parmağında oynatan adamı, ayağından vurulan yapımcı, sonrasında TMSF’nin arkasından dolanıp Kral TV’yi yine kontrol etmeye çalışan isim...

Cem Uzan’dan alındıktan bir yıl sonra ne yapıp edip Kral TV’nin ödül gecesini organize etmeyi başarması bile nasıl bir lobici olduğu konusunda yeterli ipucunu verecektir.

Müzik ve magazin dünyasında kiminle konuşsam Erol Köse’yle bir gerilimi vardır, hangi tartışmanın perde arkasına baksam ’doktor erol bey’ kıs kıs gülmektedir.

Geçen gün Osman Yağmurdereli-Aykut Işıklar tartışırken ortalığı karıştıran isim olarak yine Erol Köse’nin adı zikredildi, "pes be birader buradan da mı sen çıktın" deyivermişim.

Gülşen konusu herkesin malûmu zaten...

Bu konuda kendisi ve eşi de dahil olmak üzere ayıp etmediği kimse kalmadı.

Gazetecileri, rakip prodüktörleri bel altından vurmaya kalktı.

Ne ’eski bir sevgiliye’ ne de centilmen bir prodüktöre yakışan işler yaptı.

Erol Köse’nin en büyük özelliği mesaisinin çoğunu sağa sola mesaj atarak geçirmesidir.

Kimse de bunlara ’kısa mesaj’ diyemez.

Adeta mektup yazar!

Böyle bana da bir iki ’mektup’ yazmışlığı vardır, okurken güldüğüm, gülerken üzüldüğüm.

Bu mesajlarıyla lobi yapar, haberler sızdırır, asparagas yaratır, ortalığı karıştırır, kimin kime ne dediği ile yakından ilgilenir.

Bir bakmışsınız Erol Köse’nin dahil olduğu olay toz duman olmuş.

Böyle bir prodüktör olur mu?

Ya da bu işleri yapana prodüktör denir mi?

90’ların sonunda ’ham çökelek’ Atilla Taş’ı Silifkeliler’le kavga ettirmek gibi ’masumane’ asparagasları vardı.

10 yıl sonra geldiği nokta hem tehlikeli, hem rahatsız edici, hem de fazlasıyla sevimsiz...

Kürdan meselesi

Masalardaki bulunan kürdanların küçük jelatinler içinde olmasına dikkat eden restoran sayısı son yıllarda arttı.

Açıkta duran kürdanlara her masaya oturan müşteri dokunur, oynar, masaya dökülen kürdanlar toplanıp tekrar kürdanlığa yerleştirilir...

Sonra da biz onları ağzımıza sokarız.

Küçük jelatinler içindeki kürdanlar ise çok daha hijyeniktir, sizden önce kimsenin dokunmadığını bilirsiniz.

Ortalama restoranlar bile hijyenik kürdanları tercih ederken son dönemde iki lüks restoranda tam aksine tanık olup, çok şaşırdım.

Biri Feriye Lokantası, diğeri Vogue...

İlki Boğaz’ın dibinde, ikincisi Boğaz’a tepeden bakıyor.

İkisi de yemekleri ve servisiyle gerçekten çok iyiler.

Böyle iyi restoranlar bu ayrıntıyı nasıl atlar aklım almadı.

Muhtemelen dalgınlıktandır.
Yazarın Tüm Yazıları