Paylaş
Çıkardıkları kavgaları, kafelerde ve evlerinde oturanlara yaşattığı tedirginliği 155 Polis İmdat’a aktarmama rağmen polis ekiplerinin gelmemesini eleştirmiştim...
Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürü İsmail Kılıç dün sabah erken saatte okumuş yazımı...
Semtte yaşananları bir kez de telefonda aktardım kendisine...
Zaten olan bitenin hepsinden haberdar...
Kasım ayında Beyoğlu’nda göreve başladı İsmail Kılıç ve son derece pozitif bir emniyet müdürü...
Hassasiyet için teşekkür ettikten sonra, asker sevkiyatı zamanında ne yazık ki pek çok bölgede bu tür sıkıntılar yaşandığını söyledi...
Özellikle son dönemde ülke olarak yaşadığımız sıkıntıların, şehit cenazeleri, kahve taramaları gibi olayların emniyetin yoğunluğunu artırdığını belirtti...
“Tabii bunların hiçbiri insanların huzurunu bozanlara karşı polisin önlem almayacağı anlamına gelmez...
Cihangir’de yaşananları da yakın takibe aldık...
Yazınızda bahsettiğiniz salı günkü olaylardan sonra belki siz de fark etmişsinizdir bölgedeki ekip sayısını ve önlemleri artırdık” dedi...
Gerçekten bu doğru...
Çarşamba akşamı özellikle dışarıdaydım bakalım Cihangir’de bu gece de aynı olaylar yaşanacak mı diye...
Polis ekipleri ve siviller gece boyunca devriye gezdiler ve hiçbir olaya göz yummadılar...
Hatta Tophane’den yukarı çıkan bazı küçük grupların hemen peşine takılıp taşkınlık yapmamaları için uyardılar...
Emniyet Müdürü İsmail Kılıç, özellikle asker sevkiyatı boyunca bu önlemlerin aynen devam edeceğini söyledi...
“Benim de çocuklarım var sizi çok iyi anlıyorum... Çocukları benim için öpün, eşinize selam söyleyin, semtte yaşanan tedirginlik için de gerçekten hassasiyetimizi bilin. Bu tür olaylara göz yumamayız” dedi...
Ben de size çok teşekkür ederim, hem olaya hızlıca müdahaleniz, hem nezaketiniz, hem de gösterdiğiniz duyarlılık için...
Cem Adrian’ın isyanı
Cem Adrian, O Ses Türkiye jüri koltuğunda oturan müzisyen arkadaşlarını eleştirdi...
“Müziğe aşık ruhlara umut ve ışık sunuyorsunuz. Sonra o güzel insanlar ışığa uçan kelebekler gibi sizden medet umuyorlar.
Siz onları sadece “yarıştırıp, karşı karşıya getirip, kırıp, döküp, tüm sevdikleri önünde kaybettirip, incitip bununla para kazanıyorsunuz.
Hiçbirinin hayalleri, umutları, geçmişleri ve gelecekleri umrunuzda değil.
O koltuklarda utanmazca oturup bunu yapıyorsunuz.
Şu fani dünyada insanların umutlarını sömürüp, gözyaşlarıyla beslediğiniz reytinglerden kazandığınız her maddi şeyin hesabını ödemenizi diliyorum” dedi...
Kağıt üzerinde yerden göğe kadar haklı...
Ama sadece kağıt üzerinde...
Çünkü buradan hareket edersek tüm sisteme kökten itiraz etmemiz gerekir sevgili Cem Adrian...
Hatta dizi oyuncuları için bile, “Milletin duygularını sömürüp utanmazca para kazanıyorsunuz” diyebiliriz...
Senin kliplerinin de döndüğü müzik kanallarının, genç müzisyenlerin umutlarını sömürdüğünü söyleriz...
Söyleriz de söyleriz...
Sonunda anarşizme kadar varırız...
Sonuçta ya varsın ya yoksun bu sistemde...
Futbolun saçmalığı
Bir tenis maçında kaç hakem görev yapıyor biliyor musunuz?
Tam 13...
Yüksek sandalyede oturan 1 hakem var...
Kenarda oturan 1 başhakem var...
Onların dışında...
1 adet ağ hakemi...
2 adet ayak hatası hakemi...
2 adet yatay çizgi hakemi...
6 adet dikey çizgi hakemi...
Etti mi size 13 hakem...
Bu kadar hakeme rağmen ne yapılıyor peki, topun içeride mi dışarıda mı olduğunu görmek için teknolojiye başvuruluyor...
Tartışmalı durumda hemen dev ekrana görüntü getiriliyor (seyirci bunu beklerken alkışla tempo tutuyor, sonra karar ekranda yazdığında, tribünlerden oooo diye ses yükseliyor her seferinde, çok eğlenceli), hakemler de o görüntüye göre karar veriyor...
Tenis gibi çok hızlı bir sporda bile bu yapılırken, futbolun hâlâ bundan faydalanmaması çok saçma...
Gol mü değil mi, korner mi, değil mi?
Tartışmalı pozisyonu statlarda dev ekrana anında getir, hakemler de ona göre karar versin...
Futbolun heyecanını öldürür...
Niye öldürsün kardeşim, tenisin heyecanı ölüyor mu?
Öldürse öldürse futbol yorumcularının geyiğini öldürür, o da fena olmaz zaten...
Dolmabahçe esprisi...
Madem siyasetin gündeminde “Dolmabahçe görüşmeleri” var, buyrun size bir Dolmabahçe esprisi...
Dün sabah 4,5 yaşındaki kızım Pera’yı okula bırakırken otomobille Dolmabahçe Sarayı’nın önünden geçiyoruz...
“Baba buranın Dolmabahçe olduğunu arkadaşım Tibet’e söylemeliyim yoksa bütün sarayı yemeye kalkar” dedi...
“Anlamadım, neden Pera” dedim...
“İçinde dolma geçiyor ya” yanıtını verdi...
Keşke bazen içinden çıkılmaz olaylara 4,5 yaşın zekasıyla bakabilsek, ne güzel olur değil mi...
Paylaş