Paylaş
Kan ağlayan turizmciler, 9 güne çıkmasını ve bunun bir an önce açıklanmasını istiyor...
Uzun tatillere karşı olsam da, bu kez ben de 9 günden yanayım...
Hatta 19 Mayıs’ın bile 4 güne uzamasını istemiştim...
Neden?
Turizm sektörü battı da o yüzden...
Hele dün sabahki Vezneciler patlamasından sonra üste para versek turist getiremeyiz artık bu yaz...
Tek çare yerli turist...
Turizmciyi kurtarmasa da, yarasına merhem olabilecek tek şey bayram tatilinin 9 güne çıkması...
Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş’a sordular konuyu...
“Daha bayrama
çok var, Bakanlar Kurulu’nda bu konuyu konuşmadık” dedi..
Bayrama çok falan yok Sayın Kurtulmuş...
Eğer tatili 9 güne çıkarırsanız 2 Temmuz’da bayram tatili başlayacak...
Şunun şurasında sadece 23 gün var...
İnsanların 9 günlük tatil planlarını yapması, uçak, tren, otobüs biletlerini alması için 23 gün hiç uzun zaman değil...
Umarım bir an önce Bakanlar Kurulu’nun gündemine girer bu konu da, 9 gün tatil kararı çıkar...
Turizmcinin yüzünün bir parça gülmesi için...
Deniz Seki delirdi mi
Açık cezaevi demek, daha fazla özgürlük demek...
Cezaevi dışında iş alanlarında çalışabilmek demek...
Kimse tarafından dinlenmeden ücretli telefondan konuşabilmek demek...
Hepsinden önemlisi cezaevinden dışarıya izinli olarak çıkabilmek demek...
Peki Deniz Seki delirdi de mi, tutukluluğunun son bir yılında hakkı olan bu olanakları elinin tersiyle itip kapalı cezaevinde dört duvar arasında kalmayı tercih etti...
Hayır, tam tersine akıllı olduğu için...
Geçen yıl cezaevinde görüştüğümüzde hem avukatı hem Deniz’in kendisi anlatmıştı bunu bana “Açık cezaevini istemeyeceğiz” diyerek...
Nedeni de şu:
Cezaevi koşullarında hangi mahkumun nasıl davranabileceğini kestirmek güç...
Deniz Seki popüler bir isim...
Şöhret olmak isteyen, adından söz ettirmek isteyen bir mahkum çıkıp Deniz’e saldırsa, bıçaklasa...
Açık cezaevinde popüler bir mahkumun can güvenliğini sağlamak çok daha zor...
Kapalı cezaevinde ise Deniz’in kimlerle kaldığı belli, can güvenliği kontrol altında...
İşte bu yüzden Deniz, açık cezaevini reddedip son bir yılını daha dört duvar arasında geçirmeyi istedi...
Yoksa iğne deliği kadar özgürlüğe bile herkesten fazla ihtiyacı varken bu şansı kaçırır mıydı...
Cübbeli’nin katıldığım tek sözü bu oldu...
“Oyuncularım oruç tutmasın, biz onların yerine tutarız” diyen Fatih Terim’i Cübbeli Ahmet Hoca eleştirdi...
“Herkes müftülük yapmasın” dedi Cübbeli Ahmet Hoca...
Vallahi bu sözünü ayakta alkışlıyorum...
Bugüne kadar katıldığım tek doğru cümlesi bu oldu Hoca’nın...
“Herkes müftülük yapmasın...”
Doğru... En başta da Cübbeli Hoca’nın kendisi... Müftü gibi, gölge Diyanet İşleri Başkanı gibi çalışıyor maşallah...
Popüler her konuya, popüler her ismin açıklamasına ilk o cevap yetiştiriyor...
Araya, ‘dini don lastiğine çevirdiniz’ gibi kendince mizahlar sokuşturarak...
Fatih Terim’in fetva verdiği yok, müftülüğe soyunduğu hiç yok...
Oyuncularını düşünerek alt tarafı, “Eğer maça uzun zaman varsa oyuncular oruç tutabilir.
Ama maç varsa sonra tutarlar, bu sağlıkları için önemli” dedi...
‘Don lastiği’ diyerek olayı sulandıran Cübbeli Hoca’nın kendisi...
“Herkes müftülük yapmasın” sözü bu yüzden çok doğru...
Bu sözü, gözünün günde 10 defa göreceği her yere asmalı Cübbeli...
‘Drone’ ramazan davulu da çıktı...
Her ramazanın bitmeyen tartışmasıdır davulcular...
Bir görüş:
Bu devirde şehir hayatında ramazan davuluna ihtiyaç mı var...
Çocuklar, hastalar gece yataklarından zıplıyor...
Oruç tutamayan yaşlılar var diyor...
Diğer görüş:
Ramazanın geleneklerinden, kaybolmasın, elbette devam edecek diyor...
Ben yıllarca ilkinden yana olduğumu yazdım...
Şimdi bu sene bir de ramazan davulunun ‘drone’lusu çıktı...
İnsansız hava aracı sokakların arasında uçacak ve kayıtlı cihazdan maniler okuyarak davul çalacak...
Ortada ne davul olacak, ne davulcu...
E, ne anladım ben bu işten?
Hani davul gelenekti, davulcular ramazanın en renkli yanıydı?
‘Drone davul’ hepsini uçurup götürdü...
Tebrikler Sibel...
Yenilenen Kelebek’te Dizi Modası köşesini düşünürken açıkçası bu kadar iyi olacağını hiç tahmin etmemiştik...
Sibel Arna işini o kadar ciddiye aldı, bu işi o kadar severek yaptı, yapıyor ki, şu an Türk medyasında hiç olmayan bir köşenin sahibi oldu...
Sevilen dizilerdeki karakterlerin giydiği kıyafetleri değerlendiriyor...
Değerlendirmekle kalmıyor, her birinin markasını, fiyatını, nereden bulunacağını da yazıyor...
Dün Burcu Biricik’in ilk kez giydiği eteği...
Furkan Palalı’nın giydiği Kordonciyan takım elbiselerini...
Şükran Ovalı’nın beyaz renk tercihini yazmıştı Sibel... O kadar eğlenceli ki, dizileri çok takip etmeyen benim gibi okuru bile yakalayabiliyor...
Paylaş