Paylaş
TRT Genel Müdürlüğü de buna karşılık bir açıklama yaptı.
Ama ne açıklama...
Muhatabını aklınca küçük görmeye çalışan “Eyüp Can isimli yazar” gibi ifadeler, “Bu gazetecinin hukuk ve etik anlayışı sorgulanmalıdır” türü ibarelerden geçilmiyor metin.
Eyüp Can’ın hakkını ben savunacak değilim, kendi yanıtını kendi köşesinden verdi zaten.
Benim bu olayda dikkatimi çeken TRT’nin ciddi bir kurumsal iletişim zaafı olduğu...
Basın müşavirlerinin, basın bürolarının asli işi ne zamandır medyayla, köşe yazarlarıyla kavga etmek oldu?..
Tam aksine bu kademedeki arkadaşların ilk görevi, çalıştıkları kurumla medya arasındaki dengeyi en iyi şekilde kurmaktır.
Tampon görevi görür kurumsal iletişimciler...
Biraz yönetim kurulunu/genel müdürü sakinleştirirler, biraz dönüp medyaya/köşe yazarına olayı anlatmaya çalışırlar.
Yani tam anlamıyla arabulucudurlar.
Görevleri krizi derinleştirmek değil, yumuşatmaktır.
Ama gördük ki TRT’nin kurumsal iletişimi yangının üzerine benzinle koşuyor.
En ufak bir eleştiri de bile neredeyse hakarete dönük metin döşenecekler.
İbrahim şahin bizlerin yazılarına kişisel olarak çok sinirlenebilir ancak TRT’nin kurumsal olarak sinirlenmeye hakkı yoktur.
Hafta sonu eklerinden neler öğrendim
Hürriyet Pazar’da Ersin Kalkan’ın Darfur’lu buz satıcısına “Buzu talaşla kapla çabuk erimez” diye tüyo verdiğini... Bu arada Ersin’in gençliğinde Tahtakale’de buzlu su sattığını... (Ersin’in Darfur izlenimleri haftanın en iyi gazetecilik olayıydı, umarım Başbakan da okumuştur).
Yılmaz Vural’ın, Mehmet Ali Erbil ve Adnan şenses’le birlikte Beylerbeyi maçlarını statta izlediğini (Akşam Pazar)
Sabah’ta Engin Ardıç’ın filozof Slavoj Zizek’in Türkiye’de gördüğü ilgiyi eleştirdiğini... Aynı gün kendi gazetesinin pazar ilavesinde Zizek’in tam sayfa röportajının çıktığını...
Ayşe Arman’ın “Sadece evli değil, nikahsız yaşayan kadının da nafaka hakkı olmalı” dediğim için beni eleştirdiğini... (Hürriyet Cumartesi)
Bir tek işten atılan oymuş gibi, VJ Bülent meselesinden fena halde uzadığını...
Yetenek Sizsiniz yarışmasının ismini Ali Taran’ın bulduğunu (Habertürk Pazar)
Reha Muhtar’ın sevgilisi Deniz Uğur’la birlikte Vatan Pazar’da karşılıklı tam sayfa yazmaya başladıklarını...
Serdar Ortaç’ın yıllar önce MGD gecesinde Ahmet Kaya’ya tepki gösterdiği için çok pişman olduğunu (Milliyet Pazar)
Beren Saat’in topuklu ayakkabıyla dağınık yürüdüğünü itiraf ettiğini (Milliyet Pazar)
Brezilyalılar’ın da Türkler gibi her konuya eğreti çözümler bulduklarını, buna da ‘gambiarra’ dediklerini... (Sabah New York Times)
Yılmaz Erdoğan’ın sinemadaki ilk rolünün Siyabend ü Xece adlı Kürt filminde olduğunu (Hürriyet Pazar)
Adının baş harfini gömleğe işletmek ne ola ki
Geçen gece bir kadın arkadaşım gömleğimin kolundaki CS işlemesini göstererek, “Bunu yaptığına inanamıyorum” dedi...
“Ben de inanamıyorum” yanıtını verdim.
Gerçekten de bana da saçma geliyor ama dolabımda 7-8 gömlek, kollarında adımın baş harfleri işlenmiş şekilde duruyor.
Hatta daha ötesi de var; yakasının içinde adım soyadım bile yazıyor.
Hakan Gence, Hürriyet Cumartesi’de bu konuyu işleyince bana da sordu; “Neden böyle gömlek giyiyorsunuz” diye...
“Megolamanlığın göstergesi olsa gerek” dedim.
Bunu yapan erkeklerin “Bakın benim özel gömleğim var” diye herkese göstermek istediğini söyledim.
Hem bunu söyleyip hem de neden böyle gömlekler giydiğime gelince...
Milimetric’e diktirmiştim gömlekleri...
Kağan da (Gökalp), manşetlere adının baş harflerini yazalım deyince “Olur” dedim.
Biraz kullandıkça adımın baş harfleri olmasından sıkıldım. Ama gömlekler o kadar başarılı ki kaldırıp atamıyorum da...
Kağan’dan öğrendim Milimetric’e gömlek diktirenlerin çoğu adının baş harflerini işletiyormuş, buna Arda Turan da dahil...
Hatta kadınlar, sevgililerine/kocalarına hediye olarak diktirdikleri gömleklerin içine “Minnoşum”, “Boncuk”, “Ayıcık” falan gibi kendi aşk sözcüklerini işletiyorlarmış.
Yok artık daha neler dedim...
Manşetine CS işlenmiş gömleklerim var ama sonuçta ben bu işin meraklısı olamadım...
Paylaş