Paylaş
2- Hande Ataizi’nin hem bana “Harika yazı olmuş” diye mesaj atıp hem de şemsiyeyle vurduğu muhabirlere pişmanlığını iletmesi...
3- Ergenekon sayesinde “1 numara”nın artık Volkan ya da Rüştü’yü çağrıştırmaması...
4- Gülben Ergen’in “20 yıldır kalbin gülümsemedi bana” mesajı atarak, boynundaki pırlanta kaşığı bana göndereceğini söylemesi...
5- Porno sektörü için ABD Hükümeti’nden yardım isteyen Hustler’ın sahibi Larry Flynt’ın pilli yapay penisi...
6- Yıldız Til-be’nin İsrail saldırısı karşısında beddualar okuyarak hezeyanlara girmesi...
7- Atv Haber’in neden Sabah’tan daha çok kralcı olduğu...
8- Teoman’ın birayı bırakıp kolaya başlamasının ekonomik krize bağlanması...
9- Önceki akşam Long-table’da Oktay Kaynarca-Özgü Namal’la aynı masada gördüğüm Fatih Terim’in Adanalı aşkı...
10- Tar-kan’a baba olmak için neden yüksek kolestrol gerek-tiği...
Gazeteciler Günü
Bugün 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü...
1961’de bugün sarı basın kartı ve çalışma mevzuatıyla ilgili 212 sayılı yasa yürürlüğe girdiği için, 48 yıldır 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü olarak kutlanıyor.
1972’ye kadar adı Çalışan Gazeteciler Bayramı’ydı, sonra 71 anayasasında bazı haklar geri gidince olayın bayram olmadığı anlaşıldı, ‘günü’ne dönüştü olay.
Ancak bayram ya da günden önce değişmesi gereken daha önemli bir şey var bu konuda.
Neden sadece Gazeteciler Bayramı değil de, Çalışan Gazeteciler Bayramı?
Çalışmayan arkadaşlarımız, kriz nedeniyle son 4-5 ayda işlerini kaybedenler gazeteci değil mi? İşten atıldığın gün gazeteciliğin de bitiyor mu?
48 yıldır bu ayrımcılık neden yapılıyor.
Madem böyle bir gün var, neden tüm gazetecilerin günü olmuyor?
Bir şiir, iki isim
Dün Hasan Pulur’un köşesinde vardı;
“Önce sosyalistleri topladılar; sesimi çıkarmadım. Çünkü ben sosyalist değildim.
Sonra sendikacıları topladılar; sesimi çıkarmadım. Çünkü sendikacı değildim.
Sonra Yahudileri topladılar; sesimi çıkarmadım. Çünkü Yahudi değildim...
Sonra beni almaya geldiler... Benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.”
Hasan abi bu şiirin altına Alman Papaz Martin Niemöller imzasını koymuş.
Bir gün önce aynı şiir aynı imzayla Hürriyet’te Yalçın Bayer’in köşesindeydi.
Oysa ben bu sözleri Bertolt Brecht’in olarak hatırlıyorum.
İnternetten baktım, yanılmamışım.
Brecht de diyor ki;
“Naziler geldiler. Önce komşularımı götürdüler, sonra yazarları, ses çıkarmadım.
Sonra komünistleri götürdüler, ses çıkarmadım.
Tekrar geldiklerinde sosyalistleri tutukladılar, götürdüler. Yine ses çıkarmadım.
Beni almaya geldiklerinde, ses çıkaracak kimse kalmamıştı.”
Brecht’in bir şiiridir bu.
Ama Yalçın ve Hasan ağabeylerin yazdığı da doğru. Papaz Martin Niemöller’in sözleri de Washington’daki Holocaust Memorial Museum’un (Yahudi Soykırım Müzesi) girişinde asılıdır.
İşin ilginci Brecht de (1898-1956) Papaz da (1892-1984) aynı dönemlerde yaşadı (papazınki biraz uzun ama), aynı Nazi dönemine tanıklık etti...
Şiirlerdeki bu benzerlik nereden geliyor çözemedim ama Bayer ve Pulur’un yerinde olsam Brecht’in imzasını atardım.
TRT: Bizde yasaklı yok
1 Mayıs’ta polisin orantısız güç kullanmasını TRT ekranında eleştiren Yavuz Bingöl’ün bu yüzden TRT’de yasaklı hale geldiğini yazmıştım.
Bunu, Yavuz Bingöl’ün kendisi de söylüyor.
TRT yönetimi konuyla ilgili bir açıklama yaptı.
Bingöl’ün 1 Mayıs’tan sonra üç kez programlara çağrıldığını ancak son anda sanatçının kendisinin katılmadığını söylüyor TRT...
“Herhangi bir yasak yok, TRT ekranları Yavuz Bingöl’e açıktır” dedi TRT... Aynı şeyin Sibel Can için de geçerli olduğunu söylediler.
TRT, Can’a yasak değil gönül koymuş.
O konuda da, “Sibel Can’a ekran yasağı söz konusu değil, klipleri yayınlanır, programlarımıza konuk olabilir” diyor TRT...
Paylaş