Paylaş
Arkadaşlar orada yayınlamışlar da gördük, 4-5 yaşlarındaki biri kız diğeri erkek iki çocuk sahnede dans ediyor.
Geçen ay Koton’un reklamlarda ufak bir kızı yetişkin gibi kullanması üzerine ortalığı ayağa kaldıran dernekler, STK’lar, pedagoglar, uzmanlar nerede acaba?
Koton’un reklamındaki masum fotoğraf cinsellik çağrıştırıyorsa, “Yetenek Sizsiniz”deki bu küçük kızın yetişkin kadın dansları neyi çağrıştırıyor merak ediyorum...
4 yaşındaki kız çocuğu, üzerinde göbeğini açıkta bırakan kısa tişört, fırfırlı bir etek, ayağında topuklu ayakkabılar (şaka değil topuklu ve bantlı ayakkabı), saç baş yapılı sahnede dans ediyor.
Murat Boz, “yerim seni” diye sevgi gösterilerinde bulunuyor...
Özgü Namal ayakta alkışlıyor...
Kimse de ufacık bir kız çocuğunun yetişkinlerin eğlencesine meze yapıldığının farkında değil.
Hadi anneler babalar bilinçsiz...
Şöhret için, para için yapmayacakları şey yok...
Hadi programın ekibi bunu reyting malzemesi olarak düşündü...
Peki televizyonculuğunu, kanal patronluğunu geçtim, “4 kız babası” Acun buna nasıl izin verir?
Allah’ı var, izlediğim kısa videoda olaya hiç dahil olmadı, sessizce izledi.
Ama bunu “4 kız babası” olarak mı yaptı, “O Ses Çocuklar” yüzünden RTÜK’e daha yeni 12 bin lira ceza vermiş kanal patronu olarak mı çözemedim.
Acun’un bu duruma müdahale etmesini beklerdim.
“Çocuklar sizi gönlümüzün birincisi yaptık ama ufacık çocukların yetişkin gibi giyinmesini, ayağında topuklu ayakkabılarla bu programda dans etmesini istemiyorum. Bir daha böyle bir şeye izin vermeyeceğim” dese, inanın bu ülke insanının kalbindeki yerini daha da büyütürdü.
Hadi onu yapmadı, umarım bundan sonra yetişkin kadın dansları yapan kız çocuklarını yetenek diye çıkarmaz ekrana…
Not 1: Ayrıca bunun bir yetenek olmadığını “4 kız babası” olarak en iyi Acun’un bilmesi gerekiyor. Bütün kız çocukları o yaşlarda, yetişkin taklitlerini çok iyi yaparlar.
Not 2: Lütfen bu yazıyı ‘bize çakmak için yazmış’ diye okuma sevgili Acun, sadece “bir kız babası” olarak yazdım...
Hacı annem anlatıyor...
67 yaşındaki annemin, 7 yıl sıra bekledikten sonra bu Kurban Bayramı’nda hacca gittiğini yazmıştım.
Cumartesi akşamı döndüler.
Allah bütün hacıların, hac vazifelerini kabul etsin.
Hacla ilgili merak ettiklerimi anneme sordum...
Diyanet İşleri Başkanı bile “Müslümanlara temizliği öğretemedik” dedi, gerçekten pis mi etraf?
- Ne yazık ki doğru... Sürekli temizleniyor, yıkanıyor ama çok özensizler. Her tarafı hemen kirletiyorlar.
Şeytan taşlamaya gittin mi?
- İlk gün gittim, ikinci ve üçüncü gün vekalet verdim.
Çok yoruldun mu?
- Kolay değil. İki-üç sene sonra gitsem bu kadarını yapabilir miydim bilmiyorum ama insan yorgunluğu düşünemiyor orada...
“Arap yetkililerin tavrı hep işi zorlaştırmaya yönelik” deniyor...
- Yolda, araç trafiğinde, ülkeye girişte hep keyfi uygulamalar var. “Eskiden develerin sırtında gitmek bile aylarca sürermiş, günümüzün hac zorlukları da bunlar” diye anlattı din görevlileri bize. O manevi duygudan hiçbir şeyi gözün görmüyor ki...
27 Türk hacının öldüğü açıklandı...
- İlk kez duyuyorum, doğru mu? Bize orada hiç söylemediler. Rahatsızlık yaşayanlar, bayılanlar olduğu söylendi. Ama demek ki panik yapmayalım, endişelenmeyelim diye oradaki hacılara söylenmiyor.
Oraya gidince duyguların ne oldu?
- Hacı olduktan sonra, oraları gördükten sonra anladım, maneviyat olarak içi boş bir tenekeymişiz...
Hacı oldun, hayatında neler değişecek?
- Benim hayatım hacca gitmeden önce de çok farklı değildi zaten. Asıl sen bundan sonra annesi hacı olan biri olarak daha çok dikkat etmelisin...
Eyvah, yandık desene! Allah kabul etsin...
- Allah sana da, isteyen herkese de nasip etsin.
Apoyevmatini yaşasın!
* Kaymakçı Pando’nun dükkanı kapanmasın diye kampanyalar düzenleniyor...
* Robinson Crusoe Kitabevi’nin batmaması için elden ele yardım kampanyası yapılıyor...
* Emek Sineması yok olmasın diye sanatçılar sokaklara dökülüyor...
* İnci Pastanesi yaşasın diye sosyal medya yıkılıyor...
* 80 yıllık Rejans’ın boşa gitse de ayakta tutma çabaları aylarca gündemde kalıyor...
Bunların hepsinin yapılması güzel.
Bir şehri şehir yapan bu kıymetleridir zaten...
Bu şehirde yaşayanların kültürlerine, tarihlerine sahip çıkmasından daha güzel ne olabilir?
Peki tüm bunlara sahip çıkanlar, Türkiye’nin ilk ve tek Rum gazetesi, 90 yıllık Apoyevmatini’nin 1925 yılından beri bulunduğu binadan tabelasını sökmesine neden sesini çıkarmıyor?
Neden kimse; “Apoyevmatini yaşasın”, “İstiklal Caddesi’nde Suriye Pasajı’ndaki yerinden taşınmasın” demiyor?
Rum gazetesi olduğu için mi?
Unutmayın bir şehri şehir yapan; azınlığıyla, çoğunluğuyla, yemesiyle içmesiyle, gazetesiyle, sinemasıyla bütün renkleridir...
Bu yüzden Apoyevmatini gazetesinin zor günler yaşaması, Emek Sineması’nın yok olması kadar önemlidir.
Cumhuriyet’imiz kadar eski bu Rum gazetesi yaşamalı...
Paylaş