Paylaş
Her mahalleye varolan hane sayısı kadar katlı otopark yapılacak ve her hane sahibine tapulu otopark verilecek.
Otomobili olan otomobilini bu tapulu otoparkına koyacak, olmayan da otopark yerini kiraya verebilecek.
Otopark tapusu da 15 bin liraya satılacakmış.
Yani ben 15 bin lira verip Cihangir’de kendime ait bit otopark yeri sahibi olabileceğim...
Bizim semtte özel otoparkların kirası aylık 350 lira civarında...
Arabasını otoparka bırakan yılda 4200 lira ödüyor.
Bu hesapla Kadir Abi bizden neredeyse 4 yıllık otopark parasını peşin istiyor.
Ben Kadir Abi’nin istediği 15 bin lirayı bizim otoparkçıya götürüp peşin versem, en az 6-7 yıllık otopark anlaşması yaparım.
Türk insanının sevmediği, kabul edemediği şeyler vardır...
Otoparka araba, vestiyere palto bırakmak gibi...
Buralara vereceği 5-10 lirayı cebinden çalınmış para olarak görür...
Bu yüzden paltosu hep sandalyesinin arkasında, otomobili sokakta en olmadık yerdedir...
Şimdi biz böyleyken, kim verecek 15 bin lira parayı otopark tapusu için Kadir Abi?
Tablet fabrikasıölü yatırım olmasın
Milli Eğitim Bakanlığı tablet fabrikası kurmaya hazırlanıyor...
Önümüzdeki öğretim yılından itibaren 4 yıl boyunca periyotlar halinde dağıtılacak bu tabletler...
Toplam 10 milyon 600 bin adet üretilecek...
Tamam öğrencilere tablet dağıtılması, eğitimde teknolojinin kullanılması doğru ama bunun için tablet fabrikası kurmak ne demek? Akıllı telefonların ekranının büyüdüğü, tabletlerin küçüldüğü bir dönemi yaşıyoruz...
Artık iki ekran, tek bir ekrana dönüşüyor...
Belki de kısa bir süre sonra tablet diye bir şey kalmayacak, ekranları büyüyen akıllı telefonlar tabletlerin yerini alacak.
MEB, kuracağı fabrikada bu 10 milyon 600 bin tableti üretip dağıtana kadar belki de tablet teknolojisi eskimiş olacak.
Teknolojinin hızla yenilendiği günümüzde sadece tablet üretmek için fabrika kurmak ölü yatırımdan öte geçmeyecektir.
Yeniden Sokak dergisi
Arkadaşlar, “Sana bir iyi bir kötü haberimiz var” dediler...
“Kötü haber, Cumhuriyet Pazar kapanıyormuş...”
Nasıl üzüldüm anlatamam...
“İyi haber yerine Sokak Dergisi çıkıyormuş” demeleriyle üzüntüm sevince döndü...
Sokak, bizim 1989’da Tuğrul Eryılmaz’ın yanında gazeteciliğe başladığımız dergimizdi...
Şimdi Star’ın Genel Yayın Yönetmeni olan Ömer Özgüner, bizim magazin müdürümüz Selim Akçin ve ben Cağaloğlu’ndaki o kapıdan girdiğimizde 20’li yaşların başındaydık...
İlk deneyimimizi kadrosunda İpek Çalışlar, Oral Çalışlar, Nadire Mater, Yıldırım Türker, Murathan Mungan, Murat Çelikkan, Mete Tunçay gibi isimleri barındıran bu dergide yaşadık.
Yolun başında gazeteciler olarak onlarla aynı havayı solumak bile bizim için büyük şanstı...
Cumhuriyet’in yeni genel yayın yönetmeni Can Dündar rica edince, Tuğrul Eryılmaz, Sokak’ın isim hakkını Cumhuriyet’e pazar dergisi olarak vermeyi kabul etmiş...
Çok da iyi etmiş...
18 Mart Pazar gününü iple çekiyorum, eski bir dostla yıllar sonra buluşmak gibi olacak Sokak’la buluşmak...
Yoksa Çanakkale destanı bizi heyecanlandıran bir şey değil mi?
Yıllarca Çanakkale filmimiz niye yok, düzgün bir Çanakkale filmi yapan neden çıkmıyor diye yazılar yazmış biri olarak, bu konuda farklı düşünmeye başladım...
Son yıllarda peşpeşe Çanakkale filmleri çekilip gösterime girdi... Gelibolu, Çanakkale 1915, Çanakkale Çocukları, Sarı Siyah, Çanakkale 1915, Çanakkale Yolun Sonu...
Aralarında 1 milyon barajını geçen tek bir film var: Son Umut...
O da Russell Crowe’lu, Yılmaz Erdoğan’lı, Cem Yılmaz’lı kadrosuna rağmen...
Tamam filmlerin kimisi iyi değildi ama iyi çekilen de izlenmedi.
Bu yıl Çanakkale zaferinin 100. yılı olmasına rağmen, çocukluğumuzdan beri Çanakkale destanıyla büyütülmemize rağmen Çanakkale filmleri kimsenin umurunda değil.
Şimdi deniz zaferinin 100. yılı olan 18 Mart’ta, son çekilen Çanakkale filmi vizyona girecek... Son Mektup...
Fragmanı izledim ve etkileyici buldum.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteğiyle, 100 ülkede vizyona girecek bu film de izlenmezse büyük bir Türk yalanı daha ortaya çıkacak...
Belki de Çanakkale destanının bizi heyecanlandıran bir şey olmadığı kanıtlanacak...
Paylaş