YENER Süsoy’un Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’le röportajını okudunuz mu?
Türkiye, iki haftadır bunu konuşuyor.
Özellikle o "ayağa basma kısmı" ve bunu Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ınnasıl yorumladığı konuşuluyor.
Biz de, bizim penceremizden gördüklerimizi aktaralım.
Başbakan Erdoğan, siyasi geçmişleri söz konusu olduğunda, "Milli Görüş gömleğini çıkardık" diyor.
Gerçekten de, bugün Ak Parti’nin önde gelen isimleri, artık farklı bir siyasi çizgideler.
Bunu yeterli görmeyenler olabilir.
Samimi bulmayanların olduğunu da biliyoruz.
Ama bazı konular var ki, tam bir "değişim turnusolu"...
Örneğin Avrupa Birliği...
Daha birkaç yıl önce hele dost sohbetlerindeki sözleri, tek kelimeyle "inanılmazdı"...
Bu konuda hakkı teslim edilmesi gereken tek isim var.
Ak Parti kurucusu ve Yeni Şafak yazarı Prof. Dr. Nazif Gürdoğan.
Yazdıkları ve söyledikleriyle sadece o "aykırıydı".
Sonrasını biliyorsunuz.
Yeni bir parti kuruldu ve iktidara geldi.
Eski günlerdeki "sembol" ve genç isimlerin neredeyse tamamı, yeni yapıda yerlerini aldılar.
Bir yurtdışı gezisinde, Cengiz Çandar’ın önde gelen üç ismi sayıp, "Tayyip, Abdullah, Abdüllatif; bu nasıl Türkiye partisi" diye takıldığını hatırlıyorum.
* * *
1994 yerel seçimlerinde kazanılan başarı, Selamet-Refah-Fazilet çizgisini iktidara taşıyan ilk adımdı.
Başarının ardından öne çıkan "sembol" iki isim farklıydı.
İstanbul ve Ankara’nın "fatihleri".
Recep Tayyip Erdoğan ve Melih Gökçek.
Bu isimler, partileşmeye giden ilk çekirdekte yer aldılar.
Sonrasında Melih Gökçek’siz bir dönem geçti.
Daha sonra, o da partideki yerini aldı.
Fazilet Partisi’nde yeni liste hazırlıkları yapılırken, Recep Tayyip Erdoğan ile Abdullah Gül’ünisimleri öndeydi.
Onlar, ilk gençlik yıllarından beri İstanbul’da muhafazakar hareketlerin içindeydiler.
Biri Akıncılar’da, diğeri Milli Türk Talebe Birliği ve Büyük Doğu’daydı.
Fazilet Partisi’nin okongresinde, Erbakan Hoca’ya rağmen Abdullah Gül aday olacaktı.
Recep Tayyip Erdoğan siyasi yasaklıydı.
Bir kandil akşamı, kutlama için çalışma ofisine uğradım.
Abdullah Gül’ü yolcu ediyordu.
Onun kendi kullandığı arabaya yöneldiğini görünce, birkaç saniye içinde eskortlu, korumalı bir konvoy oluşturdu.
Dönüş yolculuğunu genel başkan adayına uygun hale dönüştürdü.
Yanımdaki arkadaşın kulağına, "biri genel başkan adayı, diğeri ise siyasi yasaklı" dediğimi hatırlıyorum.
Ve eklediğim: "Bugün yasaklı olduğu yanıltmasın, siyaset onun genlerinde var."
Aslında roller çok değişmedi.
Böylesine eski ve "sınanmış" bir ilişkide, tarafların bir diğerine, yeri geldiğinde "lisanıhal" ile anlatacakları olur.
Bir bardak suda fırtına koparmanın anlamı yoktur.
Abdullah Gül tarafından bakılınca, "sakınılan göze çöp batmıştır"...
Yener Süsoy iseson yılların çok konuşulan bir röportajına daha imza koymuştur.