Yahudiler de “soykırım” derse; dış politikada zor tercihler...

Amerika’daki etkili Yahudi lobisinin en etkili kuruluşu sayılan Anti-Defamation League’in başkanı Abraham Foxman’ın, 1915’i “soykırım” olarak değerlendirdiğini söylemesi, Yahudilerden Türkiye’ye “soykırım golü” nitelemesine yol açtı.

Haberin Devamı

ADL’in “yeni pozisyonu”nun Ankara’da yarattığı sıkıntı, bu kuruluşun, bugüne dek, Türkiye’ye “en müzahir” Yahudi kuruluşlarının başında gelmesi. Dahası, Foxman’ın çok hararetli bir “Türkiye sempatizanı” olduğu da bilgilerimiz dahilinde.

Foxman’ın açıklamasından önce Holocaust mağduru, Nobel ödülü sahibi ünlü Yahudi şahsiyet Eli Wiesel ile görüştüğünü ve açıklamanın bu görüşme üzerine yapıldığı bildirmesi, söz konusu “pozisyon”a “moral ağırlık” kazandırıyor.

Ankara’dan gelen ilk “asabi sinyaller”, bu gelişmenin Türkiye’deki “Yahudi cemaatinin durumunu” ve Türkiye-İsrail ilişkilerini zora soktuğu. Asıl zora girmesi gereken, Türkiye-ABD ilişkileri olmak durumunda; zira ADL bir İsrail değil Amerikan kuruluşu. Eylül ayında Amerikan Kongresi’nin önüne gelecek olan “Ermeni soykırım tasarısı” ise, İsrail değil, Amerikan yasama organının gündeminde.

Haberin Devamı

ADL Başkanı Foxman’ın açıklamasıyla, “Türkiye’deki Yahudi cemaatinin durumunun zora gireceği”nden söz etmek, bu topluluğu kendi vatandaşımız olarak görmek yerine, “İsrail’in Türkiye’deki beşinci kolu” gibi değerlendirmek anlamına gelir ki, bu, isabetli bir yaklaşım olmaz.

Elbette ki, Türkiye’deki Yahudi cemaatinin İsrail ile yakın ve yoğun ilişkileri var. Bu ilişkiler, iki ülke arasında bir “köprü” oluşturulmasında da rol oynuyorlar. Hatta daha da ileri gidelim, İsrail, Türkiye Yahudilerinin “ulus-devleti” sayılır. Bu bakımdan, Türkiye’deki Ermeni cemaatinin Ermenistan ile ilişkilerinden pek de farklı değildir.

Peki, Türkiye, Türkiye Yahudileri için nedir?

Onların 500 küsur yıllık vatanlarıdır. Türkiye Devleti de, onların vatandaşlık bağı ile bağlı oldukları devlettir.

Amerika’daki bir Yahudi kuruluşunun aldığı bir pozisyondan ötürü, Ankara’nın canı sıkılacak ve bu Türkiye Yahudi cemaatinin durumunu zora sokacak olursa, bunun adı “anti-Semitizm”e varır ve 1915’e ilişkin iddialara “moral meşruiyet” kazandırır.

Dolayısıyla, “vatandaşlık hukuku”nu siyaset yoluyla ihlal etmemek, modern devlet anlayışının gereğidir.

Haberin Devamı

 

***     ***    ***

 

ADL Başkanı Abraham Foxman’ın “Son dönemde yaşanan tartışmalar ve Yahudi cemaatinin birliği konusundaki kaygılar nedeniyle Ermenilerin yaşadığı trajediyi yeniden gözden geçirdik. Tekrar düşündüğümüzde bu eylemin soykırıma tekabül ettiğini gördük” açıklaması, Türkiye’deki Yahudi cemaati ve İsrail nezdinde de sıkıntı yaratmışa benziyor.

Basına yansıyan haberlerde, Yahudi cemaati adına yapılan açıklamada, “ADL’in pozisyonunu paylaşmıyoruz” ifadesi dikkat çekiyor. İsrail hükümeti de yaptığı açıklamada, 1915’i “trajedi” diye niteleyerek taraflara “tanımlardan kaçınarak diyaloga girme” çağrısında bulundu.

Şimdi bundan ötürü İsrail’e karşı ne tutum alınması gerekecek ki?

Haberin Devamı

Yoksa, biz Türkiye olarak, “soykırım” bir yana, 1915’in bir “trajedi” dahi olmadığı tavrında mıyız?

Kendi tarihimizle yüzleşmekten ve bunu özgürce tartışmayı bırakıp, Ankara’nın basmakalıp resmi söylemine kendimizi “rehin” kıldığımız sürece, işler gelir bugünkü noktaya dayanır ve bize de fazla “manevra alanı” bırakmaz.

Nitekim, işin, ADL ile de sınırlı olmadığı anlaşılıyor. ADL kadar önemli bir Amerikan Yahudi kuruluşu olan American Jewish Committee’nin Genel Başkanı David Harris’in de İsrail’in Jerusalem Post gazetesine yazdığı yazıda, 1915’te yaşananların “soykırım” olarak tanımlanacağı sinyalini verdiği belirtiliyor.

Unutmayalım, Amerikan Temsilciler Meclisi’nin yarıya yakın üyesi, 225 kişi, “soykırım yasa tasarısı”nın Eylül’de görüşülmesine imza vermiş durumda ve tasarının başını çeken ise Amerikan Temsilciler Meclisi’nin Demokrat Başkanı Nancy Pelosi.

Haberin Devamı

En önemli Amerikan Yahudi kuruluşlarının da “yeşil ışığı” ile bu kez tasarının yasalaşması ihtimali, her zamankinden daha fazla.

 

***          ***       ***

 

Ne oldu? Ne oldu da, Ankara’nın son on yıldır Amerika’daki “en güvenilir dağlarına kar yağdı?”

İlk kestirme cevap, Türkiye’nin son zamanlarda özellikle “enerji alanı”nda, Washington’u kızdıracak tarzda, İran ile yakınlaşmaya girmesi ve bazı anlaşmalar imzalaması.

İsrail ve onun ölçüsünde, Amerikalı Yahudiler için İran, adeta “bir numaralı düşman” konumunda. Türk dış politikasındaki bu açılımın “rövanşı” mı bu acaba?

Bu soruya “evet” diyebilmek için, elimizde şu anda açık ve kesin veriler yok. Olabilir.

Haberin Devamı

Eğer, gerçekten böyle ise, Türkiye, İran’la ilişkilerini “geri vites”e takmalı mı? Bunu yaptığı takdirde “enerji stratejisi”ni yeniden ne şekilde tanımlamalı?

Türkiye konumundaki ülkelerin dış politika tercihleri olağanüstü zordur. Bu son gelişmenin bize öğrettiği bu. Hem İsrail, hem İran, hem Irak hükümeti, hem Irak Sünnileri, hem ABD, vs. vs. herkesle “sıfır maliyetli” bir dış politika izleyebilmek imkansız.

Her attığınız adımın, bir “maliyeti” ister istemez olacak. Önemli olan dış politikadaki “ka^r marjı”nızın ödeyeceğiniz “maliyet”ten fazla olması.

Bir “stratejik vizyonu”nuz varsa, sorun yok. Yoksa ve en önemlisi 21.Yüzyıl’da kendinizi geçmişin “dogmaları”ndan kurtaramamışsanız, dış politikada her gün oradan oraya savrulursunuz.

“Ka^r marjı en düşük” ve “en yüksek maliyetli dış politika” budur.
Yazarın Tüm Yazıları