Paylaş
Ellis Adası, bir zamanlar deniz yoluyla “taşı toprağı altın” Amerikan ülkesine ya da New York’a gelen göçmenlerin ayaklarını ilk bastıkları yerdir. Hürriyet Heykeli ona çok yakındır ama Ellis Adası’nın değil, ancak bizim Kardak’tan (ya da Yunanlıların İmia’sı) biraz daha hallice ama adı ada olan bir kayalığın üzerine oturtulmuştur. Liberty Island’ın.
Bu, birinci düzeltme.
İkinci düzeltme, Perşembe gecesi Waldorf Astoria’da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül onuruna verilen yemekte kötü şöhretli Zimbabve Devlet Başkanı Robert Mugabe’den gayrı masasında Bosna Hersek Dönemsel Cumhurbaşkanı Haris Silayciç, Makedonya Cumhurbaşkanı Crvenkovski ve Tacikistan Cumhurbaşkanı İmamali Rahmanov’un oturduğunu yazmış olmamızla ilgili.
Cumhurbaşkanı’nın Başdanışmanı, söz konusu isimlerin ilan edildiğini ama Abdullah Gül’ün masasında oturmadıklarını söyledi. Haberin kaynağı, haber ajansları idi. Söz konusu isimleri, Gül’ün masasına oturtan onlardı. Başdanışmanın dikkatini çeken benim de dikkatimi çekmişti. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yanında Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Nabi Şensoy oturuyordu. Adı geçen cumhurbaşkanları salonda olsalar, Büyükelçi Şensoy’un yerinde aralarından birinin oturması gerekmez miydi?
Göre göre bu hataya nasıl düşmüş olabileceğim konusunda kendimi sorguladım. O isimlerin hemen hepsi, “Turkish Cultural Center”in yemeğinden önce “Turkish Center”ın –bu resmi Türkiye-düzenlediği resepsiyonda “Türkevi”ndeydiler.
Haris Silayciç’le eski Bosna günlerini yadettik. Benazir Butto’nun eşi, Pakistan’ın çiçeği burnunda cumhurbaşkanı Asif Ali Zerdari de geldi. Yıllar önce bir Bosna seyahati vesilesiyle onu da tanımıştım. Bu kez görüşme fırsatımız olmadı.
Türkevi’nde o gece, nice devlet başkanı vardı; Liberya Cumhurbaşkanı da ve Carl Bildt gibi Avrupalılar da.
O gece, Türkiye’nin dışarıdan görünüşünün içerdekinden farklı olduğuna kolaylıkla hükmedebilirdiniz...
*** *** ***
Carl Bildt, Türkiye’nin AB içinde, kendisininkinden bile daha kararlı ve tartışmasız en ağırlıklı sesi. Türkevi’nde karşılaştığımızda bol bol AB ve Türkiy-AB konuştuk. Şu günlerde Carl Bildt’in önceliğinin ne olduğunu İsveç Başbakanı iken ülkesini çıkarttığı muazzam ekonomik ve mali krizden yola çıkarak Amerika’ya bir dizi öğüt verdiği “Lessons for the U.S.” (ABD’ye Dersler) başlıklı New York mahreçli yazısında okuduğumuz vakit şaşırmıyoruz.
Şöyle diyor Carl Bildt:
“Burada küresel ekonomi için bu unutlmaz günlerde Birleşmiş Milletler’de bulunmak kesinlikle bir olay. Gerçi bizler, dünyanın her yönünden gelen siyasi liderlerin küresel siyasetlerle uğraşması bekleniyorsa da, Washington ile Wall Street arasındaki yoğun sürecin dev BM binasındaki atmosferi de etkiliyor olması, hiç kimse için şaşırtıcı olmamalıdır.”
Şaşırmadık zaten. Biz de o dünya ekonomisi açısından o unutulmaz günlerde New York’taydık. Hem o dev BM binasında, hem de Wall Street’te New York Borsası’nda bulunduk.
Wall Street’te olanlar-bitenler, hiç kuşkusuz, dünyanın her yerinde yaşayan herkesi ilgilendiriyor; derece derece herkesi değişik düzeylerde, değişik boyutlarda etkiliyor.
BM binası ise daha ziyade “Üçüncü Dünya Siyaset Borsası” işlevi görüyor. Orada, Amerikan sınırları içinde ABD’ye veryansın etmenin keyfi ve imtiyazı yaşanıyor. Ayrıca, en çarpıcısı Afrikalılar olmak üzere, Üçüncü Dünya liderlerinin kişilik ve kimlik buldukları, çok ender yurt dışı okazyonlarının başında geliyor BM binası.
BM binasında dolanırken, yıllar önce Kıbrıs zirveleri vesilesiyle her köşesine girip çıktığım, hafta sonları uyumak için adeta zalim bir zevkle Güvenlik Konseyi salonunu seçtiğim dev binada bunca yıl aradan sonra dikkatimi çeken pasaklı, pejmürde bir görünüş. Üçüncü Dünya hali, ister istemez, BM binasına da damgasını vurmuş.
Bu bina, hafta boyunca Genel Kurul salonu kürsüsünden Amerika’ya atıp tutarken, bir yandan da Carl Bildt’in altını çizdiği gibi Washington-Wall Street arasındaki sürece dikkat kesilmişti. Dünyadaki nice ülkenin kaderi, Amerikan Kongresi’nden 700 milyar dolarlı kurtarma paketinin çıkıp çıkmayacağına bağlıydı.
Bu sonucu beklemeden ama kararın çıkacağını sezerek Türkiye’ye yollanıyoruz...
*** *** ***
Pazar günleri New York Times gazetesinin ekleriyle birlikte kaç sayfa çıktığına bakarsanız, gününüzü gazeteyi okumadan sayfaları saymakla tüketebilirsiniz.
Bu muazzam yığınağın arasında upuzun New York-Brüksel-Ankara-İstanbul uçuşunda okumak için okuyabileceklerini ayırıyorum. Ekonomiden hiç anlamadığım halde, seçtiğim eklerin çoğunluğunun son mali krizle ilgili olduğuna bakılırsa, nasıl ve özellikle New York’ta “tarihi günler” yaşanmakta olduğunu varın size anlayın.
New York Times’ın Pazar eklerinin”İş Dünyası”na ilişkin olanın bir mizanpaj harikası olan kapak sayfasına topu topu iki yazı yerleşmiş. Birinin başlığı Wall Street, R.I.P.”, diğerinin ise “What’s Free About Free Enterprise?” (Hür Teşebbüsün Nesi Hür?).
İkinci yazı anlaşılacağı gibi, Amerikan devletinin duruma müdahalesinin kapitalizmin temel felsefesine müdahale sayılabileceği sorunsalını işliyor. Bu müdahaleyi kaçınılmaz görüyor ve yazı şöyle bitiyor:
“Geleceğe doğru ilerledikçe ve kriz en sonunda tarihe karıştığında, ekonomik sistemimizin toprağı sarsan bu temel ilkesine inen darbeye ilişkin ne yapacağız? Bu sorunun cevabını bilmiyorum. Ama, sormamız gerekiyor.”
Daha önceki ve ana yazı ise, başta Goldman Sachs olmak üzere Wall Street devlerinin ve bizzat Wall Street’in muhteşem bir öyküsü. Goldman Sachs’a kelime oyunu yapılarak Goldmine (Altın Madeni) Sachs denirmiş.
Wall Street’in para basan devinde çalışan 36,522 kişi, geçen yıl ortalama 600,000 dolar kazanmış ve buna sekreterler de dahilmiş.
Goldman Sachs’ın CEO’sunun geçen yıl itibarıyla kazandığı para –yanlış okumuyorsunuz- 68,7 milyon dolar.
Zaten yazı, “Wall Street. Hollywood ve Washington gibikendi başına koca bir dünyayı anlatan iki basit kelime. Büyük egoların dünyası. Ödünç para ile insanların zar attığı bir dünya. Bilgisayarlarla yönlendirilen gergin ticari faaliyetlerin dünyası. Daha büyük karlar ve daha büyük yatlar, daha hızlı arabalar ve üst düzey yöneticileri için daha pahalı tablo koleksiyonları edinmek için Wall Street...” diye başlıyor.
Kongre’nin 700 milyar dolarlık kurtarma paketinden sonra kolay para ve büyük karlar döneminin artık geride kalacağı tezi yazıda işleniyor.
Karmaşık duygular ve düşünceler ile New York’tan Türkiye’ye bayrama uçuyoruz.
İyi bayramlar...
Paylaş