Paylaş
Karşımda bu sözleri söyleyen kişi Avukat Fırat Anlı. Diyarbakır’da birçok insanın unutulmaz acı anılarının geçtiği, birçoklarının işkence altında can verdiği Diyarbakır E Tipi Cezaevi’nin önünde buluştuk. Hasan Cemal’le birlikte CNN Türk’te başladığımız “Tecrübe Konuşuyor” adlı televizyon programı için cezaevi binası önünde sohbet ettikten sonra, sohbetimize Diyarbakır Cezaevi’nin karşısındaki bir dükkanda devam ederken, ağzından birden bu cümleler çıkıyor.
Fırat Anlı, DTP’nin “düşürülemeyen kalesi” Diyarbakır’ın İl Başkanı. Deneyimli ama çok genç bir politikacı. Hasan Cemal’e 1990’lı yıllarda kendisiyle tanışmış olduğunu hatırlatırken, “HADEP İl Başkanıydım” diyor ve gülerek ekliyor, “Ben Süleyman bey (Demirel) gibiyim. Yedi kere gittim, sekiz kere geldim.” Hem uzun süredir siyasetin içinde ve deneyimli, hem de çok popüler. “DTP tabanı” adeta bir konsansüs halinde onun DTP Genel Başkanı olmasını istemişti. Ve çok da genç. 1971 doğumlu. Daha 40’ında bile değil.
Kürt sorununun en önemli veçhelerinden birinin “Türk sorunu” olduğunda yani “Kürtlerin Türklerin vicdanlarını kazanması gerektiği” idrakine sahip olanlar biri. Diyalogtan yana; görüşleri Türkiye’de bazılarını ne ölçüde rahatsız edecek olsa bile, “çözüm” için konuşulabilecek insanların başında geliyor.
“Kürt Açılımı” ile oluşan bu “konuşma fırsatı”nın kullanılabileceği son kuşağın mensubu. Zira, bir sonraki kuşak –ki, Diyarbakır nüfusunun yarısının 0-19 yaş arası olduğunu hatırlatalım- Fırat Anlı’nın, birçoklarının da mutabık olduğu, tanımıyla “ruhi kopuş” içinde.
Bu “ruhi kopuş”, Türkiye’nin Doğu’su ve Batı’sı ile bu “iletişimsizlik durumu”, PKK’nın ve bir başka deyimle “sorun”un “şiddet boyutu”nun en önemli “gıda kaynağı”.
Kürt Açılımı’nda rol alan ve alacak tüm aktörlerin gözden kaçırmaması gereken en can alıcı nokta belki de bu.
*** *** ***
Bu “aktörler”den biri, kuşkusuz, Diyarbakır’ın bir başka son derece popüler ve o da hem deneyimli, hem de yine çok genç –o da 1971 doğumlu- Belediye Başkanı Osman Baydemir.
Şunun şurasında yüzde 66 gibi müthiş bir oy oranıyla yeniden Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı seçileli 6 ay bile olmayan Osman Baydemir, “vicdanların ortaklaşması” üzerinde duruyor.
1 Eylül Dünya Barış Günü’nde Diyarbakır’da 100 bin kişi önünde yaptığı ve Türkiye’nin batısında çok olumlu yankılanan konuşmanın tam metnini uzatıyor. Kürtçe başladığı, Türkçe sürdürdüğü ve Kürtçe bitirdiği konuşmanın büyük basında yer almayan can alıcı şu bölümlerini aktarmalıyım:
“Ey Türk anneleri; sizin yaşadığınız acı elbette ki büyük bir acıdır. Ama emin olun sizin yaşadığınız acı kadar Kürt annelerinin yaşadığı acı da bir o kadardır. Sizlerin her defasında gözyaşı döktüğünüz, filintanız, evladınızın bir mezar taşı var ama bu coğrafyadaki annelerimin evlatlarının bir mezar taşı dahi yok, onların evlatları asit kuyularına atıldılar, gözaltında kaybedildiler. Şimdi acılarımızı yarıştırarak, acılarımız arasına bir ayırım koyarak onurlu bir barışa ulaşma şansımız yoktur. O halde gelin bütün askerlerin, bütün gerillaların, bütün sivillerin, bütün polislerin anısını ortaklaştıralım. Tıpkı Çanakkale’de olduğu gibi hepsinin anısına hem Diyarbakır’da hem de Ankara’da ortak barış ve uzlaşı, birlikte yaşam anıtları kuralım. Acılarımızı ortaklaştırırsak vicdanlarımızı da ortaklaştırırız. Vicdanlarımızı ortaklaştırırsak geleceğimizi de ortaklaştırırız.”
İşte “vicdanlarımızın ortaklaştırılması”nın ana fikri bu cümlelerde.
Osman Baydemir, “Çanakkale’de Türkler ve Kürtler omuz omuza savaştılar. Toprağa birlikte düştüler. Cumhuriyeti birlikte kurdular deniyor. Bundan sonra Kürtlerin kimliği inkar edildi, dilleri yasaklandı ve işler bu noktalara geldiyse, o taktirde ortada çözmemiz gereken bir yanlışlık var” sözleriyle içinde bulunduğumuz döneme dikkat çekiyor.
Nitekim, 1 Eylül’de hala gönderme yapılan o konuşmasında bu konuda şöyle konuşmuştu: “Dün Çanakkale Şehitliği’ne çiçek koyanlar, ‘İşte burada Türk’ün de Kürdün de atası yatmaktadır’ diyenler çok iyi bilmeliyiz ki omuz omuza savaşan Türkler ve Kürtler Çanakkale’de bir gün evlatlarının, Kürtlerin dillerinin yasaklanacağını biliyorlar mıydı? Bunun için mi koyun koyuna savaştılar, omuz omuza savaştılar, toprağa gömüldüler?”
Bütün bunların konuşabildiği çok önemli bir sürecin içinden geçiyoruz. Bütün bunları konuşmaya başlamak, konuşmayı yaymak, genişletmek ve derinleştirmek “çözüm umutlarını” da besliyor.
Diyarbakır’ın merkezindeki Hasanpaşa Hanı’nda dün sabah otururken, bir Diyarbakırlı yanımıza yaklaşıyor, “İyi bir finale geliyoruz. Devam edin. Desteğinizi esirgemeyin” diyor.
İnsan, bu olguya Diyarbakır’da her lahza tanık oluyor. Pazartesi gecesi, Hasan Cemal ile birlikte CNN Türk ekranında başladığımız “Tecrübe Konuşuyor” adlı televizyon programı henüz bitmiş, ayağa kalkmıştık. Yapımı 1527’ye uzanan Deliller Hanı’nın (Kervansaray) avlusunda bizleri dinleyenlerden yaşlı, başı beyaz yaşmaklı bir kadın yanıma yaklaştı. Nur yüzlü tabir edilen yaşlı kadın tiplerinden. Yüzünde çileli bir hayatın çizgileri yerleşmiş. Benim elimi sıkıp, Kürtçe bir cümle söyledi. İçinde Türkçe “Barış” sözcüğünü anlayabildim sadece. Avukat Meral Danış Beştaş, “Dört evladını bu savaşta yitirmiş bir anne” diye tanıttı onu; ve “Size ‘Barışa Emanet Olun’ dedi” diye ekledi...
*** *** ***
Bu noktada Osman Baydemir’in şu sözlerini de kayda geçirelim:
“Barışı inşaya soyunanlar mutlaka bedellerini de göz önünde bulundurmalıdırlar. Ama her halükarda alın terini göz yaşına yeğlemeliyiz. Emek sarf etmesini göz yaşına yeğlemeliyiz. Kürt siyasetçisi de, Türk siyasetçisi de, Kürt aydını da, Türk aydını da, hükümeti de, muhalefeti de, DTP’si de daha cesur olmak zorundadır.”
Hayli “kırılgan” ve “mayın döşeli” bir zemin üzerinden “iyi bir finale” doğru ilerlemek, büyük ölçüde “siyasi cesaret” gerektiriyor.
Önceki gece Kervansaray bahçesinde televizyon programının çekimini yaparken, sürekli havalanan jetler birbirimizin sesini duymamızı engelleyecek boyuta varmıştı.
Diyarbakırlıların çoğunun kanaati, jetlerin gecenin o saatinde, teravih namazı kılındığı sıralarda ardarda havalanmasının bizlere “mesaj” göndermekle olduğu idi. Öyle miydi, değil miydi bilmiyorum ama Hasan Cemal’in “Diyarbakır’da geceleri jetler havalanmadığı vakit, Kürt sorunu çözülmüş olacak” sözü doğruydu.
O “iyi finale” varmak için ise “siyasi cesaret” şart.
O “siyasi cesaret”i beslemek için “Kürt Açılımı”ndan konuşmaya, “vicdanları ortaklaştırmaya” devam.
Yarın Mardin-Derik’ten, Kasr-ı Kanco’dan Ahmet Türk’le devam...
Paylaş