Paylaş
Ona göre, bunun başlıca iki gerekçesi var:
1-Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Kürtler’in desteğine duyduğu mecburiyet;
2-Kürtler’in bölgede “kingmaker” yani bir tür “belirleyici güç” olarak sahneye çıkmış olması.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin “provası” olarak kabul gören 30 Mart yerel seçimlerinde Erdoğan’ın yüzde 43 oy elde etmesine karşılık, muhalefetin (CHP+MHP) oy toplamının yüzde 44 olduğuna değiniyor. Aradaki açığın “Kürt siyasi hareketi”nin (bunu, bu sözcüklerle belirtmiyor, ima ediyor) oy potansiyeli ile kapatılması gerektiği üzerinde duruyor.
“Erdoğan ile ana muhalefet arasındaki eşit bölünmenin, Türkiye Kürtleri’nin belirleyici güç (kingmakers) olacağı anlamına geliyor. Onlar (Kürtler) için Erdoğan’ın otoriterleşmesi kaygıları, Irak’ta bir bağımsız Kürt devletini sağlama almaktan ve Türkiye’de kendileri için daha iyi bir çözüm elde etmekten sonra geliyor. Erdoğan, her ikisini de sağlayacak adamın kendisi olduğunu bildiriyor.”
Bu noktada devreye, “Barzani faktörü” giriyor. Türkiye’nin
artık bir bağımsız Kürt devletine eskisi kadar asabi olmadığının gerekçelerini öne süren ve burada Hüseyin Çelik’in FT demecine gönderme yapan yorumcu, “Irak Kürdistanı’nın Türkiye’ye artan ekonomik bağımlılığının Ankara’da (bağımsız Kürt devletine) direnişi dağıttığı”nı ileri sürdükten sonra, “Barzani de Erdoğan için Öcalan ve militan Kürt İşçi Partisi (PKK) ile konuşmalarında yararlı bir müttefik olduğunu gösterebilir” görüşüne yer veriyor.
Marc Champion, Irak Kürdistanı’ndan henüz dönmüş olan Stephen Cook’un kendisine şu “tespiti” yapmış olduğunu aktarıyor: “Barzani, Erdoğan’ı Türkiye’nin kralı ve Erdoğan, Barzani’yi Kürdistan’ın kralı yapabilir. Bu, Irak’ın parçalanması için güçlü bir lobi.”
Bunun, ABD nezdinde “Irak’ın parçalanması” için “güçlü bir lobi” olduğuna kuşku yok ama Erdoğan’ın ve Türkiye’nin gerçek eğiliminin böyle olduğu kuşkulu. Ayrıca, “Türkiye-Kürtler denklemi”nde Türkiye’nin başındaki bir Erdoğan’ın Barzani’yi “Kürdistan kralı” yapabilecek konumda olduğu doğru da Tayyip Erdoğan’I, “Türkiye’nin kralı” yapabilecek “denklemin Kürt unsuru” Mesut Barzani değil, Abdullah Öcalan.
Şöyle de söylenebilir: Mesut Barzani, Abdullah Öcalan’a rağmen Tayyip Erdoğan’ı “Türkiye’nin kralı” yapamaz. Abdullah Öcalan’ın da “onayı” olursa o takdirde, Mesut Barzani’nin, Erdoğan’ın “Türkiye krallığı”na desteği işlevsel olabilir.
Tayyip Erdoğan’a hiçbir sempatisi olmayan ve hatta ona ilişkin düşmanca sayılabilecek görüşleri yıllardır ortaya koymuş olan Amerikalı bir neo-con, neo-con’ların en önemli organı Commentary dergisinde yazdığı makalede, “Türkiye-Kürtler denklemi”nin bu “üçlü yapısı”nı yakalamış. Ama o, hayli iddialı bir yorum ile ve bazılarına sorunlu gelebilecek ama ilginç bir akıl yürütmeyle, Erdoğan’ın tutturduğu yolun, “Kürdistan’ın bağımsızlığı”na ve kendisi için “Türklerin sultanı” olmaya gittiğini şöyle yazıyor:
“Eğer Erdoğan, Kürtler’e vaadettiği reformları yerine getirirse, o takdirde bu, Türkiye’yi federalizm yoluna sokacaktır, o yol bağımsızlığı gösteriyor. Türkler Öcalan’ın serbest bırakılmasına da hazırlanmalıdır. Öcalan’ı terörist sayıyor olabilirler ama Erdoğan onu vazgeçilmez adam yaptı. Öcalan’ın önce tecritten kurtarılması ve sonra da hapishaneden tümüyle çıkartılmasından başka hiçbir sonuç yok. Öyle bir durumda, Kürtler ve birçokları onu bir Kürt Mandela’sı olarak selamlayacaklardır. Demografi de Kürtler’in yanında. Erdoğan, dini dayanışmanın milliyetçiliğin üstesinden geleceğini umabilir ama bu safça bir umuttur. Türkiye Kürtleri bir devlet kokusu alabilirler ve yanıbaşlarındaki Irak Kürtleri bu rüyayı gerçekleştirmek üzereyken, Anadolu Kürtleri’ni aynı sonuçtan mahrum etmek olamaz. Harita değişiyor. Yüzüncü yılını kutladığı sırada Türkiye haritasının çok farklı olacağını umabilirsiniz. Bu gerekleştiğinde, Türkler, Erdoğan’ı sultanları olarak selamlayabililer. Yeni Kürdistan ise para biriminin üzerine, Öcalan ve Barzani’nin yanısıra Erdoğan’ı da bunu mümkün kılan adam olarak yerleştirmelidirler.”
Bu görüşlere ters bir görüş ve öneri Leslie Gelb’den geldi. Kendisine yönelik “Irak’ın parçalanmasını savunduğu” iddialarının doğru olmadığını bildiren Gelb, NYT için “Irak parçalanmamalıdır” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Irak’ın parçalanmamasının gerçek ve gevşek bir “federalizm”den geçtiği üzerinde durarak ve Irak’ın Kürt, Sünni ve Şii bölgelerine ayrılması ve “her birinin kendi iç yasalarından, yönetiminden ve iç güvenlikten sorumlu olması gerektiği” görüşünü bir kez daha ortaya atarak, söz konusu “gevşek federalizm”in Irak’ı birarada tutabilecek “tek yapıştırıcı” olacağının altını çizdi.
Bağdat yani “merkez”in sadece dış politika, savunma ve petrol gelirinin hakkaniyetli dağılımından sorumlu olan ayrı bir “federal bölge” olması gerektiğini, ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden ile birlikte çok önceden savunmuş olan Gelb, günümüz şartlarında, öncelikli olan “Cihadi güçler ile savaşmak ve federalizm için bundan sonra bastırmak” olduğunu bildirerek, “En acil görev, IŞİD’in yeni yerler ele geçirmesini önlemektir” diyor.
Önerdiği stratejinin –Washington’da giderek taraftar toplayabileceği için önemli- “ikinci adımı”nı “Suriye Cumhurbaşkanı Başşar el-Esad’ı Irak’taki cihadilere göre konumlamak” olarak ifade ediyor. Başşar’ın geçen hafta IŞİD’e karşı hava saldırılarında bulunmuş olduğunu hatırlatıyor ve bunun “Irak ve Suriye’nin tek bir stratejik, anti-cihadi savaş alanı” olduğunun göstergesi olduğunun altını çiziyor.
“Bölgede Amerikan tehditleri için en büyük tehdit Esad değil IŞİD’dir” görüşünden yola çıkarak, ‘Obama, aynı şekilde tehdit altına bulunan diğerlerine de çağrıda bulunmalıdır: İran, Rusya, Irak Şiileri ve Kürtler, Ürdün Türkiye ve hepsinin üzerinde bölgedeki en iyi silahlanmış güçlere sahip bulunan siyasi lidere, Esad’a. Bu uzlaşma çözümünün bir bölümü Suriye rejimi ile isyancıların büyük ölçüde birbirleriyle uğraşmaktan vazgeçmeleri” cümleleriyle dikkat çekici bir öneri geliştiriyor.”
Bu yaklaşım, bir “Washington pozisyonu” haline gelirse, Türkiye’yi (Erdoğan’ı) çok zora sokabilir. Böylesine bir bölge jeopolitiğinde Türkiye’nin “Sünni sultan adayı” ne yapacaktır?
IŞİD ve benzerleriyle –yani Suriye’deki mezhepçi rejim ile Irak’taki Şii merkeze karşı savaşan Selefi ve “cihadi” de olsalar Sünni güçlerle- köprüleri atacak mıdır?
Erdoğan, bir on yıl daha kendisini iktidarda tutmak için Kürtler’in desteğine ihtiyaç duyarken, Kürtler de bir yüzyıllık rüyalarını gerçekleştirmeye çok yaklaştılar ve “bağımsız Kürdistan” ve/veya “Türkiye’de özerk Kürdistan” için Erdoğan’a ihtiyaç duyuyorlar.
Jeopolitik, konjonktür ve Erdoğan’ın ihtirasları öylesine içiçe girmş durumda ki, Tayyip Erdoğan’ın önüne çok zor seçenekler koyuyor:
Türkiye Cumhurbaşkanı seçilmek ile Türkiye’yi de aşarak Ortadoğu’nun “Sünni sultanı” olabilmek aynı şey değil.
Kürtlerin desteği olmadan ise, hiçbirisi mümkün değil.
Paylaş