Paylaş
Tayyip Erdoğan ismi çevresinde bunca zamandır yapılan spekülasyon nedeniyle, Erdoğan ismi aday olarak ilan edilseyde kimseyi şaşırtmayacaktı ama bunun Türkiye’nin önündeki süreçte asker ve “laikçi orta sınıflar” ile Cumhurbaşkanlığına da tırmanan –onların gözünde- “Türk ılımlı İslamı” arasında yeni ve ucu belirsiz bir “gerilim süreci”ne yol açacağı tahmininden ötürü, Türkiye’nin geleceğine ilişkin “soru işaretleri” ortadan kalkmayacaktı.
Oysa, Abdullah Gül isminin öğrenilmesi, aylardır, haftalardır Tayyip Erdoğan üzerinde odaklanmış “gerilim cephaneliğinin havaya uçması” gibi hissediliyor. Abdullah Gül’den başka hiçbir isim, bu algılama etkisini yaratamazdı.
Abdullah Gül Cumhurbaşkanı, Tayyip Erdoğan Başbakan. Böyle bir “model ülke Türkiye fotoğrafı”, bölgeden bakıldığında, Arap dünyasında her dönemden çok daha fazla ilgiyle izlenen ve hatta imrenme ve gıpta duygularını da harekete geçiren bir heyecana yol açıyor.
Türkiye ve devrim sözcüklerinin bölgede bir araya getirilmesine, bölgede bir kez daha tanık olmuştum. Hem de Yasir Arafat’ın ağzından dökülmüştü ve Abdullah Gül’ün de adı geçmişti.
2002 yılında Ak Parti’nin tek başına iktidara geldiği seçim zaferinden tam altı gün sonra, Ramallah’da İsrail kuşatması altındaki Yasir Arafat’ın karargahında, masada onun karşısındaydım. Türkiye seçimlerinin sonuçlarının “aslında bir devrim anlamı taşıdığını” söylemişti. Tayyip Erdoğan’ı tanıyıp tanımadığını sorduğumda, yardımcısını tanıdığını söylemiş ve ismini de hatırlamıştı: Abdullah Gül. “Bir kaç yıl önce beni ziyarete gelen bir Avrupalı parlamento heyetinde, o da vardı” demişti. Ben de ona, yeni Türk hükümetini onun kuracağını söylemiştim...
*** *** ***
Türkiye’nin çok muhtemel Cumhurbaşkanı’nın Abdullah Gül olacağını, “Irak ve bölge ülkeleri” konulu bir toplantıda iken, aanında cep telefonu mesajıyla Beyrut’ta öğrendim. Irak’a komşu bütün ülkelerden gelen, bazıları ülkelerinde ve bölgede tanınmış isimlerden oluşan topluluğa anında ilettim.
Birisi Tayyip Erdoğan’ı parmak ısırtıcı bir siyasi satranç oyuncusu olarak tanımlayarak, Cumhurbaşkanı adayı olarak Abdullah Gül’ün ismini ilan etmesini “şah mat” hamlesi olarak niteledi.
Beyrut’ta özellikle bizim ve bizden önceki kuşaklar arasında yabancı dil olarak Fransızca yaygın. Lübnanlı tanıdıklarıma, “Bu, bir estocade” dedim. Boğa güreşinde matadorun boğayı, Corrida’da yorup hırpaladıktan sonra iki boynuzunun arasına kılıcını saplama anına Fransızca “estocade” dendiğini ve bunun bir siyasi terim olarak kullanıldığını yıllar önce öğrenmiştim.
Abdullah Gül, ismi açıklandıktan sonra temas turlarına başladığında, ben, bizim toplantı sona ermiş olduğu için An Nahar (Sabah) gazetesine gittim. Arap dünyasının muhtemelen en modern gazete binası. Refik Hariri’nin öldürülmesinin ardından tüm Lübnan’ı sarsan iki siyasi suikast doğrudan An Nahar’ı vurdu. Önce, Lübnan’ın en kalburüstü düşünürlerinden, gazetenin köşe yazarı Semir Kassir, bir süre sonra da gazetenin genel yayın yönetmeni ve Beyrut milletvekili Gibran Tueni öldürüldü.
Her ikisinin de boydan boya camla kaplı odaları bıraktıkları gibi duruyor. Sandalyeleri Lübnan bayrağı ile örtülmüş. Camların altında, liderliğini yaptıkları ve Suriye’nin Lübnan’ı terketmesine yol açan yüzbinlerin katıldığı gösterilerin cereyan ettiği, bir köşesinde Refik Hariri’nin kabrinin bulunduğu koca meydan uzanıyor. Ve, camların sol yanında tüm güzelliği ile Akdeniz ve onu tepeden süzen Lübnan dağının yeşil yamaçları.
Yüzümüz Türkiye’ye dönük. “Cumhurbaşkanı Abdullah Gül-Başbakan Tayyip Erdoğan Türkiye’si formülü”nün Türkiye için taşıyacağı anlamı ve “bölgenin siyasi topoğrafyası”na muhtemel yansımalarını konuşuyoruz...
Telefon çalıyor. Refik Hariri’nin gazetesi, hükümetin sesi bilinen El-Müstakbel’in (Gelecek) yayın yönetmeni. “Türkiye ile ilgili gelişmeden haberin var mı?” diye soruyorum; “Birinci sayfada yerine koyduk bile” diyor, “Bu, bir devrim”...
An Nahar’dan çıkıp, tüm Ortadoğu’nun en tecrübeli siyaset adamlarından birine, Dürzi lider Velid Cunblat’ın evine gidiyorum. Türkiye ve Tayyip Erdoğan ile Abdullah Gül de sohbet gündeminin başına gelip oturuyor.
Ardından, Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin Abdullah Gül’e iletilmek üzere, ilişkilerde yepyeni bir sayfa açmayı amaçlayan “çok sıcak bir kutlama mesajı” hazırladığını öğreniyorum. Bağdat’tan gelerek bizim toplantıya katılanlardan biri, Talabani ile randevusuna yetişmek için Beyrut’tan ayrılmak üzereyken, benden Türkiye’deki Cumhurbaşkanlığı seçim takvimini sorup öğreniyor. Mesajın ne zaman gönderilebileceğini anlamak istiyorlar.
*** *** ***
Tayyip Erdoğan’ın Abdullah Gül ismini Cumhurbaşkanı olarak ilan etmesi, Batı dünyasında “olumlu” karşılandığı gibi, Ortadoğu siyasi kulislerinde de “Türkiye’ye ilgi ve güveni arttıracak” şekilde bir nevi “coşku” ile karşılanmasının özel bir sebebi var: Tayyip Erdoğan’ın şu konjonktürde, kendisini değil, Cumhurbaşkanı adayı olarak kendisi kadar dış dünyada tanınan Abdullah Gül’ün ismini telaffuz etmesi, Türkiye’nin demokratikleşmesinin kökleşmesi ve istikrarın sağlama alınması gibi algılanıyor. Tayyip Erdoğan aday olsa idi, bu, “demokratikleşme” açısından bir hamle gibi görülecekti ama iç gerilimi tırmandırabileceği için de istikrar güvence altına alınmış sayılmayacaktı.
Abdullah Gül ismi ile, hem Türkiye’nin demokratikleşmesi ve hem de istikrarı güvence altına alınmış gibi geliyor. Günümüzde, Ortadoğu’nun gözünde “Türkiye devrimi” demek; ve Türkiye, bölgede örnek alınabilecek “demokratik ve istikrarlı bir bölge ülkesi” demek.
O nedenle, 367 hesapları falan, Türkiye’nin sonucu değiştirmeyecek, kendine özgü siyasi ayak oyunlarından öte bir anlam taşımıyor. “Büyük resim”de görülmeyen vıdı vıdı ayrıntılar.
Dış dünya, Türkiye’nin Cumhurbaşkanı’nı şimdiden seçmiş gibi.
Paylaş