Taksim’deki terör saldırısının tek kurbanı, saldırganın kendisi, intihar bombacısı oldu. Adının Vedat Acar, Van Gürpınar’lı olduğu, 2004 yılında PKK’ya katıldığı, silahlı eğitim gördüğü, bir süre önce Habur sınır kapısından giriş yapmış olduğu gibi bilgiler çok kısa süre içinde İstanbul Emniyeti tarafından açıklandı.
Taksim’deki terör saldırısının tek kurbanı teröristin kendisi oldu ama kurban edilmesi istenen şeyin Kürt sorununa diyalog yoluyla barışçıl bir çözüm bulunması çabaları olduğu besbelliydi. Yani, bir bakıma “savaşma konuş” şiarıydı kurban edilmek istenen. Nitekim, dün, Taksim saldırısını TAK (Kürdistan Özgürlük Şahinleri) üstlendi. TAK’ı “PKK’nın şahinleri” diye nitelemek pek yanlış olmayabilir. TAK neyin nesi, ne işe yarıyor? Ancak şu niteleme de pek yanlış sayılmaz: “TAK, ‘Türk derin devleti’nin PKK içindeki operasyonal araçlarından biridir.” Veya, zamanında İrlanda sorununda silahları bırakma eğilimindeki IRA’den koparak silahlı mücadeleye devam etme ısrarını güden “Real IRA”yi andırır biçimde “ana gövdeye başkaldırmış” bir “PKK uzvu” da olabilir TAK. Ne olursa olsun; işlevi nedir ve neye yaramaktadır, ona bakmak gerekir. Ayrıca, PKK’nın TAK aracılığıyla temsilinin söz konusu olmadığını da bilmeliyiz. PKK’nın merkez yönetimi, öncelikle İmralı’daki lider Abdullah Öcalan ve Kandil’de Murat Karayılan tarafından temsil edilen yönetim, “eylemsizlik” ilan etmişken, neyi esas almalıyız? PKK adına yapılan açıklamalarda Öcalan ve Karayılan’ı mı? Yoksa “derin devlet” manipülasyonuna gelenlerin bizlere yönelik polemiklerini mi? Bunların “PKK’nın ‘eylemsizlik’ kararına kulak asmayın; PKK’ya karşı silahlı tasfiye politikası devam etmelidir”den gayrı bize iletilen bir mesajları var mı? “Konuşma savaş” mesajından gayrı ne demiş oluyorlar? İşte TAK’ın siyaseten neye yaradığı da belli oluyor. TAK: PKK’nin ateşkesiyle ilgimiz yok Taksim’deki intihar bombacısının PKK kaydının yanısıra, TAK (Teyrenbazen Azadiya Kurdistan-Kürdistan Özgürlük Şahinleri) adlı PKK ile bağlantılı sayılan bir örgüt, dün, Taksim saldırısının sorumluluğunu üstlendi. “Savaşma konuş”a karşı “konuşma savaş”a odun taşıyan koro, “biz dememiş miydik!” havasına girdi. Giriş bölümünde “Bu intikam eylemi örgütümüz TAK’ın komuta kademesinde yer alan Derweş (Vedat Acar) Arkadaşımızın kendi inisyatifiyle örgütlendirilmiş ve hayata geçirilmiştir” denilen TAK açıklamasının es geçilmemesi gereken son bölümünde, PKK’nın ateşkes kararıyla bir ilgisinin olmadığı vurgulanıyor. Şöyle: “PKK’nın bu kararı ile bir ilgimiz olmadığı gibi TAK olarak herhangi bir ateşkes kararımız olmamış ve böylesi bir açıklama yapılmamıştır. Şimdiye değin TAK’ın eylem silahlarını susturmasına neden olacak herhangi bir gelişme tarafımızca görülmediği gibi içinde bulunulduğumuz süreçte de bu görüşümüzü korumaktayız...” Yani, TAK, PKK’nın bünyesi içindeyse, Öcalan ve Karayılan’ın, Taksim saldırısının hemen ertesine giren “eylemsizlik kararı”ndan sonra iki PKK var demektir: Lideri ve yönetimiyle silahları susturmaktan yana PKK ile TAK adını kullanan “savaşa devam” yanlısı PKK’li unsurlar. Bu arada, kıdemli Kürt siyaset adamı ve düşünürü Kemal Burkay’ın –ki, birinci günden beri silahlı mücadele fikrini reddetmiştir- olan-bitene koyduğu teşhis çok dikkate değerdir. PKK’daki “derin devlet” ya da “Ergenekon’un aktif hücreleri”... “Bu kişi PKK’lı da olsa, Kandil’de PKK tarafından eğitilmiş başka bir örgütün elemanı da olsa, durum değişmiyor. Belli ki bu kişiyi o gün, o saatte Taksim’e yönlendirenler yumuşama ve diyalog sürecini sabote etmek istediler. Bu eylemin, Ergenekon’un hala aktif olan hücreleri tarafından düzenlenmiş olması bence en büyük ihtimaldir. Eğer saf değilsek, Ergenekon’un hala gerilim yaratıp süreci tersine çevirmek, Silivri belasını atlatmak, kendisinden hesap soranlardan hesap sormak için umut ve çabayı elden bıraktığını düşünemeyiz.” Ergenekon’un provokasyon düzenleme yeteneğinin sıfırlanamadığını ve onun PKK içindeki elini ise bilmeyenin olmadığını söyleyen Kemal Burkay, “Bunu Öcalan bile dile getirdi. Reşadiye ve İskenderun olayları, iç içe geçen PKK-JİTEM eylemleri henüz taze. Bu kesimlerin PKK içinde belli unsurları harekete geçirmeleri hiç zor değil. Bir başka deyişle, diyalog ve barışa karşı olan el hem devlet hem PKK içinde var” dedi. Dış parmaklar, yabancı istihbarat örgütlerinin payı “Bu tür eylemler Ak Parti’nin ve hükümetin işine gelmez, tersine hükümeti zora sokar. Ama derin devletle Ak Parti’nin ve hükümetin tercihleri de zaten bir değil” diye açıklamalarını sürdüren Kemal Burkay’a, “Türkiye’de iç çatışmanın, gerginliğin sürmesini isteyen dış güçlerin, yabancı istihbarat örgütlerinin payının olup olmadığı” sorulunca, “bunun da ihtimal dahilinde olduğu” cevabını vererek –ki, Taksim saldırısını bana soran yabancı basın kuruluşlarına tıpatıp aynı şeyleri söylemiştim- cevap şöyle geliyor: “Böylesi çok ses veren bir eylemi yaptıranlar kamuoyuna şu mesajı vermek istediler: ‘PKK eylemsizlik kararında samimi değil, bakın acımasız eylemlerini sürdürüyor. O halde PKK-BDP kesiminden ve içeride-dışarıda diğer çevrelerden gelen diyalog ve barış çağrılarına aldırmadan teröre karşı mücadele, ordu ve polis operasyonları sürdürülmeli.’ Bu ise, devletin Kürt sorununda şiddetle çözüm almaya yönelik eski yöntemlerinde, yani çözümsüzlük politikasında ısrarı olur.” Çözüm isteyenler, savaş isteyenler... Taksim’deki terör eylemi, “açılım sürecini tıkama, başa dönme çabası” olarak niteleyen Burkay, a’dan z’ye benim de görüşümü yansıtıyor: “Onlar çatışma ve gerilim ortamının sürmesini istiyorlar, çıkarları bunda. Kürt sorununun çözümü, barış ve demokrasi işlerine gelmiyor. Bu güçler, Türkiye’nin içinde de var, dışında da var. İçerdekiler imtiyazlarını yitirmek istemeyen statükocu ve militarist güçlerdir. Dışarıda ise Türkiye’de böyle bir çatışmanın sürmesinde yarar görenler...” Hafta başından beri yazdığımız, konuştuğumuz, anlattığımız bu. Neyse ki, Başbakan, Taksim olayı ile eline gelen istihbarat bilgilerinden “oyun”u anladığını ortaya koydu. “Savaşma konuş”un varacağı yer, ister istemez, “PKK-BDP ile savaşı bitirmek için konuş, TAK’ın savaşını boşa çıkar” olacak.