Paylaş
“Rusya’nın Suriye’ye bir sınırı yok. Rusya Suriye’yle niye bu kadar ilgileniyor… Dün (önceki gün) yaptıkları operasyonlarla bugün devam eden operasyonlarda 65 kişinin öldüğünün haberini aldık. Nerede? Hama, Humus ve Halep taraflarında. Şimdi bu çok manidardır. Çünkü Rusya DAEŞ’e karşı burada bir mücadele vereceğini bizim Büyükelçiliğimize gönderdiği yazıda ifade ediyor. Ama DAEŞ’e karşı değil tam manasıyla rejime karşı direnen ılımlı muhalefete karşı bunu yaptı ve sivil insanlar öldürüldü, sivil insanların öldürülmesini de görmemezlikten geliyorlar…
Uçaklarla yapılan bu saldırılarla ilgili olarak Sayın Putin ile elbette görüşeceğim. Kendileriyle daha önce Moskova’da yaptığım görüşme çerçevesinde dışişleri bakanlarımızın yaptığı görüşmeleri, bundan sonraki süreci, kendileriyle değerlendireceğim. Bu konuda üzüntülerimi de kendisine ifade edeceğim. Madem ki iki dost ülkeyiz, bu konuda attıkları adımı, yaptıklarını tekrar gözden geçirmelerini isteyeceğim…”
Sanki Rusya’nın Suriye politikasının geldiği noktadaki “temel sorun”, ne yaptıklarını Tayyip Erdoğan ile görüşmemiş, dolayısıyla “gözden geçirmemiş” olmaları.
Erdoğan daha on gün önce Moskova’daydı. Yola çıkmadan önce “Sayın Putin’e” Moskova’dan Suriye politikasına ilişkin gelen haberler üzerine “üzüntülerini bildireceğini ve bir işbirliğine vararak Moskova’dan döneceği ümidi”ni yandaş kanallardan birine uzun uzun anlatmıştı.
Günlerdir, Rusya’nın Suriye politikasının amaçlarını, bunun Türkiye’nin “Suriye pozisyonu”nu –başka nedenlerin yanı sıra- sürdürmesini nasıl imkansız hale getirdiğini ve Türkiye’nin şu haliyle Suriye’de bir çözüm bulma girişimlerinde pozisyonunu değiştirmediği takdirde “dinlenmeyeceğini” uzun uzun yazıyoruz.
Bilinen deyimle, yazdıklarımızın mürekkebi kurumadan, yazılan her şey, neredeyse tümüyle doğrulandı.
Rusya’nın sadece IŞİD (DAEŞ) değil, “terörist gruplar” diye nitelediği ve Başşar Esad rejimine, Lazkiye ve Lazkiye ile Tartus’un bulunduğu kıyı yolunu tehdit eden İdlib vilayetinde ve Halep çevresinde bulunan “İslamcı unsurları” hedef aldığının üzerinde özellikle durmuştuk.
“Fetih Ordusu” (Ceyş-ül Feth) ve “İslam Ordusu” (Ceyş ül-İslam) adını taşıyan ve esas olarak “Cihadi-Selefi” gruplardan oluşan bu güçler Türkiye ile Türkiye-Katar ve Suudi Arabistan tarafından destekleniyor.
Özellikle, Türkiye desteğinde İdlib vilayetini ele geçiren, bir yandan Lazkiye’ye inecek noktaları ele geçiren ve Lazkiye-Halep karayolunu kesen “Fetih Ordusu” –IŞİD’e rakip ve dolayısıyla karşı- Esad rejimine “en acil askeri tehdidi” ifade ediyordu.
Belkemiğini AKP iktidarının Suriye’deki en yakın müttefiki Ahrar eş-Şam adlı Selefi örgüt ile el-Kaide’nin Suriye şubesi Nusra’nın oluşturduğu “Fetih Ordusu”, kıyı şeridine yönelik “askeri tehdit” ile Rusya’nın Suriye’deki çıkarlarını da doğrudan doğruya tehdit eder hale gelmişti.
Rusya’nın öncelikle bu tür hedeflere yönelik “askeri operasyonlar”a girişeceğini düşünmek için deha olmak gerekmiyor. Suriye’deki gelişmeleri dikkatle izlemek yeter.
Ama Rusya’nın attığı ve atmakta olduğu bu adımlardan –madem ki iki dost ülke- Tayyip Erdoğan’ın, “Putin ile konuşup üzüntülerini bildirmesinden sonra yapacağı değerlendirme”yi beklemek için ise ahmak olmak gerekir.
Tabii ki, hoş değil ama Erdoğan (ve Türkiye’nin pozisyonunun mimarı Davutoğlu) Suriye’de on gün önceki “Moskova ziyareti”nin sonunda ve devamında olduğu gibi, bundan sonra da hava alacaklar.
Erdoğan’ın “Rusya’nın Suriye ile sınırı yok ki, niye Suriye’yle niye bu kadar ilgileniyor” sözü ise duyan herkesi ya gülümsetecek, ya güldürecek ya da dilini yutturacak cinsten. Koca bir ülkeyi yöneten ve Cumhurbaşkanı sıfatı taşıyan bir kişinin ağzından “ironi” niyetiyle bile olsa, çıkmayacak, çıkmaması gereken bir söz.
Türkiye’nin de söz gelimi Myanmar ile, Somali ile sınırı yok. Oralara, oralarda yaşayan Müslümanların çilesine ilgisini kessin mi?
Ülkelerin “siyasi ilgi alanı” içine girmek için ortak sınırın gerekmediği basit gerçeği bir yana, Putin ve Rus yetkililer günlerdir “Rusya vatandaşı 2000’den fazla kişinin Suriye’de rejime karşı savaştığı”na ve onların geri dönüp Rusya’yı kana bulayacağını öne sürüyorlar.
Özellikle Kafkasya, başta Çeçenistan ve Dağıstan olmak üzere, Suriye sahasında başta IŞİD, çeşitli “Cihadçı-Selefi” örgütlerin “savaşçı devşirme depoları” halinde. Rusya Federasyonu’nun bu bölümlerinden çıkan militanların Moskova metrosunda yüzlerce kişiyi havaya uçuran eylemleri, hafızalarda.
Yani Suriye ve Suriye üzerinden Kafkasya, Rusya için güvenlik doktrini açısından “yumuşak karın” konumundalar. Bir başka deyimle, güvenlik açısından “aşil topuğu”.
Rusya’nın Suriye ile ortak sınırı yok ama Suriye ile ortak sınırı olan Türkiye, Rusya’nın gözünde “terörist” nitelikteki bazı Rusya vatandaşlarının Suriye’deki “terörist örgütler”e gidip geldiği “otoyol” gibi algılanıyor.
Rakka’daki DAEŞ, Palmyra üzerinden Homs’u ve giderek Şam’ı tehdit edecek DAEŞ ile İdlib üzerinden Lazkiye’yi, Halep’e giden yolu, Hama’ya inen yolu kontrol altına alarak tehdit edecek olan “Fetih Ordusu” Rusya için “ortak sınırı bulunmadığı” Suriye’de “ortak hedefler” durumunda. Ve bu politikasının da yakında değişmesi beklenmemeli.
Peki Rusya’nın –tıpkı bir zamanlar Afganistan’da olduğu gibi- Suriye’ye “saplanması” ihtimali var mı?
Var. Rusya’nın askeri-siyasi-diplomatik hamleleriyle Suriye zemininde zor duruma düştüğü gözlenen ABD Başkanı Obama da –pek üstü kapalı sayılmayacak bir şekilde- bu ihtimale işaret ederek, Rusya’nın son hava operasyonlarına karşı çıkıyor.
Ne var ki ABD’nin Suriye’de manevra imkânları çok geniş gözükmüyor. Obama’nın temel siyasi pozisyonu, çıkarttığı “Irak dersleri” sonucu,Amerikan kara birliklerini Ortadoğu’da da konuşlandırmamak.
Böyle bir durumda, Türkiye’nin başını çektiği Katar, S.Arabistan, ABD, İngiltere ve Fransa’nın imzaladığı Rusya’nın son operasyonlarını “protesto bildirisi”nden, anlamlı bir siyasi sonuç umut etmek de yersiz.
Bu ülkelerin tümü ve BM üyesi 100’den fazla ülke “Suriye’nin dostları” adı altında dört yıl önce biraraya geldiler ama Suriye’de “Rusya-İran ekseni”ni kıramadıkları gibi, ne IŞİD’in Suriye topraklarında zuhur etmesini önlediler, ne 21 milyonluk Suriye halkının 4 milyondan fazlasının ülkeyi terk etmesinin, ne 8 milyon Suriyelinin ülke içinde evini barkını bırakarak yer değiştirmesinin önüne geçebildiler, ne de 300 bine yakın Suriyelinin hayatını kaybetmesine...
Beyaz Saray’ın 2013’ten 2015 Nisan’ına kadar “Ortadoğu Politikası Özel Koordinatörü” olan Philip Gordon, bir hafta önce “It’s Time to Rethink Syria” (Suriye’yi Yeniden Düşünmek) başlıklı yazısında, “Yıllarca, Başkan Obama’ya Suriye konusunda danışmanlık yaptım. Şimdi her zamankinden daha açık hale gelmiştir ki, yeni bir strateji gerekiyor” diyor.
Suriye’de Rusya’ya toslayan ve giderek başımızı belaya daha fazla sokacak olan (ne olduğunu ve nedenlerini yazacağım) Türkiye’nin Suriye’deki pozisyonu için haydi haydi öyle...
Paylaş