Paylaş
Fenerbahçe Stadyumu, tüm Fenerbahçeliler için olduğu gibi, benim için de ‘kendi evim’ gibidir. Hatta, Fenerbahçelilerin birçoğu belirgin bir abartma ile orayı ‘mabet’ diye adlandırarak, bir nevi ‘sportif kutsallık’ atfederler oraya.
Fenerbahçe’nin, lig sezonunun ilk yarısındaki son maçı nedeniyle statta yerimizi almıştık. 2013-2014 sezonu başlayalıberi, İstanbul’un plaka numarası olan 34’ü işaret eden her maçın 34. dakikasında tribünlerde hatırı sayılır bir bölümün ‘Her Yer Taksim-Her Yer Direniş’ diye tempo tutmasına da alışmıştık. 34. dakikaya gelinince, o tezahüratın yükselmesini bekliyordum. Ama 2013’ün son maçında, alışmadığımız bir tezahürat maçtan önce başladı, maç boyunca ara ara sürdü ve Fenerbahçe’nin maçı koparıp, skoru 3-1’e, ardından 4-1’e ve son on beş dakika içinde 5-1’e getirmesinden sonra daha da coşkuyla artarak sürdü.
Önce ‘Hükümet istifa’ idi tezahürat sloganı. Ardından ‘Her Yer Taksim-Her Yer Direniş’in yerini ‘Her Yer Rüşvet-Her Yer Yolsuzluk’ aldı. Ara ara ‘Hırsız’ sıfatının bir ismin önüne getirilerek uzun süre tempo tutulduğuna tanık olundu.
Daha önceleri -2013’ün son çeyreği boyunca- ‘Her Yer Taksim-Her Yer Direniş’ sloganını hatırı sayılır oranda bir seyirci kitlesi söylüyordu ama sözünü ettiğim son maçta atılan sloganların tüm tribünleri sardığına ilk kez tanık oldum.
Bu arada, 2013’te izlerini Türkiye’nin geleceğine kuvvetle bırakacak olan Gezi olaylarının unutulmaz ‘şehitleri’nden, Fenerbahçe tutkusuyla bilinen Ali İsmail Korkmaz’ı da bir dörtlükle ölümsüzleştirmişti Fenerbahçeliler:
‘Daha 19 yaşında; düşlerinde özgür dünya
Öptüğü çubuklu forma yaşayacak anısında
Ali İsmail Korkmaz Fenerbahçe yıkılmaz.’
Fenerbahçe’nin bu aşırı derecede ‘siyasallaşması’, Tayyip Erdoğan’ın ‘ustalık’ dönemi diye tanımladığı 2011 yılında 12 Haziran seçimlerinde yüzde 50 oyla iktidara gelişinin hemen ertesinde oldu. Daha AKP’nin yüzde 50’lik seçim zaferinin kırkı çıkmadan, 3 Temmuz 2011’de Fenerbahçe’ye yönelik ‘yıkıcı’ bir operasyon başlatıldı. Fenerbahçe, yüz kızartıcı ithamlarla yüz yüze bırakıldı. Başkan’ı ve bazı yöneticileri hapse atıldı. Bu ‘operasyon’un bir polis-yargı operasyonu olduğu ve ardında ‘Cemaat’in bulunduğu Fenerbahçe camiasında yaygın bir kanı olarak yer etmekle birlikte, aynı camia, zihninin gerisinde, kendisine yönelik ve adaletsiz ve haksız olarak algıladığı operasyondan iktidarı ve bizzat Başbakan Tayyip Erdoğan’ı da sorumlu gördü.
Fenerbahçe taraftar grupları, bu nedenle, Gezi olaylarında rol aldılar. Fenerbahçe camiası o nedenle, bundan iki ay önce yapılan olağanüstü kongreye 10 bin kişilik, bir spor kulübü kongresi için görülmemiş bir katılım sağlayarak, ‘iktidarın listesi’ olarak gördükleri listeye karşı, Başkan’ın yanında yüzde 75’lik bir oy desteğiyle durdular.
Fenerbahçe camiasının iktidara ilişkin algısının yanlış olmadığı, Başbakan’ın, kongre sonuçlarından rahatsız olduğunu ortaya koyan ve vakit geçirmeden verdiği tepkilerden ortaya çıktı.
Siyaset bir yere nasıl ve ne kadar girerse, orası da kendi tarzı ve üslubuyla siyasete girer. Fenerbahçe-AKP iktidarı ilişkisi böyle. Ve 2013’ün Fenerbahçe Stadyumu’ndaki son görüntüleri bunu ortaya koydu. Ve tabii, 2014’ün AKP için ne kadar sıkıntılı geçeceğini.
Bu arada, 2013’ün son günkü (dün) Radikal’i müthiş bir hatırlatmayla yayımlandı. Bahadır Özgür imzalı, ‘Yolsuzluk sandığa nasıl yansıyor?’ manşeti ile ‘yolsuzluk’un yakın siyasi tarihimizde partileri nasıl vurduğunu gösterdi.
ANAP, 1983’te yüzde 41’den 1989’da yüzde 23’e, SHP 1989’da yüzde 32’den İSKİ skandalı sonrasında 1994’te yüzde 14’e inmişti. DYP, yine yolsuzluklar üzerine yüzde 27’den yüzde 14’lere gerilemişti. 1999’da yüzde 18’lik oy oranına sahip olan MHP’nin 2002’de yüzde 8’e, yine aynı zaman dilimi içinde Ecevit’in DSP’sinin yüzde 23’ten yüzde 1’e düştüğü de hatırlatılıyor.
Bugün ile birlikte 2014’e girdik; aynı zamanda bir ‘seçimler zinciri’ne. Öyle bir şekilde girdik ki, Tayyip Erdoğan ve partisinin üzerine ‘rüşvet ve yolsuzluk’ sözcükleri, en kötüsü bunları ‘örtbas etmeye’ çalıştıkları yapıştı.
İflah etmez. Bu haldeki bir AKP’nin ‘kaderi’nin kendisinden öncekilerden çok farklı olması beklenmez. Tabii yüzde 50 almış bir partinin hemen ve birdenbire sıfırı tüketmesi de beklenmez ama ‘erozyon’ başlamıştır. 2014 bunu daha da belirgin hale getirecektir. Partinin adındaki ‘Ak’ düşmüştür. O, artık, AKP’dir. ‘Rüşvet ve yolsuzluk örtbas etmeye’ kalkışmanın ‘kara lekesi’ bulaşmıştır bir kere. Seçim kazansa bile, Tayyip Erdoğan’ın 2013’te tarihe düşürdüğü kaydı, 2014 silemeyecek, silmeyecektir.
Birkaç gün önce AKP’den istifa etmiş olan ve yakın zamana dek Kültür Bakanlığı yapmış ve birçok ‘durum’a ‘içeriden’ tanıklık etmiş olan Ertuğrul Günay, Taraf’a verdiği söyleşide söyledi zaten:
“Biz birdenbire bir 3. Dünya Ülkesi yani her zaman yönetiminde yolsuzluklar olan ülkeler seviyesine düştük. Bunun ekonomik bedeli, toplumsal bedeli, siyasi bedeli çok olur. Toplumda ciddi bir ahlaki erozyon doğar ve hükümetin meşruiyeti sorgulanırsa istediğiniz kadar seçim kazanın, kaybedin önemi kalmaz. Kendi otoritesini kurmaya çalışan, bir lider kültü etrafında siyaseti dondurmaya çalışan bir parti olarak algılanıyorlar.”
2013 yılının sonunda bu noktaya vardık. 2014’te bu noktayı, elbette, aşacağız. 1 Ocak 2013 günü, herhangi bir yazıda kimin aklına, “2013 yılına Gezi olayları damgasını vuracak; Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarı, ‘yolsuzluk’ damgasıyla 2014’e girecek” satırlarını yazmak gelebilirdi?
Ama öyle oldu. Bakalım, 2014 yılını nasıl noktalayacağız; 1 Ocak 2015’te neler yazılacak?
Sezgilerimiz de var, tahminlerimiz de. Yarına...
Paylaş