Paylaş
“Poyrazköy kazısı” öyle 7 yıl önceye de gitmiyor. Şunun şurasında üzerinden bir yıl bile geçmedi. 21-28 Nisan 2009 tarihleri arasında İstanbul’da Beykoz Poyrazköy’de yapılan kazılarda eski Yunan eserleri çıkmamıştı toprak altından.
Ya ne çıkmıştı?
15’i dolu 21 law silahı, 14 el bombası, 24 el bombası fünyesi, 450 gram C3 patlayıcı madde (Uğur Mumcu’ya havaya uçuran suikastta bu patlayıcı madde kullanılmıştı galiba), 7 adet hakem bombası, 3 adet gösteri bombası, 5 bubi tuzağı, 45 sis bombası, 30 metre uzunluğunda infilaklı fitil, 38 metre uzunluğunda saniyeli fitil, vs. vs.
O günlerde Genelkurmay Başkanı boş bir law silahını göstererek “Bu bir borudur” demişti; doğru söylüyordu ama “toprakaltı”ndan çıkan 6 silah boş olarak bir borudan ibaretti. 15 tanesi ise doluydu.
Bazı çevrelerde medyadan söz ediyoruz- söz konusu silahların Fethullahçılar tarafından gömüldüğü öne sürüldü. Hangi Fetullahçının, ne vakit o silahları gömdüğü ise söylenmedi. O konuda hiçbir delil ortaya konmadı.
* * *
Oysa, Ergenekon soruşturması kapsamında İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kabul ettiği iddianamenin somut dayanakları var. Vatandaşlarının “gömü”yü izlemeleri üzerine yaptıkları ihbar sonucunda, emekli Dz. Binbaşı Levent Bektaş’ın yönetimindeki bir ekibin “gömü”yü yaptığı ortaya çıkıyor. Emekli Binbaşı’ın bilgisayarından ise bir sürü bilgi ortaya saçılıyor.
İddianame, “Ergenekon silahlı terör örgütünün, yaşamsal değerde önem verdiği TSK içerisindeki faaliyetlerin bir kısmını Karargah Evleri ismi altında gizli hücre yapılanması ile yürüttüğü tespit edilmiştir. Askeri yapılanma içinde yer alan askerler, diğer örgüt üyeleri gibi emekli oldukları dönemde de aktif olarak Ergenekon terör örgütü yapılanmasında yer aldı” diyor.
Radikal’in internet sitesi dün bu konuyla ilgili haberleri “Poyrazköy’de 14 gündem değiştirecek eylem” başlığıyla verdi. Her biri, günün en canlı tartışma konusu “Balyoz Harekat Planı” adlı “darbe girişimi”nin bile önüne geçecek nitelikte ve içerikte 14 eylem söz konusu.
Bu eylemlerin içinde 2005 yılında Kara Kuvvetleri Komutanı (2006’da Genelkurmay Başkanı oldu) Org. Yaşar Büyükanıt’a 2007’de Orhan Pamuk’a (2006’da Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldı) ve Fehmi Koru’ya, ayrıca Ahmet Türk ve Osman Baydemir’e, hatta Ermeni Patriği Mesrop Mutafyan’a ve Alevi-Bektaşi Federasyonu Başkanı Ali Balkız’a yönelik suikast hazırlıkları var.
Çok mu şaşırtıcı geldi?
2007’nin Ocak ayında Hrant Dink’in öldürüldüğünü unutmayın.
Türkiye’de böyle sabotaj ve suikast malzemeleriyle “kirli” işler yapılır mı diye hayret edip, inanamıyor musunuz yoksa?
Abdi İpekçi’nin, Uğur Mumcu’nun nicelerinin öldürüldüğü, Güneydoğu’da binlercesi dahil, sayısız insanın fail-i meçhule kurban gittiği, siyasi cinayetlerin neredeyse hiçbirinin arkasının aydınlatılmadığı bir ülke bizimki.
Maraş’ta, Çorum’da mezhep çatışmalarının kışkırtıldığı, katliamlar yaşamış bir ülke. Bunların hiçbir sorumlusu doğru dürüst ortaya çıkmadı ve ceza görmedi. Ama o olaylar ve Abdi İpekçi suikastı gibi gelişmeler, 12 Eylül 1980 askeri darbesinin yolunu döşedi.
Atatürk’ün Selanik’te doğduğu evin, yakın tarihin en utanç verici “pogrom”u olan ve bu ülkenin başta Rumlar gayrımüslim vatandaşlarının ortak vatanımızdan ayrılmasına yol açan 6-7 Eylül 1955 gibi gelişmelerin devlet birimleri tarafından gerçekleştirildiğini yıllar sonra öğrenmedik mi?
Hrant Dink cinayeti, Santoro cinayeti, Malatya’daki mini-katliamın anlamını çözemiyor muyuz gerçekten. Bu cinayetlerin zamanlamasıyla, 2007 Cumhurbaşkanlığı Krizi ve e-muhtıra arasında hiçbir bağ bulunmadığını sağduyu sahibi kim öne sürebilir?
Poyrazköy kazılarından çıkan “eserler” üzerine başlatılan Ergenekon soruşturmasında Rahmi Koç Müzesi’ndeki bir denizaltıda patlayıcı bulunduğunu öğrenmiştik.
2009 sonlarında “Kafes Eylem Planı” adıyla Mart 2009’da hazırlanmakta olduğunu öğrendiğimiz bir başka “darbe girişimi”yle ilgili bulgularda, denizaltıya
yerleştirilmiş patlayıcının ilkokul çocuklarının müzeyi gezdiği bir sırada patlatılmasının tasarlandığı bilgilerimiz arasına katıldı.
* * *
Bu kadar vahşet olabilir mi?
Yukarıda sıraladığımız olaylar ve örneklere bakılır ve bunların bir bölümü hatırlanırsa, olabildiği de anlaşılır.
Unutmadan... “Balyoz Harekat Planı”ndan “darbe planı” diye söz etmek dil sürçmesi filan değil. Dönemin MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun 2003 yılının 30 Mayıs günü Cumhuriyet gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay’a “1.Ordu darbe hazırlığı içinde” demiş.
Nereden mi biliyoruz?
Mustafa Balbay’ın günlüklerinden. Bunu da bize birkaç gün önce gazetenin pek dikkat çekmeyen bir köşesine yerleştirdiği haberle Milliyet hatırlattı.
İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kabul ettiği Poyrazköy iddianamesi, bize birdenbire Ergenekon davasının medyanın bir bölümü tarafından nasıl karartıldığını ve sulandırıldığını tekrar hatırlattı.
Aylardır karartma ve sulandırmada rol alanların birkaç haftadır bizleri “tek parti diktatörlüğüne gidiş”e, “sivil faşizm”e, “linç kampanyası”na ve “Mc
Carthyizm”e inandırmak isteyenler ile büyük ölçüde aynı kişiler olması tümüyle bir raslantı olsa gerek.
Darbecilerin medya mensupları hakkında liste hazırlayıp bazılarını “Faydalanılacaklar Listesi”ne yazmaları pek münasebetsiz.
Gelgelelim, “Faydalanılacaklar”ın bazıları ile Poyrazköy vs. gibi Ergenekon faaliyetlerine ilişkin müthiş bir duyarsızlık sergileyenlerin aynı kişiler olması ise, o da tümüyle raslantı olmalı...
Paylaş