Paylaş
BEYRUT- İki yıl önce bu vakitlerde Beyrut Kitap Fuarı’nın geniş alanında dolaşırken, Dar el-Arabiyye el-Ûlûm adlı saygın yayınevinin sahipleri, aralarında Ahmet Davutoğlu’nun “Stratejik Derinlik”inin de bulunduğu Türkçe’den çevirterek bastıkları kitapları gururla gösterirlerken, “İnşallah, bir sonraki fuarda sizin kitabınız için bir imza günü yaparız” demişlerdi.
Bir yıl değil ama iki yıl sonra, benim “Mezopotamya Ekspresi”ni, Beyrut’ta basılmış Arapça haliyle, Beyrut’ta görmek, ne yalan söyleyeyim, hoş bir duygu. Hele Libraire Internationale’in vitrininde “Mezopotamya Ekspresi”yle karşılaşmak…
Libraire Internationale, bana sorarsanız Beyrut’un en iyi kitapçısıdır. Her Beyrut’a geldiğimde uğramadan edemediğim ve dünyanın hiçbir yerinde bulamayacağım Ortadoğu ile ilgili birçok kitabı edinmiş olduğum yerdir.
Her içeri adımımı attığımda, 60 yıldır bu işi yapan Baron Anto, akıcı bir Türkçe’ye beni selamlamayı ve mutlaka Türk kahvesi ikram etmeyi ihmal etmemiştir. Vitrinine koyduğu ve “çok istek gördüğünü” söylediği, satışından memnun göründüğü kitabın yazarının ben olduğumu, bu kez uğradığımda şaşkınlıkla öğrendi. Belli ki yüzümü ezberlemişti ama adım ile çok ilgilenmemişti. Tanışıklığımızı “Mezopotamya Ekspresi” üzerinden pekiştirmiş olduk.
Beyrut’un “anıt” sayılabilecek kurumlarından “Filistin Çalışmaları Merkezi”nin Genel Müdürü Mahmud Suveyd’e, Merkez’in kaç yıldır o binada yerleşik olduğunu sordum. “1965’ten beri” dedi. Şaşkınlık, bu kez, bana aitti; “Yani, Filistin Kurtuluş Örgütü’nden daha bile önce!”
Beyrut, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün 1971’den İsrail’in Beyrut kuşatması ve işgali sonucunda söküldüğü 1982 yılına kadar “fiili başkenti” idi. İsrail, Filistin Kurtuluş Örgütü’nü, Yasir Arafat’la birlikte Beyrut’tan uzaklaştırmıştı ama “Filistin halkının arşivi” denilebilecek ve hedefine aldığı Filistin Araştırmaları Merkezi’ni Beyrut’tan uzaklaştıramamıştı.
O saygın kurumda, “Erdoğan Türkiye’si ve Arap Komşuları: Sıfır Sorundan Sıfır Komşuya” başlıklı bir konuşma yapmak, benim için yeterince onur vericiydi. Ayrıa, bana söylendiğine göre, Merkez’de bugüne dek görülen en kalabalık dinleyici topluluklarından birinin yer aldığı toplantının açılışının, “Mezopotamya Ekspresi”nin uzun tanıtımıyla yapılmasını da, içim mutlulukla kıpırdayarak dinledim.
Çok özel duygularla bağlı bulunduğum “şehrim”, bunca yılın ortak yaşamının ve çilesine tanıklığımın karşılığını, beni ödüllendirerek bağrına basıyor gibi geldi bana.
Beyrut’un göz kamaştırıcı dinamizminin ana caddesi olarak yıllarca çok insanın hafızasında yer etmiş olan ama yıllardır sönmeye yüz tutmuş olan Hamra bile yeniden canlanmıştı.
BM Barış Gücü (UNIFIL) Sözcüsü olarak 30 küsur yıl önce bu ülkeye ayak bastıktan sonra ayrılamayan ve Beyrut’ta yaşamını sürdüren Timur Göksel ile yıllardır “karargâh” edindiği Rogusto adlı kafede, eski günleri hatırlatan canlılığıyla Hamra’yı seyrediyor, Beyrut’un her zorluğa karşı bağışıklık ve direnç sağlayan “sürreel” yanından hayranlık karışımı duygularla söz ediyoruz.
Beyrut’ta yaşamış olan Suriyeli (annesi Türk) büyük Arap şairi Nizar Kabbani, “Eski defterlerden esintisinden gelen kokusunun dışında eski Beyrut’tan geriye hiçbir şey kalmadı” diye yazmıştı.
Nizar Kabbani’nin kastettiği bambaşka bir şey ama ben de, “eski Beyrut’um”un adım adım “Yeni Lübnan”ın “Siyasi İslamcı yeni eliti”nin elinde yok edilmekte olduğunu içim burkularak birkaç gündür izliyordum.
Kimi zaman yeşil tepeleri dumanlanan dağların aşağıya inerek Akdeniz’in üzerine bir üçgen şeklinde oturduğu güzel şehrin adıydı Beyrut. Şimdi Fenikelilerden beri varolan bu eşsiz Akdeniz limanından sonradan görme bir Dubai yaratmaya koyulmuştu “Yeni Lübnan”lılar ile “müteahhit ortakları”.
Beyrut’un bu dönüşümünden birçok Beyrutlu gibi içten içe acı duyarken, galiba, aynı “fenomeni” çok benzer siyasi dinamiklerin sonucunda ve estetik yoksunu, görgüsüz müteahhitlerin katkısıyla yaşamakta olan İstanbul’uma duyduğum içimdeki acı, Beyrut’ta dışa vurmuş oluyordu.
Beyrut’a beni getiren uçakta, Wall Street Journal’da Dexter Filkins’in “Interpreter of Maladies” (‘Hastalıkların Çevirmeni‘ ya da ‘Hastalıkların Yorumcusu’) başlığı altında Fouad Ajami’yi anlattığı yazısını okudum. Çok yakın dostum Fouad, bu yılın 22 Haziran günü bu dünyayı terketmişti. “In This Arab Time – The Pursuit of Deliverance” (Fouad’ın İngilizcesini anlam derinliğini koruyarak çevirmek neredeyse imkânsızdır. ‘Bu Arap Zamanında – Kurtuluşun Peşinde’ diye çevirmiş olmakla yetinelim) adlı yeni kitabının çıkması üzerine yazmış o yazıyı Filkins.
Beyrut’a Arapça yayımlanmış olan kitabımın peşinde uçarken, Fouad Ajami’nin yeni bir kitabının yayınlanmış olduğunu öğrenmek…
Beyrut’a varır varmaz, Amerika’daki dul eşine, "Fouad Ajami’nin doğduğu ülkeden" selamlarımı gönderdim ve ona “Fouad, bu son kitabıyla, bir kere daha hepimizden daha uzun yaşayacak” diye yazdım. Hemen cevap yazdı ve kitap hakkında bilgi verdi; “Bazıları onun en lirik yazılarını kapsayan ve bu son bir yıl içinde kendisinin biraraya getirdiği makalelerin güzel bir koleksiyonu.”
Belli ki, ölüm yolculuğun sırasındaki son titiz çalışmasında Fouad Ajami, bir tür “vasiyet eseri” bırakmış okurlarına.
Libraire Internationale'in vitrininde Mezopotamya Ekspresi
Paylaş