Paylaş
(Türkiye ile ABD arasındaki) İlişkiler temel bir değişiklikten geçiyor. Bu da Kürtlerle yeni ilişkilerin kapısını açıyor. Her şey yenileniyor. Ortadoğu'da değişim kapıyı çalıyor...
ERBİL – Kürdistan Parlamentosu’nun binasından içeri girip, bir kat yukarı çıktığımda Başkan’ın odasının yanındaki duvarda, bugüne kadarki parlamento başkanlarının fotoğrafları dizilmiş. Sayı ne kadar da artmış. Son sıralardaki fotoğrafların bazılarının sahiplerini tanımıyorum üstelik.
Bu parlamentonun oluştuğu 1992 yılında ilân edildiğinde Türkiye’de nasıl kıyamet koptuğunu hatırlıyorum. Aradan geçen çeyrek yüzyıla yakın sürede, herşeye rağmen, Türkiye’nin zihin kalıplarında ne kadar da çok şeyin değişmiş olduğunu farkediyorum bir yandan.
Bazı şeyler ise kolay değişmiyor. Nisan’dan bu yana Kürdistan Parlamentosu’nun Başkanı olan Yusuf Muhammed, bugüne kadar o binanın gördüğü en genç başkan. 36 yaşında. Gorran (Değişim) Hareketi’nden. “Kürdistan’ın en önemli sorunlarından biri, kuşaklar arasında. Eski kuşağı yerinden kımıldatmak ve yol alabilmek genç kuşaklar için gerçekten çok zor” diyor. Halepçeli. Siyasi ihtirasları yok. “Üç yıl sonra seçimler var; işime geri döneceğim” diyor görev süresinin sona ermesini adeta iple çekercesine. Süleymaniye Üniversitesi’ndeki görevine dönecek.
Bir gece önce, Kürdistan Yönetimi’nin eski başbakanı ve eski Irak başbakan yardımcısı Barham Salih’in evine adım attığımda, kendimi hararetli bir IŞİD sohbetinin içinde ve ihtiraslı Irak politikacılarının arasında buluyorum. Konuklardan biri Usame el-Nuceyfi. Cumhurbaşkanı Yardımcısı (Sünni) Musul’lu. Bir diğeri Selim el-Cubburi, Meclis Başkanı. Diyala’lı, Sünni.
Kiminle konuşsanız anlıyorsunuz ki, buradaki yani Irak’taki IŞİD, Suriye’dekinden belli ölçülerde farklılık gösteriyor. Irak’taki IŞİD, Saddam’ın Baasçı unsurlarını, en önemlisi eski Irak ordusunun savaş deneyimli Sünni kimlikli subayları ve askerlerini de kapsıyor.
Biri atılıyor, “IŞİD’in buradaki komutanlarından biri Cumhuriyet Muhafızları’nın iki numarası…”
Irak’taki IŞİD, ABD işgaline karşı direnmiş ve Amerikan hapishane tecrübesinden geçmiş eski el-Kaide artıkları ile uzun iktidar ve bu arada savaş tecrübesi edinmiş Baas kadrolarının Sünni zemin üzerinde oluşturduğu bir ortaklık. Bu “ortaklık”, IŞİD’in hükmettiği “Suriye hinterlandı” ile birlikte düşünüldüğünde, “IŞİD tehdidi”nin büyüklüğünü, genişliğini ve derinliğini ortaya çıkartıyor. Nitekim., Obama’nın iki yıl önce tümüyle terkettiği Irak’a 1500 Amerikan askeri gönderecek!
Böylesine şartlar altında Erbil’de yapılan MERİ Forum 2014 Konferansı, her yönden çok ilginç ve öğreticiydi.
İlk gün “İhtilaflı Toprakların Geleceği” tartışıldı. Şengal-Kerkük-Hanekin hattı. Bu “ihtilaflı topraklar” IŞİD yani “İslam Devleti” ile Kürdistan arasındaki “ihtilaflı topraklar”a dönüşüyor.
İkinci gün, öğleden önceki iki panelin ilki “IŞİD’e karşı Savaş”, benim de yer aldığım ikincisi “Türkiye ve Komşuluk Bölgesi” başlıklarını taşıyordu..
Kobani Kantonu’nun Başkanı Enver Müslim, direnişten bu yana ilk kez Kobani dışına, bu ilk panele katılmak üzere çıktı. (Enver Müslim, bildiğim kadarıyla, bugün Kobani’ye döndü.)
“Yeni Ortadoğu: Tehditler ve Fırsatlar” paneli için Barham Salih, Neçirvan Barzani ve Gültan Kışanak yan yana dizildiler. Günün son paneli “İran ve ABD: Değişen İlişkinin Etkisi”ne dair idi.
Son gün, “Sünnilerle Yeniden İlişki Kurmak: Başarı Şansı” başlığı altında Usame Nuceyfi, kimisine göre IŞİD’den yöntem dışında hiç farkı olmayan Kürt İslamcısı Ali Bapir ve Müslüman Kardeşler’in Kürdistan kolu sayılan Bahaeddin Nakşibendi gibi isimler biraraya geldiler.
“Diyalog ve Uzlaşma: Irak’ta Ulus İnşasının Başlaması” adlı panelde Cumhurbaşkanı Fuad Masum ile Irak Meclis Başkanı Selim el-Cubburi konuşmacıydılar. Bir Cumhurbaşkanı’nın görev sırasında panelist de olabileceğine ilk kez tanık oldum.
Kapanış paneli ise “Irak Kürdistan Bölgesi: Siyasi Bağımlılık veya Ekonomik Bağımsızlık” başlığı altındaydı. Kürdistan Başbakan Yardımcısı Kubat Talabani, Doğal Kaynaklar (Petrol) Bakanı Aşti Hawrami ile Bağdat hükümetini temsil eden Ulaştırma Bakanı Bayan Cabir el-Zubeydi (Şii), petrol üzerinde süregelen “Bağdat-Erbil gerginliği”ni medeni tartışma formatına soktular.
MERİ’nin Başkanı Dilaver Alaeddin’e MERİ Forum 2014 ile düşüncemi açıklarken, “Kürtlerin Ortadoğu sahnesine etkili bir siyasi oyuncu olarak çıkışlarının bir başka belirtisiydi” dedim. “Böyle bir içerikte, böyle bir katılımda, bu dönemde bu toplantıyı düzenlemeyi Kürtler becerebildiler ve böyle bir toplantı, yer olarak da ancak Kürdistan’da yapılabilirdi.”
Gerçekten de, Kürtler, tüm bölgede IŞİD’e karşı “askeri alanda direnen” en önemli unsur, Erbil’deki konferansın da ortaya koyduğu haliyle bölgenin bir tür “entelektüel pivotu” haline gelme potansiyelini taşıyorlar ve dahası Obama’ya Ortadoğu siyasetini değiştirecek ve kendileriyle ittifaka çekecek kadar etkili bir “siyasi oyuncu” haline geldiler bile.
Nitekim, kısa süre öncesine kadar Washington’ta iki hafta geçirmiş ve üst düzey temaslar gerçekleştirmiş olan Barham Salih de bana, “Amerikalılar PKK ile görüşüyorlar artık” dedi.
“Dolaylı” dedim, “PYD ile ….”
Boşversene der gibi bir jestle elini salladı, “Dolaylı, dolaysız. Görüşüyorlar işte…”
Washington ile PYD arasında ilişki kurulması için uzun süredir gayret göstermiş olan Michael Werz de Erbil’deydi. Üç günün en ilginç konuşmacılarından biri o oldu.
Konuşması, esas olarak, Türkiye-ABD ilişkilerinde meydana gelen değişiklikler üzerineydi. “Türkiye-ABD ilişkileri son birkaç hafta içinde şaşkınlık verecek şekilde bozuldu. Oysa, iki ülke arasındaki ortaklık güçlüydü” dedi ve Obama’nın Başkan seçildikten sonra ilk ikili yurt temasını Türkiye gezisi olarak gerçekleştirdiğini hatırlattı.
“Amerikan perspektifi”nden “üç dönüm noktası”nı “üç şehir” metaforu ile anlattı. Mealen ve özetle:
1. İstanbul-Taksim-Gezi. Olaylar, Erdoğan hükümetinde basına baskıları, ifade özgürlüğünün kısıtlanmasını, internet yasaklarını, yargı üzerindeki hukuk devletinde kabul edilemez tasarrufları beraberinde getirdi. Gezi, AKP iktidarının demokrasiye dair konularda gerilemesini simgeledi ve Obama yönetiminin gözünde demokratik meşruiyetinde kayıplara yol açtı;
2. Musul. IŞİD’in eline geçmesinden çok kısa bir süre öncesine kadar, Ankara, hiçbir tehlike görmüyor ve tehdit algılamıyordu. Obama yönetimi ise bunu, bölgede çok önem verdiği bir partnerinin aslında taktik anlayış yeteneğinin ne kadar sınırlı olduğunun ortaya çıkması olarak gördü. Türkiye’ye güven azaldı.
3. Kobani, kendi sınırını aşıp “bölgesel” bir karakter kazandı. Ankara, bunu hiç anlayamadı. Kobani ile birlikte Türkiye’deki çözüm süreci de içerden ziyade dışarıdan harekete geçen dinamiklerle yönetilmeye başladı.
Bölgesel dinamiklerin stratejik anlayışında Washington ile Ankara arasındaki farklar, stratejik ortaklığın yeniden tanımı ihtiyacına yol açtı ki, Washington, şimdilerde bu yeniden tanımlamayı yapmakta.
19 Ekim (ABD’nin Kobani’de YPG’ye silah yardımı yaptığı gün) dönüm noktası oldu. (Türkiye ile ABD arasındaki) İlişkiler temel bir değişiklikten geçiyor. Bu da Kürtlerle yeni ilişkilerin kapısını açıyor.
Her şey yenileniyor. Ortadoğu’da değişim kapıyı çalıyor…
Paylaş