Paylaş
Dersimi çalışıp geldiğim için 1978 İspanya Anayasası’nın dibacesinde (preambülünde) yer alan bir cümleyi not etmiştim. Değiştirilmesi hatta yeniden yazılması mutlak zorunluluk olan Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın girişine benzer bir cümlenin yerleştirilmesi ve 66. Madde’nin tümden kaldırılması, bence, “Kürt sorunu”nun “hukuki boyutu”nu halleder.
Sözünü ettiğim notu okumadım. Zira, gözüm toplantıya başkanlık eden Polis Akademisi Başkanı Prof. Zihni Arslan’a takıldı. Prof. Arslan bir anayasa hukukçusu ve üstelik iyi bir anayasa hukukçusu olarak biliniyor. Prof. Ergun Özbudun’un koordinatörlüğünde hazırlanıp, daha sonra rafa kalkan “Yeni demokratik ve sivil anayasa”nın yazımını yapan ekipte yer almıştı.
Gözüm ona takılınca, “Kürt açılımında da rol üstlendiklerine göre, nasılsa 1978 İspanya Anayasası’nın dibacesindeki o cümleyi biliyordur. Gereksiz ukalalık yapmayayım” diye düşündüm ve o konuda söz almaktan vaz geçtim.
Şimdi sırası geldiğine ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay o günden bu yana ciddiyetle her öneriye açıldığına göre ve kayda da geçsin diye sözünü ettiğim cümlenin Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na nasıl uyarlanabileceğine ilişkin görüşümü aktarabilirim.
“Sırasının gelmesi”nin sebebi, Abdullah Öcalan’ın bugün yapması beklenen açıklama. Öcalan, uzun süreden beri Anayasa’da etnik kimliğe gönderme yapılmadan, yani “Kürt sözcüğü”ne bile yer verilmeden “değişik kültürleri güvence altına alan” bir hükmün yer almasını yeterli görüyor.
PKK liderinin dahi, bu derece esnekleşebildiği bir husus, Kürt sorununun “hukuki boyutu”na, ülkemizin Kürt vatandaşlarını tatmin edecek ve kimilerinin bir “şantaj” gibisinden sorununun çözümünün önüne diktiği “Türk sorunu” engelini anlamsız kılacak bir cevap getirecektir.
* * *
Niçin 1978 İspanya Anayasası?
Çünkü o Anayasa, İspanya’nın etnik kimlik sorunlarının üstesinden gelmesini sağlayan, örnek bir “demokratik hukuk belgesi” sayılıyor. Gerçekten de, İspanya’da o gün bugündür ne Bask sorunu, ne Katalan sorunu, ne de Galicia’lılar sorunu yok. ETA sorunu ise var. Bask sorununun terör boyutu olarak ETA sorunu devam ediyor ama Bask sorunu çözülmüş sayılıyor.
İspanya, o mükemmel 1978 Anayasası ile bir “federal statü”ye sahip oldu. Bununla birlikte, Anayasa’nın giriş bölümünde yer alan ve aşağıda aktaracağım cümle “federal olmayan bir sistem”in anayasasının girişinde de pekala yer alabilir.
O cümle şu:
“Anayasa, insan hakları uygulaması çerçevesinde tüm İspanyolların ve İspanya topraklarının kültür ve geleneklerini, dillerini ve kurumlarını korur.”
Bunun yeni, demokratik ve sivil, 66.maddesi bugünkü haliyle olmayan bir Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın giriş bölümüne şu şekilde yer almasına ne dersiniz:
“Bu Anayasa, insan haklarına saygılı olarak Türkiye’nin tüm vatandaşlarının kültür ve geleneklerini ve ana dillerini güvence altına alır.”
Önemli olan, işin “ruhu”; bu ya da buna benzer bir cümle, ülkemizin Türk, Kürt ve gayrısı, hiçbir vatandaşımızın itirazına yol açmayacağı gibi, “Kürt sorunu”nun çözümü için “hukuki güvence” arayan argümanları da karşılar.
Bunun böyle olduğunu dünkü Radikal’in “DTP’nin dört talebi var” manşetinde sıralanan hususlar da doğruluyor. DTP –muhtemelen İmralı’nın da görüşlerini belirli ölçülerde yansıtan- 1) Demokratik, sivil anayasa. 2) Anayasa’da etnisiteye dair ayrıntılar olmasın. 3) Anadilde eğitim ve propagandaya ilişkin sınırlamalar kaldırılsın. 4) Yerel yönetimler güçlendirilsin.
İlk üç talebi –ki, bunlar meşru, haklı, demokratik ve AB normlarına birebir uygun talepler- Anayasa’nın girişine yukarıdakine benzer biçimde eklenecek bir cümle kapsar. Anayasa’nın ruhu, dibacesinde, yani giriş bölümünde bulunacağına göre, anayasa maddeleri bununla uyumlu olacak, çıkarılacak yasalar da aynı şekilde anayasaya uygun olmak zorunda kalacak.
DTP taleplerinin dördüncü maddesi ise yine AB gerekleri içinde yer alan ve İsmet Berkan’ın dünkü yazısında değindiği “idari reform” çerçevesinde çözülebilir.
Nereden baksanız, “Kürt sorunu”nun çözümünün çok can alıcı bir yanı olan “hukuki boyutu” hiçte zor bir konu değil.
Niyet, irade ve vizyon yeterli.
İş, gelip dayanıyor; “sorun”un bir başka can alıcı ve giderek en önemli yönünü oluşturan boyutunun aşılmasına. Terör diye de nitelenen “şiddet boyutu”na. Ve, ister istemez, burada devreye PKK’nın ve liderinin tutumu giriyor. Çünkü, “sorun” şiddet boyutunun doğrudan tarafı PKK ve onun da lideri Abdullah Öcalan.
Sorunun “şiddet boyutu”nu ortadan kaldırmanın üç yolu var, dördüncüsü yok:
1. PKK’nın yok edilmiş olması;
2. PKK’nın teslim olarak tasfiyeyi kabul etmesi;
3. PKK’nın silah bırakmayı kabul etmesi.
İlk ikisi söz konusu olmadığına göre, üçüncü seçenek üzerinde odaklaşmak gerçekçi. Abdullah Öcalan’ın bugün yapacağı açıklama, bu bakımdan önemli.
* * *
Abdullah Öcalan, 15 Ağustos’ta bir “yol haritası” açıklayacağını duyurmuştu. Öcalan’ın ‘Kürt ortamı” –öyle diyelim- üzerinde hatırı sayılır bir ağırlığı bulunduğunu inkar eden aklı başında kimse yok. Bu bakımdan, bugün açıklanacak “yol haritası”nın çözüm süreci ya da “Kürt açılımı”nın sonuçlarına önemli bir katkı yapması şansı var.
Abdullah Öcalan ne diyecek?
Ne diyeceğini 24 saat içinde öğreneceğiz. Ne diyeceğine ilişkin en gerçekçi tahmini, hafta başında Taraf’ta Neşe Düzel’in “Sizce Ağustos’un 15’inde Öcalan PKK’ya ‘silahlara veda et’ diyecek mi?” sorusuna verdiği cevapta DTP Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak dile getirmişti:
“Böyle bir şey beklemiyorum. Bence Öcalan, ‘bu süreci silahlara veda noktasına nasıl götürebiliriz’i açıklayacak. Yani 15’indeki açıklamada, ‘silahlara veda kararı çıkmayacak ama, silahlara vedanın programı’, ‘silahları bırakmanın yolu’ çıkacak.”
Bakalım ne çıkacak? Bir de bakalım “silahlara veda programı”nı nasıl, hangi sözcüklerle dile getirecek. Malum, “dil” ve “uslup” çok önemli.
Öcalan, en azından “silahlara veda”yı açık bir hedef olarak ilan edip, en kısa vadede “ellerin tetikten çekilmesi”ni ifade edecek bir tavır ortaya koyarsa, “Kürt açılımı”nın ivmesi güçlenmiş olur.
Yazının başında tartıştığımız, “Anayasa” konusu ise Öcalan’ın açıklamasına bağlı değil; “Kürt sorunu”na çözüm ile elbette ilgili ama demokrasi ve demokratik anayasa, tüm Türkiye’nin sorunu...
Paylaş