Paylaş
Musul’un bir Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) adlı örgütün eline geçmesi Ortadoğu’da tüm kartları karmakarışık edecek, yeniden karılması ve dağıtılmasına neden olacak nitelikte, çok ama çok önemli bir gelişme.
IŞİD kelimesiyle Türkiye kamuoyu yeni tanışıyor sanılır. Oysa, tüm Arap dünyasında özellikle Irak, Suriye, Lübnan ve Ürdün’de sokaktaki çocuklar 'Da’iş'ten epey bir süredir haberdardılar. 'El Devle el-İslamiyye fi’l Irak ve eş-Şam' adlı örgütün baş harfleri okunduğunda Irak, Arapça ‘ayn’ ile yazıldığından, kısaca 'Da’iş' diye telaffuz ediliyor. Şam, Osmanlı döneminin 'Bilad eş-Şam'ını. Yani 'Şam Ülkesi' anlamında. Yani, Suriye’yi ifade ediyor.
Örgüt, ABD’nin Irak işgali sırasında Usame bin Laden’in güvenini kazanmış olan el-Kaide’nin yetiştirdiği Abu Musab el-Zarkavi liderliğindeki en katı Sünni direnişi gösteren 'El-Kaide Rafideyn' (Mezopotamya el-Kaide’si) olarak bilinen örgütün devamı.
Abu Musab el-Zarkavi, yıllar önce Amerikalılar tarafından öldürüldü. El-Kaide Rafideyn, 2007 yılından itibaren General David Petraeus tarafından geliştirilen ve Irak’ın el-Anbar eyaletindeki Sünni aşiretler ile arasındaki ilişkilerin kopartılmasına dayanan 'surge strategy'nin başarıya ulaşması üzerine etkinliğini kaybetmişti ama ortadan tümüyle kalkmamıştı.
Bir yandan Suriye’de patlak veren 'mezhepler savaşı' biçimine bürünen 'iç savaş' ve bir yandan da Irak’ta Maliki yönetiminin katı bir Şii-mezhepçi politika izlemesiyle örgüt canlandı. Suriye’nin ve Irak’ın birbirlerine bitişik bölgelerinde yayıldı. 'Irak İslam Devleti' adını kullanırken 'Irak-Şam İslam Devleti' adını kullanır yani 'Da’iş' oldu. Abu Bekir el-Bagdadi takma adını kullanan, ayrıca Abu Dua adıyla bilinen yeni liderinin önderliğinde el-Kaide’nin yeni lideri Eymen el-Zevahiri’ye kafa tutacak özerk bir kimlik kazandı.
Abu Bekir el-Bagdadi’nin asıl adı Avad İbrahim Ali el-Bedri. Irak’ın Samarra şehrinde 1971’de doğmuş. Bağdat İslam Üniversitesi mezunu. Saddam döneminde Diyala bölgesinde vaiz imiş. Amerikan işgali üzerine o bölgede kendi silahlı direniş gücünü kurmuş. Amerikalılar tarafından tutuklanmış ve 2005-2009 yılları arasında hapis yatmış. Abu Bekir el-Bagdadi (ya da Abu Dua) bugün Eymen el-Zevahiri’den, IŞİD de el-Kaide’nin merkezinden daha güçlü bir konumda bulunuyor.
IŞİD, Suriye’de Rakka ve Deir ez-Zor şehirlerini elinde bulundurduktan gayrı, Irak’ta Ocak 2014’te Bağdat’ın 60 kilometre batısındaki Felluce’yi eline geçirdi. Ramadi şehrini kontrol altında bulunduruyor ve Musul ile birlikte çok ciddi bir 'merkez' haline geldi.
Öyle ki örgütün şu sırada Irak topraklarında, Musul çevresinde kontrol ettiği alan Portekiz büyüklüğünde. 38 bin kilometre kare. 3.5 milyon insan yaşıyor. Buna Felluce’nin bulunduğu el-Anbar vilayetini, Suriye’nin kuzeydoğu ve doğusundaki geniş alanları da eklerseniz, IŞİD’in alanı daha da genişliyor.
Haritada siyah alanlar IŞİD’in kontrol ettiği bölgeleri, kırmızı alanlar saldırı inisiyatifine sahip olduğu yerleri, açık kırmızı gösterilenler ise operasyonel varlık gösterdiği coğrafyayı işaret ediyor.
Yani harita, Türkiye-Irak-Suriye sınırlarının kesişme noktasının dibindeki Fişhabur’dan diyagonal bir çizgi ile kuzeybatı-güneydoğu hattı yönünde Musul-Hamdaniye-Kerkük-Kifri-Cevele-Hanek'in çizgisine IŞİD’in egemen olmakta olduğunu gösteriyor.
Bu arada, IŞİD’in Musul’da bankalardaki büyük miktarda nakit parayı ve ayrıca bir zırhlı tümeni teçhiz edecek büyüklükte 260 yeni zırhlı aracı Irak ordusundan ele geçirmiş olduğunu da bir kenara kaydedelim.
Musul-Bağdat karayolu -ki o, kuzey-güney yönünde Irak’ın ana aksıdır- IŞİD’in kontrolü altına giriyor. Musul güneyinde, Kerkük’ün batısındaki büyük Beyci rafinerisi de keza. Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattı –ki, ihraç edilen Irak petrollerinin yüzde 15’ini taşır- IŞİD’in insafına kalıyor. Türkiye üzerinden çıkış arayan Kürdistan petrollerinin gelecekteki güvenliği de tehlikede.
Irak’ın ikinci kuzey-güney aksı olan Kerkük-Bağdat karayolu da Kerkük’ün güneyindeki Tuzhurmatu civarında IŞİD tehdidi altına girdi bile. Daha güneydeki Diyala eyaletinde son günlerde Kürt hedeflerine (Talabani’nin partisi KYB’ye) yönelik Hanekin’deki IŞİD saldırılarını ve Bağdat’ın 6 kilometre batısındaki Felluce’nin altı aydır IŞİD’in elinde bulunduğunu hatırlayalım; bütün bunların anlamı, Irak ve Suriye, fiilen mezhebi-etnik parçalanmaya ve sürekli bir istikrarsızlık alanı olmaya gidiyor demektir.
Suriye ve en az onun kadar keskin biçimde ülke Sünni-Şii parçalanmasına uğramasaydı, IŞİD kendisine böylesine bir 'operasyonel' alan elde edemezdi. IŞİD’i sadece dünyanın orasından burasından gelen 'cihadi' savaşçıların bir örgütü olarak göremeyiz. Özellikle Irak’ta Sünni aşiretler içinde kök saldığı ve belirli bir kitle tabanı elde etmiş olduğu besbelli.
IŞİD, Kürdistan Bölge Yönetimi’nin merkezi Erbil’e bir saat, Kerkük petrol havzalarına bir saat, Irak başkenti Bağdat’a bir saat mesafededir. Petrol boru hatlarının bir bölümünü ve Bağdat’a giden yolların kontrolünü ele geçirmiştir.
Türkiye, güneyinde yer yer Taliban’dan daha keskin bir köktendinci-Sünni örgütün 'güvenlik tehdidi'ne maruzdur. Ne yapmalıdır? Birçok soru ortaya çıkıyor.
Ne yapacaktır? Tayyip Erdoğan’ın 'ılımlı İslamcı' yönetimi, NATO üyesi 'Batılı kâfirler' ile bir mi olacaktır?
IŞİD’in hedefinde olan Suriye’deki PYD ile ilişkileri, PYD yönetimindeki Kürt bölgeleriyle ilişkisini yeniden tanzim edecek midir? IŞİD, son ele geçirdiği sınır kapılarıyla 'Rojava'ya Türkiye’den başka 'nefes alma borusu' bırakmadı. Türkiye’nin ise muhalefet ile istihbarat ve lojistik faaliyeti için Hatay sınırından başka kullanabileceği Suriye ile ortak sınırı yok.
İktidar, ülke içinde BDP ve HDP ile kavga etmekten, PKK ile gerilimli bir politika izlemekten, Abdullah Öcalan’a ilişkin olarak oyalama politikalarından medet ummaktan vazgeçmeden, 'IŞİD tehdidi'ne yönelik esaslı ve gerekli bir politika değişikliğine gidemez.
Rojava tehdit altında, Barzani tehdit altında, Irak Kürtlerinin Talabani kanadı tehdit altında, Türkiye’ye komşu bir Taliban-ötesi mini-Afganistan oluşuyor. Yeni Ortadoğu politikası, bu olgular gözetilerek yapılmak zorunda.
Türkiye’nin güneyinde 'merkezi devletler' fiilen ortadan kalkmış durumda. Yeni aktörler içinde, Türkiye’nin Mısır’da mağlup Müslüman Kardeşler’den, Suriye’deki IŞİD’e yenilmiş Katar sermayesiyle beslenen Selefi gruplardan başka esaslı bağlantı noktaları yok. Bölgedeki aktörler arasında en değerlisi, kuşkusuz Barzani.
O, bir yandan Türkiye’deki Kürt siyasi hareketine ve Rojava’da Ankara’nın hoşuna gitmeyecek bir 'Kürt oluşumu'na karşı 'manivela' olarak 'manipüle' edilmek istenirken diğer yandan da Bağdat’la köprüleri atan petrol ve doğalgaz ortaklıklarının muhatabı.
IŞİD’in Musul’u ele geçirmesi bunlardan ilkini anlamsızlaştırdı; ikincisini de tehdit altına soktu.
Sonuç olarak, Türkiye’nin Ortadoğu politikası tepeden tırnağa değişmek zorunda. IŞİD, 'komşularla sıfır sorun politikası'nı tabuta koydu.
Değişiklik, Kürtlere yönelik, ciddi tavır değişikliğiyle başlamalı.
Ciddi...
Paylaş