Paylaş
Katar saati ile saat 17:00 idi. Türkiye bir saat geride. Kosova, iki saat geride. O saatte Kosova Parlamentosu’nun olağanüstü toplanarak,“Kosova’nın bağımsızlığı”nı ilan edeceğini biliyordum. Televizyonun başına geçmeliydim.
Bir gün önce, Dışişleri Bakanı Ali Babacan ile birlikte iken, Bakan’ın Abu Dabi’ye gitme planından vazgeçtiğini, Afganistan Cumhurbaşkanı Hamid Karzai’nin ardından, Madeleine Albright ve Zalmay Khalilzad’ın yanısıra Doha’da beşinci kez yapılan“ABD-İslam Dünyası Forumu”nun ana konuşmacılardan biri olan Babacan’ın, konuşmasını bitirdikten sonra,o gece yarısı apar topar Türkiye’ye döneceğini öğrenmiştim.
“Pazar günü Ankara’da olmamız gerekiyor. Öğleden sonra toplanacağız. Kosova’nın bağımsızlığını tanıyan devletlerden biri olmak için görüşmemiz gerekiyor” demişti. Aslında, biraz gecikmişiz gibi bile geldi bana. ABD ve AB’nin belli başlı ülkelerinin arkasına düşmeden onlarla eş zamanlı tanımak uygun düşerdi. Ne de olsa Kosova, ta 1389’dan Sırbistan’ın eline geçeli beri, Murat Hüdevandigar’ın (I.Murat) toprağına düştüğü, tarihimizin o ünlü Birinci Kosova Savaşı’ndan beri yüzyıllardır bizimdi.
Öyle ki, Türkiye’de yaşayan Kosovalıların, Kosova nüfusundan fazla olduğu söylenir. Kosova, İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif’in ve daha nicelerinin memleketidir. Türkiye ve Kosova, etle tırnak gibidir. Oradaki Müslüman Arnavutlar ile Türkleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kosovalı vatandaşlarından ayıramazsınız.
Ve, Kosova, kahırlı bir geçmişin ardından, 1999’da Miloşeviç’in adına ister “etnik temizlik”, ister “soykırım savaşı” deyin, saldırısından NATO tarafından kurtarıldı. AB yolunda Türkiye’nin en büyük yandaşlarından olan eski Finlandiya Cumhurbaşkanı Marti Ahtisaari’nin hazırladığı bir raporla, bağımsızlığa hazırlandı.
Ve, dün, Başbakan Haşim Taçi, “Kosova’nın bağımsızlığı”nı parlamento oturumunun başlamasından35 dakika sonra, hiçbir taşkınlığı olmayan vakur bir tören ve konuşmayla ilan etti.
Bir siyaset adamından ziyade, bir basketbolcuyu andıran fiziğiyle, Kosova Kurtuluş Ordusu’nun (KLA) eski komutanı genç Haşim Taçi, konuşmasında, 60 yaşında iken dört yıl önce kanserden ölen Kosova’nın seçilmiş ama uluslararası tanıma elde edememiş ilk Cumhurbaşkanı İbrahim Rugova’yı andığı anda salondan alkışlar yükseldi. İbrahim Rugova, boynundan eksik etmediği kırmızı atkısıyla, şiddete başvurmadan kararlı bağımsızlık mücadelesiyle, zihinlerde silinmez bir iz bırakmıştı.
Haşim Taçi, konuşmasında ABD’ye, AB’ye ve NATO’ya teşekkür ettikten sonra, Kosova’nın “tarih ve coğrafya nedeniyle” yani geçmişinden ötürü “geleceğini Avrupa’da gördüğünü” söyledi; “Euro-Atlantik demokrasi ailesinde yerini alacağını”, Kosova’nın hedefinin “AB üyeliği” olduğunu kararlılıkla vurguladı. Ayrıca, Kosova’daki “ulusal azınlıklar”ın haklarının korunacağının, onların “eşit vatandaşlar” olduğunun özenle altını çizdi. Kosova, bir “demokratik, çok-uluslu, çoğulcu bebek” olarak dünyaya geldi.
Avrupa’nın yeni bir çocuğu, 17 Şubat’ta doğdu. Türkiye’ye Balkanlar’da, Güneydoğu Avrupa’da bir “kardeş” geldi.
*** *** ***
Kosova’nın bağımsızlığının bu kadar gecikmesi, aslında Sırbistan’ın bir çılgınlık yapmasından korkulması ve Rusya’nın gayet kategorik bir şekilde Sırbistan’ın arkasında durmasından ötürü karşı çıkmasındandı.
Sırbistan, kendi “uygarlığı”nın –o neyse?- “beşiği” olarak gördüğü Kosova’nın tek taraflı bağımsızlık ilanını tanımıyor ve kendi toprağı saymaya devam ediyor. Ancak, çok kısa süre önce yapılan seçimleri “faşizan-ulusalcı” adaya karşı kazanan AB yanlısı Boris Tadiç’in, Kosova bağımsızlığını tanımamakla birlikte, bunu önlemek için “silaha başvurmayacağını” açıklaması üzerine,“Avrupa’nın yeni bebeği”nin doğumunun vakti geldi. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, Kosova bağımsız olursa, Abhazya’nın ve Güney Osetya’nın Gürcistan’dan ayrılacağı “tehditleri” para etmedi.
Kosova’nın yüzde 93’lük bir oranını oluşturan 2 milyon dolayındaki Arnavut, 100 binlik Sırp azınlığının rahatsızlığına, Rusya ve Sırbistan’dan gayrı, AB üyesi olan Yunanistan, Kıbrıslı Rumlar, Bulgaristan, Romanya ve Slovakya’nın yanısıra bir de İspanya’nın muhalefetine rağmen, neye güvenerek bağımsızlık ilan ettiler?
ABD’nin ve AB’nin başt İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya olmak üzere geri kalanının tanıyacağı sözünü almalarına.
“Tek taraflı bağımsızlık” ilanının ardından, uluslararası topluluğun büyük bölümünün Kosova’yı tanıması ve BM üyeliği gelecek ve Kosova, “meşru” bir “bağımsız-egemen devlet” olarak uluslar ailesinde ve haritadaki yerini sağlama alarak, almış olacak.
Balkanlar’da, Arnavutluk’un yanı sıra, yanı başında nüfusu ülke nüfusunun yüzde 30’dan fazlasını oluşturan Makedonya’nın dibinde yeni bir Arnavut devleti ortaya çıktı.
Kosova’nın bağımsız devlet olarak doğumu bir dizi soruyu beraberinde, ister istemez, getiriyor. Örneğin, James Bond ile ismi özdeşleşen ve ateşli bir İskoç olan ünlü sinema oyuncusu Sean Connery’ye göre “İskoçya’nın bağımsız bir devlet olarak başarısız olması söz konusu değil” ve yüzyıllar önce İngilizlere karşı bağımsızlık mücadelesi veren William Wallace’ın yani “Cesuryürek”in ülkesinin Birleşik Krallık’dan bağımsız bir devlet olarak ortaya çıkması gerekli.
Aynı şekilde, Baskların İspanya’dan ayrılması, hatta bağımsızlık meraklısı ABD’nin Vermont eyaleti –ki, o sırada 14 eyaletten oluşan birliğe Bağımsızlık Bildirgesi’nden 15 yıl sonra 1791’de katılmıştı- niye ABD’den kopması niçin mümkün olmasın?
Peki, ya Moldova’nın Rus çoğunluklu bölgesi Transdinyester ne olacak? Dahası, Filistinlilerin bile bağımsız bir devleti yok.
Putin’in Kosova bağımsızlığını caydırmak amaçlı söz ettiği KKTC, hatta yılan hikayesine dönmüş Keşmir? Niçin, onlar bağımsız devlet olamasınlar?
Ama, öyle işte. Tarih, çok da “mantıklı” bir şekilde yol almıyor. Şartlar, güç dengeleri, binbir etken bu işte rol oynuyor. Bir İngiliz profesör, “Birleşmiş Milletler, devletler üzerinde temellenmiştir. Avrupa Birliği’de devletlere dayanır. Böyle olmaya devam edecek. Yeni devletler ortaya çıkacak, Doğu Almanya misali bazı devletler ortadan kalkacak” diyor.
Kosova, Yugoslavya’nın dağılmasının, Haşim Taçi’nin dediği gibi, dağılan son halkası idi. Yani, Kosova’yı, Soğuk Savaş sonrasının “özel şartları”nda düşünmek gerekiyor. Hedefi, Avrupa Birliği olarak koyduğuna göre, “genişlemiş AB”de yerini aldığı vakit, tıpkı Batı Balkanlar’ın diğer dışarıdaki parçaları, Sırbistan, Makedonya, Bosna-Hersek ve Arnavutluk ile birlikte yeni ve farklı bir yapıdaki “Birlik” içinde yeniden birleşmiş olacak. Çekoslovakya’nın Çek Cumhuriyeti ve Slovakya olarak “medeni boşanmaları”nın ardından, şimdi aralarında sınır kontrolü olmadan, AB içinde bir araya gelişleri gibi.
*** *** ***
Türkiye açısından bakıldığında, biz, Kosova’nın bağımsız devlet olarak “doğumu”nu, Avrupa’da, Balkanlar’da Türkiye’ye “bir kardeş geldi” diye görmek durumundayız. Varoluşu, belli ölçülerde AB’ye bağlı, yaşama şansı çok büyük ölçüde, yine AB’ye bağlı olan Kosova, Türkiye’nin AB iddiasını kendiliğinden güçlendirecek ve kolaylaştıracak bir özellik taşıyor.
Böyle bir neden hiç olmasa bile –ki, var- “vatandaşlarımız soydaşları” olan Kosovalıların sevinci ve mutluluğu bizim de sevincimiz olmak durumundadır.
“Avrupa’nın yeni bebeği”, Türkiye’nin Avrupa’daki “yeni kardeşi”, yeni devlet; hoş geldi, sefalar getirdi!
Paylaş