Paylaş
Yani, savcının tutuklama istemiyle yargıç önüne gönderilenlerden değil. Yani, yurtdışına çıkma yasağı konarak, tutuksuz yargılanacak olanlardan değil. Yani, savcının tutuksuz serbest bırakılmalarına dün itiraz ettiklerinden hiç değil.
Bana birkaç saat süren sorgusunu anlattı.O anlatırken, yan gözle karşımızdaki televizyon ekranından CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın Ergenekon soruşturmasını yerden yere vuran grup konuşmasına da bakıyorduk. Deniz Baykal, Tayyip Erdoğan’la polemiğinde verdiği sözü tutmuş, “silahlı çete” davasının avukatlığını dünkü konuşmasıyla üstlenmişti.
1 Temmuz’da gözaltına alınan, subay eskisi tanıdık –ki, önceki gün bir televizyon kanalında da konuştu- benim kendisinden hiç beklemediğim şeyler söyledi. Ergenekon soruşturmasını yürüten üç savcıyı, başta kendi ifadesini alan Zekeriya Öz’ü müthiş övdü. “Dosyalarına çok hakimler” dedi. “Ne yaptıklarını, neyi araştırdıklarını çok iyi biliyorlar. Dosyalarına da çok hakimler. Çok özel savcılar bunlar. Çok da zekiler.”
Medyanın bir bölümünün verdiği izlenimin tam tersi.
Bazı gazeteleri, özellikle bazı genel yayın yönetmenleri ve köşe yazarlarının soruşturma hakkında yazdıklarını okuyanlar, televizyonlarda bazı gazetecilerin soruşturma ve savcılar hakkındaki alaycı sözlerini dinlemiş olanlar, Deniz Baykal’ın grup konuşmasındaki sözlerine kulak kabartanlar, benim gözaltında dört gün kalmış eski tanıdığımın anlattıklarını duysalar, şaşkına dönerlerdi.
*** *** ***
Ergenekon soruşturmasını hafife alanlar, böyle bir örgütlenmenin varlığına dudak bükenler, savcıların ehliyeti üzerinde şaibe oluşturmak isteyenler, ana muhalefet partisinden medya mevzilerine uzanan yelpazede yer alanlar, önümüzdeki günlerde şok üstüne şok yaşayabilirler. Kazanmaları mümkün olmayan bir mücadeleye kılıçlarını çekerek daldıkları için.
Ergenekon iddianamesi açıklandıktan ve mahkeme başladıktan sonra, bunun ne şekilde yürüyeceği ve sonuçlanacağını elbette ki bilemem. Ama bildiğim bir şey var: Kamu vicdanında “darbeci zihniyet” bir daha iflah olmaz şekilde mahkum olmuştur.
Darbeci olmadığı halde “darbecilik yaftası” yemekten şikayetçi gözüken ve “korku imparatorluğu”nun “mazlumları” rolüne bürünenler, kamu vicdanınca kıskıvrak yakalandılar.
Biz bunları tanıyoruz. 28 Şubat’tan beri tanıyoruz. Kimisini 27 Mayıs’tan, kimisini 12 Eylül’den.
Bunların bazıları, 27 Mayıs’ı diğerlerinden ayırıp “devrim” diye ilan ederler. Zira, 27 Mayıs, bunların “cuntası” tarafından gerçekleştirilmiştir. Hemen hepsi 12 Mart’a karşıdırlar. Çünkü, bunların “cuntası” 12 Mart’ta yenik düşmüş, bazılarına hapishane yolu görünmüş, “Ziverbey”den geçmişlerdir.
12 Mart’ta “kaybeden cunta” safında yer aldıkları için, 12 Mart’a karşıdırlar. 27 Mayıs’ı 12 Mart’tan ayırırlar. 12 Eylül’ü 12 Mart’ın devamı gördükleri ölçüde ona da karşıdırlar.
Ama 28 Şubat’a karşı değillerdir. “Bunlar” kendi aralarında da ayrılırlar. Aralarında bazıları 12 Eylül sabahına mutlulukla uyandıklarını yazıp çizmiş, söylemişlerdir. “Bunlar”ın o kanadı, 28 Şubat’ta da bilfiil görev üstlenmişlerdir. “Andıç” gibi kepazeliklerden ötürü, aralarında günah çıkartanlar varsa da, 28 Şubat’a itirazları yoktur. Aslında, 12 Eylül’e de itirazları olmamıştır.
Darbeci olmadıkları halde öyle yaftalandıklarından pek şekvacı ve “Korku İmparatorluğu”nun “mağdurları”dırlar ama içlerinde Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz, Doğu Perinçek gibi isimlerin yer aldığı Ergenekon soruşturmasını ve savcılarını gözden düşürmek için ellerinden geleni ardlarına koymamışlar ve “darbe karşıtı” olduklarını, inandırıcı biçimde, hiç ilan etmemişlerdir.
*** *** ***
Bir bankanın bir şubesine girdim dün. Orada tanıdığım bir banka kasiyeri, bana, gülerek “emekli albayların tavrı değişti” dedi. 1 Temmuz’dan önce banka şubesine geldiklerinde, sıraya girme gereği duymadan hükmedici tavırlarla bankoya ilerleyen emekli albaylar, kendilerine “Buyrun albayım” dendiğinde öfkelenip “albay olduğumu ne söylüyorsun” diye banka kasiyerini azarlar olmuşlar.
Bu bir “mahalle baskısı” mı? Yoksa, Ergenekon soruşturmasının “kamu vicdanında nasıl yer ettiğinin göstergesi” mi?
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin “kurumsal itibarı”nı yeniden kazanmak için önünde uzanan müthiş ve altın bir fırsat belki de.
Bu halkı, bu toplumu, Türkiye’nin insanlarını sevemeden ve güvenemeden “vatanseverlik” taslayarak, ona buna “vatan haini” yaftasını fütursuzca yapıştıranların “korku imparatorluğu”nun “mağdurları ve mazlumları” rolüne büründükleri günleri görüyorum ya; ölsem de gam yemem derler ya...
Paylaş