Paylaş
Bazılarının bir araya gelmesi tuhaf bir listeydi, öyle ki listeden haberli olan Radikal’in Yazı İşleri Müdürü Erdal Güven o günlerde bana, “Ben senin yerinde olsam, listeden çıkarılmamı isterim. İstifa et” diye takılmıştı.
Hafıza tazelemek bakımından listede yer alan “Atatürk ve TSK düşmanı, İkinci Cumhuriyetçi, Manda Cephesi” başlığı altındaki “vatan hainleri”ni, yayımlandığı sıralama ile bir kez daha hatırlatalım:
“M.Ali Birand, Cengiz Çandar, Çetin Altan, Mehmet Altan, Ahmet Altan, Murat Yetkin, Hasan Cemal, Oral Çalışlar, Aydın Engin, Gülay Göktürk, Metin Münir, Cüneyt Ülsever, Ufuk Güldemir, İlter Türkmen, Yalım Eralp, Mehmet Y.Yılmaz, Ertuğrul Özkök, Hadi Uluengin, Mehmet Barlas, Ferai Tınç, Sami Kohen, İsmet Berkan, Perihan Mağden, Can Dündar, Nazlı Ilıcak, Nuh Gönültaş, Hadi Özışık, Fehmi Koru, Ali Bayramoğlu, Kürşat Bumin.”
Listeye şöyle bir bakıldığında bir araya gelmesi mümkün olmayan bazı isimler var ve dolayısıyla bu listeyi ciddiye almanın gerekmediği gibi hükme varılabilir. Gelgelelim, bu “Atatürk ve TSK düşmanı, İkinci Cumhuriyetçi, Manda Cephesi” başlığını taşıyan “vatan hainleri” listesinin Jandarma Genel Komutanlığı’ndan çıktığı, basında yer aldığı 2004 Nisan ayında yazılmıştı.
Listenin içeriği “gayrı ciddi” olabilir ama olayın kendisi pekala “ciddi” idi.
O tarihte Jandarma Genel Komutanı kimdi?
Şener Eruygur.
İkinci Ergenekon iddianamesinin “bir numaralı” sanığı. Bu “sıfat”la İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanıyor. Bilindiği gibi, ikinci Ergenekon davası, üçüncüsü ile birleştirildi.
Yukarıda yer verdiğimiz listenin hazırlanış tarihi ve hazırlandığı yer, “merkez”e dayanan “Ayışığı” adlı “darbe planı”nın hazırlanış tarihi ve yeriyle uyum halinde.
Bugünlerde, Ergenekon’un komploları, tertipleri ve türlü çeşitli provokasyonları, fotoğraflarla, krokilerle, dinleme kayıtlarıyla, ele geçen sayısız yazılı belgelerle, yer altından çıkartılan silahlarla ortaya dökülüp saçılmış vaziyette.
*** *** ***
Bunların en ilgi çekici olanlarından biri Şener Eruygur ile dönemin Ankara’daki KKTC Büyükelçisi Zeki Bulunç arasındaki diyaloglar. Rauf Denktaş ile Şener Eruygur arasında “kurye” gibi işlev gören Zeki Bulunç’tan arasında geçen konuşmalardan bir bölüm:
“Şener Eruygur: (Denktaş’ı kastederek) İlave bazı şeyler bize söyledi mi?
Zeki Bulunç: İlave size söyleyecek… Dışişleri Bakanlığı kanalıyla buraya gelecek bilgiler belki doğru gelemez. Özellikle sizin zarfınızı götürdüm, bildirdim. Sorularınızla birlikte verdi bana şeyi notu da, buradadır üç sayfalık. Bu New York görüşmeleriyle ilgili bütün süreci ortaya koyuyor. İşte doğrudan Kofi Annan belgesini savunan adam bilinçli olarak… Ola ki Talat havlu atacak olursa o müdahale edecek aslında Talat’ın değil Abdullah Gül’ün veya Başbakan’ın danışmanı olarak…
Şener Eruygur: Bu tamamen satılmanın belgesidir.”
Diyalog, Denktaş’ın Annan Planı’nı “kilitleme stratejisi” ve bunun taktik adımları ile “Kıbrıs sorununa çözüm girişimleri”nin nasıl bloke edileceği üzerine devam ediyor. Manzara o ki, Türkiye hükümeti, Türk Dışişleri, KKTC Başbakanı (M.Ali Talat) aynı safta, KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ile Türkiye’deki Jandarma Genel Komutanı ve onunla birlikte hareket eden ya da ettirilen çevreler karşı safta.
Yukarıdaki listenin içinde yer alan isimler, o tarihte, “darbeci ekip” tarafından “Kıbrıs’ta çözümden yana” diye görülenler. Kestirmeden gidip bunları “vatan haini” diye damgalayıp, Ergenekon iddianamelerine düşen yöntemlerle karaladığınız takdirde, karanlık amaçlarınız için yol alabilirsiniz.
Yapılmak istenen de oydu.
Tüm amaç, Kıbrıs’ta çözümü engellemek, böylece Türkiye’nin Avrupa Birliği yolunu kapatmak ve çeşitli provokasyonlar ile ülkede “darbe ortamı” hazırlayıp, Ak Parti hükümetini “silah yolu”yla devirmek ve iktidara böylece el koymak idi.
Annan Planı’nı kabul, Kıbrıs’ta çözüm için çaba harcamak, Avrupa Birliği üyeliği, demokrasi… Bütün bunlar nasıl ve ne kadar “akraba” ise, Annan Planı’na karşı çıkmak, Kıbrıs’ta “çözümsüzlük en iyi çözümdür” çizgisine sarılmak, Türkiye’nin AB yolunu kesmek, bunlardan yana olanları “vatan haini” diye damgalamak, siyasi suikastlar, karışıklık çıkartmak, demokrasiye değil darbeye öncelik vermek… Bunlar da birbirleriyle yakından akrabadırlar.
*** *** ***
Ergenekon davası görülüyor. Ancak, iddianamelere düşen binbir bulgu bugünler için özellikle yol gösterici.
Geçmişe ilişkin olarak “bu ülke meğerse ne badire atlatmış” hükmüne varmak için ya da geçmişle ilgili “tarih dedikodusu” merakını gidermek için değil. Bugünlerde ülkenin en önemli sorununun çözülebilmesi için oluşmuş bulunan “heyecan dalgası”nı kırmak ve “suyu tersine akıtmak” amacıyla Türkiye’nin nasıl provokasyonlarla karşılaşabileceğini ve bu provokasyonların kimlerden, nerelerden gelebileceğini anlayabilmek açısından yol gösterici.
Ergenekon, Türkiye’nin bugünü ve yarını için yol gösterici.
Türkiye, bir “Ergenekon davası” deneyiminden geçmeseydi, milyonlarca kişiye umut aşılayan “Kürt Açılımı” gerçekleşebilir miydi?
“Kürt Açılımı”na karşı koyanları, Kürt sorununun çözümü için çaba gösterenlere “kötü adam” ve tıpkı beş buçuk yıl önce “Kıbrıs’ta çözüm”den yana olanlara yaptıkları gibi fütursuzca ve ahlâksızca “vatan haini” etiketi yapıştıranları ibretle izlemekte ve teşhis etmekte yarar var.
Türkiye, 2004’teki “darbe girişimleri”ni aşarak, Kıbrıs’a ilişkin yıllardır sürdürülen “çözümsüzlük politikası”nı terk ederek Avrupa Birliği’nin kapılarını aralayabilmişti.
Bugün, aynı şekilde, Kürt sorununa ilişkin olarak yıllardır izlenen yol ve yöntemleri ve en önemlisi “söylem”i değiştirerek “çözüme” yöneldikçe, içerde-dışarda güçlenecek. Ve evet kanatlanıp uçacak.
Konu buysa, “vatanseverlik ve çözüm” sözcükleri eş anlamlıdır…
Paylaş