Paylaş
Bazı eski rektörler ile akademisyenlerin gözaltına alınmasına –giderek tutuklanmasına- “nasıl olur, bu insanlar böyle işlere hiç karışmış olabilirler mi?!” cinsinden tepki verecek bir tipik orta sınıf alıklığına hiç kapılmadığımı söylemem gereksiz. 27 Mayıs 1960’tan başlayarak 28 Şubat’a kadar yakın tarihimizin tüm darbeler zincirine baktığınızda, böylelerinin mebzul miktarda bu işlerle ilişkili olduğunu görürsünüz. Biz de doğrudan deneyimlerimizle bunu biliyoruz zaten
Önceki gün tutuklananların illa böyle olduklarını söyleyecek değilim. Yargı sürecinin hemen başındayız. Sanık olmaları –hukuken- suçlu oldukları anlamına gelmiyor. Ancak, çok yakın geçmişte rektörlerin önemli bir bölümünün hangi “anti-demokratik” davranışlar sergilediğini seyrettiğimiz için, “eski rektör” ya da “prof.” sıfatı taşıyanların Ergenekon soruşturmasına muhatap olmasında şaşırtacak bir yön yok diyorum.
Aynı şeyi özellikle Tijen Mergen ve farklı ölçülerde Türkan Saylan için söyleyemem. Tijen Mergen 60 saat gözaltında tutulduktan sonra serbest bırakıldı. O zaman adama sorarlar, baştan titiz bir inceleme yapsaydınız serbest bırakacağınız insanı gözaltına almanıza gerek kalmazdı; oysa, bir insanın hayatından üç gün çalmanın ve ona hayatı boyunca bir travma yaşatacak olmanın yanısıra, tüm Ergenekon soruşturmasını şaibe altına sokmaya ne hakkınız var?
Nitekim, Ergenekon’u sulandırma ve karartma lobisi Tijen Mergen ve özellikle Türkan Saylan fotoğrafları üzerinden müthiş bir Ergenekon’u karalama kampanyasına giriştiler.
Emre Aköz’ün satırlarıyla “Kentli, eğitimli, modern olmasına rağmen, Ergenekon’la ilgili haber ve kitapları okumayan, bu konuda kendisini bile isteye cahil bir bırakan bir orta sınıf var” ve Ergenekon’u sulandırma kampanyasının hedef kitlesi ve aynı zamanda güç aldığı “toplumsal katman” tam da bu.
*** *** ***
Ergenekon’un 12. dalgasına, ilk duyduğum anda Ergenekon’u madara etmek isteyen “üçüncü el”in karıştırdığından kuşkulandığını belirttim. Bu kanaatte yalnız olmadığımı Taha Kıvanç imzasıyla dünkü Yeni Şafak’taki şu satırlarda da gördüm:
“Ergenekon’un 12. dalgası diye ünlenen, Türkan Saylan’ın evinde başlayıp Milliyet’in ‘Baba Beni Okula Gönder’ kampanyası sorumlusunu gözaltına almayla sona eren operasyonu, ondan önceki 11 dalganın emrini ve kapsamını veren aynı savcılar mı yürüttü?
Sanki bana ‘iyi saatte olsunlar’ devreye girmiş geliyor da...
Şaşırtmak Gladio/Ergenekon türü operasyonların şanından... Ancak yine de Türkan Saylan’ın evine gidilmesi insan zihninde bir kamaşma meydana getiriyor. Her bir şeyin altında çapanoğlu arayan dostum, görüşme fırsatı bulsaydım, ‘Son operasyonda kapısına dayanılan birkaç ismi sanki bütün operasyonu gözden düşürmek isteyen birileri kısa devre yaptırarak listeye eklemişe benziyor’ derdi mutlaka...”
Bizim kuşağın ömür boyu yaşadığı hukuk ihlallerinin en yakın tanıklarından biri olan Oya Baydar’ın dün Taraf’taki şu satırları da “külyutmaz”lığımızın bir ifadesi:
“Baştan söyleyeyim; sembol adı Türkan Saylan olan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne yapılan baskının hukuka, adalete, vicdana aykırı olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden, siyasal ve ideolojik olarak çok uzağında durduğum ÇYDD’nin yanında, sindirme çabalarınae haksızlığa karşı saf tutuyorum. Öte yandan, kimler tarafından kışkırtıldığı, hangi çomakların ne yolla sokulduğu kuşkulu bu talihsiz adımla; baştan beri önemine inandığım, arkasında durduğum, bu ülkeye konmuş vesayet ve darbe ambargosuna karşı umut olarak gördüğüm Ergenekon davasının bulandırıldığını, sulandırıldığını, inandırıcılığının zedelendiğini hissediyorum. PKK’ya karşıymış kisvesi altında, kapatılma davası zaten Anayasa Mahkemesi’nde süren DTP’ye yönelik eş zamanlı yaygın operasyonun da Ergenekon’a müdahale etmeye çalışan aynı güçlerin eseri olduğuna inanıyorum.
Bu türden olaylardan sonra, olağan şüphelilerle yetinmeyip bir de kime yaradı sorusunun gerekli olduğunu, altmış yıllık acı deneyimler pahasına öğrenmiş biriyim. Ergenekon’un onikinci dalgasının ÇYDD’ye, Baba Beni Okulu Gönder kampanyasına kadar uzatılmasını ve bu işin züccaciye dükkanına girmiş fil hoyratlığıyla yapılmasını kimler ister diye soruyorum önce...”
*** *** ***
Operasyonda yapılan “faul” ile Ergenekon dostlarının bayrağı haline getirilen Türkan Saylan için Murat Belge’nin önceki günkü “Son Dalga” başlıklı yazısının şu satırları da dikkate değer:
“... Bu ev aramasını hoş karşılamadım. Ancak, bu işler olurken, ortalıkta hatırısayılır bir ‘Ergenekon dostları’ topluluğu olduğunu ve akla mantığa uysa da uymasa d, her türlü olayı bir propaganda aracı haline getirmekte ustalaştıklarını unutmamak gerek. Türkan hanımr evi arandı ama kendisi gözaltına alınmadı. Türkan hanım darbeye karşı olduğunu söyledi ve kendisini biraz olsun tanıyan biri olarak benim bundan hiç şüphem yok, ama bütün bu cunta/darbe ajitasyonu içinde bayağı önemli ve bayağı merkezi bir rol oynayan bir örgütün başkanı olduğunu da unutmamak gerek. ‘Ülküdaşlarım’ diye nitelediği, darbeyle içli dışlı olmuş kişiler hakkında kanıt olabilecek şeyleri, diyelim onun bilgisayarında da aramaları akla aykırı bir ihtimal değil.”
Hukuksuzluğa karşı çıkmaya ve haklı tepkiler ortaya koymaya tamam ama dün “Genelkurmay adına” bir tümgeneralin Türkan Saylan’ı ziyarete gitmesi neyin nesi? Bu ne demek oluyor? Genelkurmay, her hukuk faulüne maruz kalanı general düzeyinde ziyaret mi etti bugüne dek? Etmesi gerekir mi?
Ve hadi bir de Ahmet Altan’ın “Vicdanlar karıştı...” başlıklı yazısına gidelim:
“Hoyratlık iyi bir şey değil. Ama kurnazlık da iyi bir şey sayılmaz. Hayatı boyunca cüzzamla cansiperane mücadele etmiş Türkan Saylan’ın evini, o ciddi bir hastalıkla boğuşurken basmak, evet, hoyratça bir tutum... Ama koskoca Ergenekon’u, Türkan Hanım’ın kırmızı mendilini başına bağlamış bir halde görüldüğü o unutulmaz resminin arkasına saklamaya çalıştığınızda ‘kurnazlık’ sınırını geçmiş olursunuz.
Ergenekon, darbecilikle ilgili bir dava. Darbenin ne olduğunu biliyor musunuz? Salkım saçak idam sehpalarını, zindanlara kapatılan binlerce insanı, işkenceleri hatırlıyor musunuz?..
Ergenekon’un henüz tümüyle teslim olmadığını, Ergenekon severlerin bu ‘darbe girişimi’ni gözlerden saklamak için uğraştıklarını, mümkün olursa bu hareketi yeniden canlandırmak için birilerinin hala kenarda beklediğini de aklımızdan çıkarmayalım... Ergenekon soruşturmasını durdurmak, geriletmek, bir darbenin yolunu yeniden açmak için çabalayanların sayısı sanıldığından daha fazla...
Tutuklanan hocaların her birinin ‘darbeci generaller’le yaptıkları görüşmeleri, hizmet arz etmelerini, yol göstermelerini, cübbelerinin altından gözüken ‘postalları’nı Türkan Hanım’ın ‘resmi’nin arkasına saklamak mümkün mü?
Ayrıca, bütün Ergenekon davasını sadece Saylan’ın bir resmi üzerine yaslamaya çalışanlar bence Türkan Hanım’a da haksızlık ediyorlar. Bu kadar yaslanmadan sonra başka gerçekler ortaya çıkarsa, yaşanılacak üzüntü büyük olur. Türkan Hanım, ‘ne darbe, ne şeriat’ dedi ama o sözü söyleyene kadar darbecilerle uzun bir yol yürüdü. Saylan’ı bu kadar keskin bir şekilde tartışmaya açmayın bence. Bu ‘hoyratlığı’ yapmayın. Ergenekon kavgasını Türkan Hanım üzerinden yürütmeyin...
Hoyratlıklara kızalım, vicdanlarımız bunun için sızlasın elbette ama bu darbe yolunda öldürülmüş insanları da unutmayın, vicdanınızda onlar için de bir yer açın mümkünse.”
Durum budur!
Paylaş