Paylaş
Toplantının “hami”leri arasında sıralanan isimler arasında Nobel Barış Ödülü sahipleri İranlı kadın entelektüel Şirin Ebadi, Başpiskopos Desmond Tutu, önceki yılın Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Harold Pinter, Avrupa Konseyi’nin Barış Elçisi sıfatını da taşıyan Nikaragualı Bianca Jagger, Amerikalı büyük dilbilimci ve Yahudi kökenli muhalif aydın Noam Chomsky ve ayrıca bizden dev edebiyat adamı Yaşar Kemal ile Leyla Zana sıralanıyor.
Böyle bir “isim şemsiyesi”nin, Avrupa zemininde Kürt demokratik haklarının savunulması bakımından muazzam bir avantaj sağlayacağı apaçık. Gelgelelim, konuşmacılardan ve “hamiler”den Leyla Zana’nın sözleri, Kürt sorununa ilişkin “PKK çizgisi”nin “zeitgast”a yani “zamanın ruhu”na uymadığını bir türlü anlamayan Türkiye Kürt şahsiyetlerin nasıl bir çıkmaz yola saptıklarının fotoğrafı gibi.
Leyla Zana’ya, bugüne dek kendilerine “en anlayışlı” davranışı sergileyenlerden biri olan Hollandalı Yeşil Joost Lagendijk’in gayet net biçimde karşı çıkmış olması, “PKK çizgisi”nin yakın gelecekte Avrupa kamuoyunda mahkum edileceğinin ve bundan önce elde ettiği “anlayış”ı göremeyeceğinin ipucunu veriyor.
Neden? Ne değişti?
“Zeitgast” yani “zamanın ruhu” dediğimiz bu. “PKK-DTP ekseni”, bunu kavrayamıyor. PKK’nın kavrayamaması anlaşılabilir ama DTP çevresinin anlar gibi bile yapamayacak kadar amatörleşmesi, Türkiye’deki Kürt siyasi kadroların bir türlü “ergenleşemediği”ni gösterdiği anlamda hazin.
*** *** ***
Sakharov ödülü sahibi Leyla Zana, “sorunun çözümü” için “Abdullah Öcalan’la mutabakatın gerekli olduğunu” söylemiş ve eklemiş: “Sayın Öcalan’ın halkların birlikteliği ve barışı için rolünü son derece önemli buluyoruz.” Amerika ve Avrupa’ya da, “Dünyadan beklediğimiz bu iradeye saygı duyulması ve uluslararası pazarlıkların dışında bırakılmasıdır” sözleriyle “mesaj” iletmeyi ihmal etmemiş.
DTP’nin bugünkü Türkiye ve bölge koşullarında “en anlamlı” ve sorunun çözümü için “yapıcı rolü’, PKK’ya “silah bıraktırmak” için uğraşmak olduğunu defalarca dile getirdik. Leyla Zana’nın sözleri tam aksi yönde bir “rol”ün benimsendiğini ifade ediyor. Türkiye’nin Abdullah Öcalan yani PKK ile “pazarlığa” oturması ve dünyanın Türkiye’den yana tavır almayarak, bu “yaklaşımı” desteklemesi.
Öcalan, ömür boyu hapse mahkum ve İmralı’da yatıyor. Zana’nın dediğinin olabilmesi için, Öcalan’ın hapisten çıkartılması bile yetmiyor; Türkiye’nin başındaki beladan kurtulması için onunla “pazarlık masası”na oturması gerekiyor. Aksi halde halkların (yani Leyla Zana dilinde Türklerle Kürtlerin) birlikteliği ve “barış” sağlanamaz. Yani, PKK terörünün devamı şantajı ile PKK’ya “siyasi alan ve meşruiyet kazandırmak” talebi.
Bu “dil”in, bu “söylem”in, şu günlerde ve bugünün Türkiye’sinde bir “gerçekçiliği” ve şansı, Türkiye Kürtlerine bir yararı olabilir mi?
Türkiye Kürtlerinin demokratik haklarına sahip olması konusunda bugüne dek çabaları bilinen, ayrıca Türkiye’nin AB üyeliğinin de kararlı savunucusu olan Joost Lagendijk ise, “Öncelikle PKK hemen ve koşulsuz olarak silahlarını bırakmalıdır ve asla bir daha eline almamalıdır. DTP, PKK’nın son aylardaki saldırılarının en önemli kurbanı oldu. İkincisi, Türk hükümeti PKK saldırılarına rehin olmamalı. Yeni anayasada azınlık haklarıyla ilgili temel değişiklikler dahil olmak üzere toplumsal ve ekonomik reformlara devam etmeli” diye konuşmuş. Lagendijk, “son önerisi”ni ise DTP’ye yöneltmiş ve “DTP, PKK’nın stratejisini ve saldırılarını onaylamadığı konusunda yüzde 100 güvence vermelidir. Bu konuda çok açık ve anlaşılır olmalıdır. Kürtlerin en büyük partisi Ak Parti’dir. DTP, Ak Parti ile anlaşmadıkça çözüm bulunamaz. Avrupa Parlamentosu’nun ezici çoğunluğu PKK’yı telin ediyor. Size aksi söyleniyorsa inanmayın” demiş ve iddiaya göre bu sözleri “homurtular”la karşılanmış.
Lagendijk’e “homurdananlar”, Türkiye jeopolitiğinde “şiddet iklimi”nin Avrupa’ca reddedildiğini anlamamakta ısrar ederlerse, tutturdukları “söylem”e, Avrupa’nın her yerinden “homurtular” yükseldiğini yakında işitecekler. Güvendikleri en son dağlara da kar yağacak.
*** *** ***
PKK’ya yönelik sesler, artık Kürtlerin içinden de yükseliyor. Yaşı 70’e dayanan ve 12 Eylül’den bu yana İsveç’te yaşayan Kemal Burkay, bir süre önce Sabah’a verdiği demeçte, “Şiddete yönelmenin Kürtlerin aleyhine olduğunu, yanlışa ittiğini” belirterek, “PKK’nın Kürt sorununun içini terörle boşalttığını, geriye PKK ve onunla mücadele eden askerlerin kaldığını” söyledi.
Artık, sıra, DTP’lilerin “ezber bozması”na gelip, dayandı. “Devlet eleştirisi” ve içi doldurulmamış “barış” ve “halkların kardeşliği” söylemiyle yol alabilecekleri pek bir mesafe kalmadı.
Paylaş