İsveç’e çocukça tepki; Böyle dış politika olmaz (1)
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Türk dış politikası, Ermeni soykırım tasarılarının “müttefik” ülkeler parlamentolarına gelmesi veya geçmesi karşısından şirazesinden çıkmışa, serinkanlılığı ve her türlü kontrolünü kaybetmiş durumda.
Geçen hafta Washingon Büyükelçisi Namık Tan merkeze çağrıldı, dün de Stockholm Büyükelçisi Zergin Korutürk. Daha da “anlaşılmaz” hatta “çocuksu” tepki, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın 17 Mart’ta yapacağı Stockholm ziyareti ve onunla birlikte Türkiye-İsveç Zirvesi’nin iptal edilmesi oldu.
İsveç’e küstük yani.
Türkiye’nin AB’deki en güvenilir dostlarının başında gelen İsveç’le küsüz. Türkiye için yıllardır AB’de mücadele eden Carl Bildt de bu “küslük”ten nasibini almış oluyor. Oysa, İsveç Parlamentosu’ndaki oylamaya en hararetle karşı koyanların başında Dışişleri Bakanı (eski Başbakan) Carl Bildt geliyordu.
Bu arada İspanya’nın 17 özerk yönetiminden biri olan, Katalunya Parlamentosu da 1915’te yaşananları soykırım olarak kabul etti. Barcelona’da başkonsolosluk yok galiba, bu kafayla onu derhal kapamamamız gerekecekti.
Konu İspanya Parlamentosu’nda da yolda. Şayet geçerse, İspanya’ya da küseceğiz. Almanya’da da aynı yönde kıpırdanmalar var. Ona da küsebiliriz. Bu gidişle, Türkiye’nin Batı’daki temsilcilerinin önemli bölümü kariyerlerini Ankara’da geçirmeye başlayacaklar.
Kararı şimdiye kadar geçirmiş olan kurtardı. İtalya, Fransa, Belçika, Arjantin, Litvanya, Lübnan, bir sürü ülke daha var. Oradaki büyükelçiler yerlerindeler. Öyle bir politika ki, soykırımı daha önce kabul etmiş ülkeler sanki “zaman aşımı”ndan yararlanıyorlar; şimdi kabul edenler ve edecekler yandı. Türkiye onlara küsecek.
Böyle politika olmaz. Böyle dış politika olmaz.
*** *** ***
Olmayacağının en çarpıcı göstergesi, İsveç Parlamentosu’ndaki son oylama ve buna karşı gösterilen orantısız ve anlamsız tepki. 349 kişilik İsveç Parlamentosu’nda 88 kişinin katılmadığı oylamada 131-130 geçen bir karar söz konusu. İsveç hükümeti karşı, hükümet partileri karşı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “önemsenmemesi gerektiğini” söylüyor ve hadi Büyükelçi’yi geri çekiyorsunuz anladık bir tepki ortaya koymanız lazım, peki 17 Mart’taki Başbakan ziyareti ve Türkiye-İsveç Zirvesi’ni niye iptal ederek, dostlarınızı “cezalandırıyorsunuz”?
G-20 üyesi, BM Güvenlik Konseyi’nin geçici üyesi, bölgesel güç olmakla övünen ve “özgüven sahibi” olması gereken koca bir ülke, nasıl oluyor da 1970’lerin, Turgut Özal parantezi hariç 1980’lerin, 1990’ların “kompleksli” ülkesi haline geliyor.
Şu anda Türk dış politikasının reflekslerinde müthiş bir geri dönüş var. Söyleminde de. Tayyip Erdoğan’ı, Tansu Çiller’den, Mesut Yılmaz’dan, Süleyman Demirel’den ayırdedecek bir şey kalmazsa; Ahmet Davutoğlu seleflerine her geçen gün daha fazla benzerse, ilginç ne yanları kalacak?
Tabii ki, gelinen durum, Türkiye-Ermenistan “normalleşmesi”nin yolunu Türkiye’nin kendi eliyle kesmesinin sonuçları. Tayyip Erdoğan, Baku’da Azerbaycan Parlamentosu’nda “Karabağ çözülmeden Protokolleri TBMM’den geçirmeyiz” diye Türkiye’nin politikasını “Azerbaycan ipoteği”ne teslim ettiği vakit, bu köşede “Berbat Diplomasi” başlıklı yazı yazmış olduğum için, bu konuda “Türkiye profili” açısınan gelinen nokta, en başta beni şaşırtmıyor.
Protokoller konusunda cesaretli adımlar atılsa ve işi zamana yayarak sündürmek yerine, hızla hareket edilseydi; yani Türkiye-Ermenistan arasında “normalleşme” güzergahında hızlı seyredilseydi, ne ABD Kongresi’ne bu konu gelir ve ne de İsveç Parlamentosu’na gelip geçerdi.
Dış politikadaki büyük hataların hasadı böyle kötü kalkıyor.
*** *** ***
Çok üst düzeyde bir yetkili, bana, “Türk medyası niçin İlham Aliyev’i eleştirmiyor, bu gelinen noktadaki payından ötürü?” diye tarizle sordu.
Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde “Azerbaycan etkisi”nin, Türkiye’nin iç politikasında muhalefete koz sağlayacak önemli yansımalarına da dikkati çekti. Ona göre, Başbakan, bu hesapları yapmak zorundaydı.
Kendisine söylediğim şu oldu
2007 Ağustos’unda İsviçre’nin gözetiminde (ki, İsviçre de soykırımı kabul eden ülkelerden biri, hatta kabul etmeyeni cezalandıracak kadar öteye gideni) Ermenistan’la gizli görüşmelere başladığınızda, haritada Azerbaycan duruyordu. Başında da İlham Aliyev. Türkiye’de de CHP ve MHP mevcuttu. Azerbaycan ile Ermenistan arasında Karabağ sorunu da devam ediyordu. Bütün bu veriler ile müzakereler sürdü. İki yıl içinde, Erivan ve Bursa’da karşılıklı cumhurbaşkanı ziyaretleri yapıldığında, Zürih’te ABD,Rusya ve Fransa’nın ve İsviçre’nin dışişleri bakanlarının huzurunda yani kefaletinde Protokoller imzalandığında, Azerbaycan, Karabağ sorunu, CHP, MHP, hepsi yerli yerindeydi. Karabağ aklınıza yeni mi geldi? İki yıl önce Ermenistan ile müzakerelere girişmeseydiniz öyleyse...”
Ülke parlamentolarının “üniversite tarih kürsüsü” gibi çalışmalarının kabul edilecek tarafı yok. Türkiye “soykırım” konusunda duyarlı olmadıkça, orada alınan kararların kıymet-i harbiyesi de yok, üstelik Türkiye’deki “açılım” sürecine de zarar veriyor.
Ama bu konudaki “haklılık”, buradan yola çıkarak izlenen dış politikanın “doğru” olmasını sağlamıyor.